HANGİ İNSANLARIN KALBİ ALLAH’A AİTTİR…..

 Kalp de böyle bir evdir. Allah’ın tecelli ettiği kalbe “Beytullah/Allah’ın evi” denir. O kalp, mâsiva ile dolu olursa oraya Cenâb-ı Hakk tecelli etmez.Kutbu’l-Ârifîn Mustafa Hayri Öğüt Hazretleri (rh.a.) derdi ki: “Oğlum! Dünya servetinin yeri cebindir. Burası, yani kalbin ise, Allah’a aittir. 

HANGİ İNSANLARIN KALBİ ALLAH’A AİTTİR…..
Mimar Gökhan Demir

HANGİ İNSANLARIN KALBİ ALLAH’A AİTTİR…..

  Dünyalık oraya konmaz. Kalbe koydun mu; gemi delinir. Su alır, gemi batar.Cenâb-ı Hakk buyurmuyor mu ki: ‘Ben yere göğe sığmam ama mü’min kulumun kalbine nazar eder, oraya sığarım. Onun gönlüne bakarım.’ O hâlde, her şeyi yerine koyacaksın.Dünya sevgisinin, mal sevgisinin yeri kalp değil, ceptir. Ebû Turâb en-Nahşebî (r.ah) der ki: “Kalbinde bir parça dünya sevgisi bulunan kimse, Allah’tan râzı olma hâline ulaşamaz.’’ (İmam Gazâlî, Ravdatü’t-Tâlibîn ve Umdetü’s-Sâlikîn) 
 Bir kul Allah’tan râzı olmazsa, Allah da ondan râzı olmaz, onu sevmez. Eğer Allah bir kulunu severse onun kalbini dünyadan korur. Katâde b. en-Nu’mân’dan (radiyallahu anh); “Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: Allah bir kulu sevdi mi onu dünyadan korur, tıpkı sizden birinin hastasına suyu yasaklaması gibi.” (Tirmizî, 2036) Bir başka hadis-i şerifte de şöyle buyurulur: Ebû Ümâme’den (radiyallahu anh);“Rabb’im Bana Mekke topraklarını altın olarak arz etti de şöyle dedim: Hayır ya Rabbi! Bir gün tok olayım, bir gün de aç. Aç kaldığım zaman Sana yalvarır, Seni zikrederim; tok olduğum zaman da Sana hamd ve şükrederim.” (Tirmizî, no. 2347)

 Nefis tezkiyesi yaparak Hakk’ı tanımak, vuslat etmek, Allah ile beraber olmak; asıl zenginlik budur. Bu hâle de Cenâb-ıHakk’ı zikirle ulaşılır. Asıl fakirlik ise bu tecellilerden mahrum kalınmasıdır. İlâhî tecellilerin varlığıdır asıl zenginlik; diğerleri hep geçicidir. Yarın-öbür gün elden çıkacak olan servetten ne olur? İnsanın elinden çıkacak olan servet, yarın-öbür gün insanı müflis duruma düşürür.Dolayısıyla, kalbe girecek ve onu kaplayacak kadar üzerine düşülmesine gerek yok... Ama insanın hakiki dostuolan ve insandan ebediyyen ayrılmayacak olan o tecelli-i Bâri, ukbâda da insana lazımdır. İnsanı terk etmeyecek olan gerçek serveti odur. Aslolan o serveti bulmaktır. Peygamberimiz buyuruyor ki: Enes (r.a.) rivâyet etmiştir: “Ölmüş kimseyi üçşey tâkib eder: Ehli, malı ve ameli. Bunlardan ikisi kabir başından geri döner, birisi (ölü ile birlikte kabirde) kalır. Dönenler ehli ile malı, kendisiyle kalan ise amelidir.”(Nevevî, Riyâzü’s-Sâlihîn, Buharî ve Müslim’den)

  Yine bir hadis-i şeriflerinde Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur: “Servet ve oğullar, dünya hayatının süsüdür; ölümsüz olan iyi işler ise Rabb’inin nezdinde hem sevapça daha hayırlı, hem de ümit bağlamaya daha lâyıktır.”(Kehf:18/46)

 Bu âyet-i kerimede geçen “bâkiyatu’s-sâlihat/bâki kalacak sâlih ameller”e dâir şu rivâyet gelmiştir: İbnü’l-Müseyyeb’den (radiyallahu anh); “Ayette geçen, ‘Bâki kalacak yararlı işler’, kulun şunları söylemesidir: Allahuekber, Sübhanallah ve Lâilâhe illallah ve Lâ havle velâ kuvvete illâ billah.” (Mâlik, Kurân 23, s. 210)

  Mü’min, hem bu dünya için, hem de âhiret için çalışan iki kanatlı kuş gibidir. Kur’ân-ı Kerim’de mü’minlerin özellikleri anlatılır. Bunlardan biri de boş, faydasız şeylerden yüz çevirmeleridir: “Onlar ki, boş ve yararsız şeylerden yüz çevirirler.” (Mü’minûn: 23/3)

 Mü’min, bu dünyada boş işlerle uğraşmaz. Her hareketini “Allah benden razı olsun” diye düşünerek yapar. Dünyada yaşadığı her ânı Allah rızası için değerlendirme derdindedir. Dünya işleriyle meşgul olmadığı vakitler, ibâdetle geçirdiği vakitlerdir. Esasen onu dünya işleri de zikrullahtan alıkoyamaz. Dünyayı âhiretine tercih etmez. Nitekim âyet-i kerimede şöyle buyurulur: “Onlar, ne ticaret, ne de alış-verişin kendilerini Allah’ı anmaktan, namaz kılmaktan ve zekât vermekten alıkoyamadığı insanlardır. Onlar, kalplerin ve gözlerin allak bullak olduğu bir günden korkarlar.” (Nur: 24/37) 

   Velâyetin şâhı ve ilim şehrinin kapısı İmam Ali (a.s.), bu âyet-i kerimeyi okuyunca şöyle buyurdu: “Münezzeh olan Allah, zikri kalplerin cilası kılmıştır. Ağır duyan kulaklar onunla (zikirle) iyi duymuş, zayıf gören gözler onunlagörmeye başlamış ve düşmanlıklar onunla sulha ve teslimiyete dönüşmüştür. Dünya yerine, zikri tercih eden bir zikir ehli vardır. Onları ne ticaret, ne de alışveriş bundan alıkoyabilmiştir. Bu şekilde yaşamaya devam etmişlerdir. Her zaman gâfillerin kulaklarına Allah’ın haramlarından kaçınmayı fısıldamışlardır. Adaletle emrettiklerinde kendileri de sarılmışlar; münkerden nehyettiklerinde kendileri de kaçınmışlardır. Dünyada oldukları hâlde, sanki dünyayı âhiretetaşımışlar ve öteki şeyleri görmüşler, sanki orada uzun süre kalan berzah ehlinin gaybî hâllerinden haberdâr olmuşlar. Adeta Kıyâmet, vaatlerini onlara gerçekleştirmiş, böylece dünya ehlinin gözünün önüne gerilen perde onlar için aralanmış da; onlar, insanların göremediklerini görüp, işitmediklerini işitmişlerdir.İnsan iki günlük dünya için Allah’ını O’nun kanunlarını hiç’e sayarsa varacağı yer ateştir.Allah’ın haram kıldıklarını helal kılanlar kafirleri dost tutarak Mü’minlerin katline vesile olanların ve bu sapkınları ısrarla destekleyenlerin  kalblerinde Allah (c.c) yoktur.Onların kalbinin tek misafiri şeytandır.Allah (cc) bu türlü kirli kalbe sahip olmaktan  vede kul hakkı yiyerek kendi, kendine bu hak’tır kim gelse yiyecek diyecek kadar Allah’tan gafil olmaktan bizi korusun.