ZİNDANDA GEÇEN YILLAR III.....

     Ehl-i Beyt düşmanı Sindi b. Şahek, Hârun’un dediklerini tam mânâsıyla yerine getirdi. İmam Kâzım, bu zindanda şehit edildi. Ancak, bu çilelerin içinde dahi, İbn-i Şahek’in kölesi Beşşar gibi, kerametlerini görerek, İmam’a inanmaya başlayan kişiler de kazanmıştır. Burada da, kendinden ilim tahsil etmeye çalışan yârenleri ol­muştur.

ZİNDANDA GEÇEN YILLAR III.....
Mimar Gökhan Demir

ZİNDANDA GEÇEN YILLAR III.....

Mûsâ b. İbrahim el-Mervezî, Sindi’nin zindanında İmam’la gö­rüşebiliyor, kendisinden ilim tahsil ediyordu. Yine Ali b. Suveyd, İmam’a çeşitli meselelerle ilgili yazılmış mektupları getirir, cevaplarını alırdı. Hârun Reşid, onun zindandaki hâlinden haberdar olmak için içe­ri bir câriye gönderdi. Bir zaman sonra câriyenin durumunu sordu. Onu, “Kuddus’un! Kuddus’un!” diyerek, Allah’a secde eder bir hâlde buldular. Hârun Reşid’in önüne getirilen câriye, durmadan Allah’ı zikre­diyordu. Reşid, “Nedir bu hâlin” diye sordu. Câriye, “Hâlim çok güzel. Ben onun yanında duruyordum. O ise gece ve gündüz ayakta namaz kılıyordu. Namazını tamamlayınca ona, ‘Bir ihtiyacın var mı?’ dedim. Dedi ki: ‘Benim sana ne ihtiyacım olabilir?’ Dedim ki: ‘Beni senin ihtiyaçlarını karşılamak için gönderdiler.’ İmam (a.s.), ‘Peki bunlar ne yapacaklar o hâlde?’ diye eliyle bir tarafı işaret etti. O tarafa döndüğümde, göz kamaştırıcı bir bahçe gördüm. Başı var sonu yoktu. Göz alabildiğine uzanıyordu. Atlas ve güzel kumaşlarla süslenmiş meclisler gördüm. Üzerlerinde daha güzelini görmediğim kızlar oturuyordu. Yeşil ipekten elbiseleri vardı. Başlarında taçlar, inciler ve yakuttan süsler vardı. Ellerinde ibrikler ve mendiller bulunuyordu. Her çeşit yiyecek sunuyorlardı. Bu manzarayı gördüğümde hemen secdeye kapandım şu hizmetçi beni kaldırıncaya kadar o hâldeydim.” Hârun, “Ey pis kadın! Belki de rüya gördün!” dedi. Cariye dedi ki: “Hayır efendim! Allah’a yemin ederim ki, bunla­rı gördükten sonra secdeye kapandım. (Menâkıb-ı Ali b. Ebi Tâlib, Halebî, c. 4, s. 322)

  Hârun Reşid, İmam’ı hapiste tutmakla beraber, halkın nazarında hiçbir haklı gerekçesi olmadığını biliyordu. Bu sebeple, veziri Yahya b. Halid’e, İmam Kâzım’ı serbest bıra­kın telkinlerinde bulunuyordu. Reşid, Yahya ile ona şu haberi gönderdi: “Onun yanına git, demirlerini çöz ve benden ona selâm söyle. De ki, amcanın oğlu diyor ki; daha önce seninle ilgili olarak bir ye­min ettim. Sen suç işlediğini ikrar edip benden af dilemedikçe seni serbest bırakmayacağım. Suçu ikrar etmende senin için bir utanç benden af dilemende de bir günah yoktur. Bu Yahya b. Halid’dir. Güvendiğim birisi ve vezirimdir. Benim adıma iş yapma yetkisine sahiptir. Beni yeminimin kefaretinden kurtaracak sözleri ona söyle ve doğruya dön.”

  Eğer İmam Kâzım (a.s.) bu oyuna gelir ve olmayan bir suç için af dilerse, Hârun, İmam’ı hapiste tutmak için halkın nazarında meşru bir sebep kazanacaktı. İmam Mûsâ b. Ca’fer, haberi getiren Yahya’ya şöyle buyurdu: “Öncelikle sen ve ailen Hârun’dan gelen nimetlerin zevâline uğ­rayacaksınız. Onun zorbalığından sakın. Ey Ebû Ali! Ona benden bildir ki; Mûsâ b. Ca’fer sana şunları söylüyor: Cuma günü elçim sana gelecek ve o gün göreceğini (ölümünü) sana haber verecektir. Yarın Allah’ın huzurunda zâlimin ve arkadaşına haksızlık edenin kim olduğunu göreceksin. Vesselâm.” (Bihâru’l-Envâr, c. 48, s. 231, hadis 37; el-Gaybet, Şeyh Tûsî, s. 24-25)