Müslüman-Türkler, tarihinin her dönem ve devrinde teknikte, sanatta, zanaatta kısaca medeniyette insanlığa örnek olmuştur. Milli benlik ve şuurumuza sahip olduğumuz dönemlerde örnek oluşumuz devam etmiş, onu kaybettiğimiz oranda da zillete düşmüşüzdür.
28-05-2025Müslüman-Türkler, tarihinin her dönem ve devrinde teknikte, sanatta, zanaatta kısaca medeniyette insanlığa örnek olmuştur. Milli benlik ve şuurumuza sahip olduğumuz dönemlerde örnek oluşumuz devam etmiş, onu kaybettiğimiz oranda da zillete düşmüşüzdür.
Milletimizin medeniyeti, sahip olduğu insanlık vasıfları denilebilir ki dünyanın hiçbir milletinde yoktur. Bu münasebetten olacak ki geçmişimizde çeşitli dinlere mensup olan insanlara merhamet ufkumuz sonsuz olmuştur. Bu sevginin ve de merhametin dış tabiatımıza yansımasında bu sevgiyi yansıttığımız fertler veya toplumlar bizler gibi samimi olamamıştır. İnanışları ve de anlayışları gereği olacak ki husumetlerine tarihin her döneminde devam etmişlerdir. Onun için bizler milli bütünlüğümüzü daha da güçlendirerek zafiyete mani olmamız lazımdır. Zira bizim dini bütünlüğümüz aynı zamanda milli bütünlüğümüz demektir.
Bizdeki inanç atmosferi her türlü insana merhameti, rifkati, şefkati gerektirirken kendi dünyamızın da birliğinin bütünlüğünün dirliğinin esas olmasını vurgulamıştır. O bakımdan iç tabiatımızdaki merhameti dış tabiata yansıtırken karşı tarafın stratejik açıdan bunu istismar edeceğini de unutmamamız gerekir.
Bizim geleneğimizde Yunuslarımız, Mevlanalarımız hep bu ölçüyü korumuşlardır. Elbette ki bugün merhameti Hak hesabına temsil eden kardeşlerimizin de aynı hududu koruyacaklarına dair inancımız ve güvenimiz tamdır. Aksi takdirde bizim bu vadideki müsamahamızdan istifade edip, milli bütünlüğümüze yabancı dine mensup olanlar zarar verebilirler.
Rahmetli Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu Mesaj TV'deki bir programda şöyle bir hatıra nakletmişti:
'İstanbul'da gezerken dinlerarası oturumun yapıldığı bir salona girdim. Oturumu idare eden Müslüman bir ilim adamı kardeşimizdi. Masanın etrafında oturanlar ise çeşitli dinlere mensup din adamlarıydı. Konuşmacılar kendi dinlerinin ve mezheplerinin kendilerine göre doğru, iyi taraflarını öne sürüyor, dinlerinin üstünlüğünden bahsediyorlardı. Ne garip tecellidir ki oturumda hiç kimse İslam'dan bahsetmiyordu. Ben de bizim gayemiz bu yabancı dinleri dinlemek midir, aksine bunların fevkinde olan dinimizi tanıtarak onun hakikatlerini beyan edip bu insanları aydınlatmak mıdır, diye düşündüm. Üstelik bu oturumun adı Dinlerarası Diyalog idi. Burada İslam'dan bahsedilmediğine göre bizim bu dinlerden alacağımız ne vardır diyerek salondan ayrıldım.'
Hamasi duygularından uzaklaşmış milletlerin ne dini ne de milli davası olabilir. Onun için yetişen neslimize öz benliğimizi, kimliğimizi, tarihimizi, örfümüzü, âdetimizi, geleneğimizi, geçmişimizi ve de dinimizi öğreterek kendine güvenen bir Müslüman Türk genci modeli yetiştirmemiz şarttır.
Bu model şüphesiz tarihiyle, dili ve diniyle bütünleşen sanatını, zanaatını, örf âdetini seven nesil olacaktır. Milletimiz bu anlayıştaki insanımızın omuzlarında istikbale taşınacaktır. Dünyada söz sahibi olmak istiyorsak herkesle uyumlu, birlik ve beraberliğini temin etmiş Müslüman-Türk gencini hep beraber yetiştirelim. Bütün varlığımızı bu insanın omuzlarına yükleyelim.
Bu insan önce milletiyle daha sonra Müslüman-Türk kardeşleriyle ve de tüm İslam âlemiyle en sonunda bütün insanlıkla barışmış olarak sadece kendinin değil bütün insanlık aleminin huzur ve mutluluk kaynağı olacaktır. Bu bir Müslüman-Türk kimliği modelidir.
Bu kimlikte ne yok ki: Allah'a, Resûlü Hz. Muhammed'e iman var. Ehl-i Beyt'ine ve Resulünün yolunda gidenlere aşk ve sevgi var, ibadet, taat var, insanlığa hizmet var. Milletiyle bir ve beraber olmak var, büyükleri saymak var, düşkünlere el tutmak var, Hak hesabına insanlara ve insanlığa tasarruf etmek var. Hakk'ı sevip O'nu zikretmek var. Hidayetten mahrum olanlara acıyıp onlara Hakk'ı taşıyarak tebliğ etmek var. Milletçe el ele gönül gönüle olup, çalışıp yükselmek var. Sabretmek var. Tevekkül ve tefekkür ehli olmak var. Kısaca inancını iç tabiatında iktidar etmiş Yunuslar, Mevlanalar, Hacı Bektaşlar, Ahmet Yeseviler var. Yani inanmış bir Türk kimliği modeli var. Kısaca geleneğine, örfüne, âdetine, tarihine, diline, dinine bağlı bir Müslüman-Türk kimliği modeli var.
Kaynak: Prof. Dr. Haydar Baş, 'Din Tahripçilerine Kur'an-ı Kerim'in Cevabı'