Din kardeşine sövmek yasaklanmıştır

İmam Kâzım (a.s.) buyurdu ki: “Çirkin sözleri ağzınıza almamalısınız, din kardeşlerine sövmek ve kötü sözler sarf etmek; bizim, baba ve dedelerimizin dininden uzak şeylerdir. Biz, dostlarımızdan hiçbir kimseye, böyle davranması için izin vermeyiz. Allah’tan sakının ve takvalı olun”

<Din kardeşine sövmek yasaklanmıştır

TÜRK-AZ HABER / DİNİ

Şuayb-i Kavfi şöyle diyor: Ben ziyaret için Mekke'ye gelmiş olan Ya'kub'la birlikte İmam Kâzım (a.s)'ın huzuruna vardık. İmam (a.s), Ya'kub'a bakarak şöyle buyurdu:

"Ey Ya'kub! Sen dün bu bölgeye geldin, seninle kardeşin İshak arasında filan mahallede ihtilaf çıktı, birbirinize küfür bile ettiniz. Siz çirkin sözleri ağzınıza almamalısınız, din kardeşlerine sövmek ve kötü sözler sarf etmek; bizim, baba ve dedelerimizin dininden uzak şeylerdir. Biz, dostlarımızdan hiçbir kimseye, böyle davranması için izin vermeyiz. Eşi-benzeri olmayan Allah'tan sakın ve takvalı ol.

Ey Ya'kub! Yakın bir zamanda ölüm, (sıla-i rahmi kestiğinizden dolayı) seninle kardeşin arasında ayrılık salacaktır. Kardeşin İshak bu yolculukta, ailesinin yanına varmadan önce ölecektir, sen de ona karşı davranışından dolayı pişman olacaksın. Siz birbirinizle ilişkiyi kestiniz, birbirinizle küssünüz; işte bundan dolayı Allah Teâlâ sizin ömrünüzü kısalttı."

Ya'kub, İmam Kazım (a.s)'dan o sözleri duyunca şöyle dedi: "Fedan olayım! Benim ecelim ne zaman yetişecektir."

İmam (a.s) şöyle buyurdular:

"Senin ecelin de yetişmişti ama filan yerde halana hizmet ettiğinden ve ona hediye vererek mutlu olmasına neden olduğun için bu sıla-i rahim sebebiyle Allah Teâlâ yirmi yıl senin ömrünü artırdı."

Şuayb şöyle ekliyor:

Bir müddet sonra Ya'kub'u Mekke'de gördüm, halini sorduğumda şöyle dedi: "Kardeşim (İshak), İmam Kazım (a.s)'ın buyurduğu gibi ailesine ulaşmadan önce vefat etti ve orada da defnedildi." (Bihar, c.48, s.36).


* * *


Sultan Sincir'in (İran şahı) veya vezirlerinden birinin oğlu hassas bir hastalığa yakalandı. Doktorlar, geziye çıkarak avcılıkla meşgul olmasını önerdiler. Doktorların bu önerisi üzerine hasta şahıs her gün, bazı köle ve hizmetçileriyle birlikte gezmeye ve avcılığa çıkıyordu.

Günlerin birinde önünden bir ahu geçti. O atıyla ahuyu takip etmeye koyuldu. Ahu, İmam Rıza (a.s)'ın mübarek makamına sığındı.

Şahın oğlu köle ve hizmetçilerine onu avlamalarını emretti. Ama atlar hareket etmedi. Bu durumu görünce şaşkınlığa uğradılar. Daha sonra köle ve hizmetçilerine attan inmelerini emretti; kendisi de attan inerek ayak yalın ve edeple İmam Rıza (a.s)'ın kabrine doğru hareket etti.

Kabre yetişince kendisini kabrin üzerine attı; Allah'a yalvarıp yakarmaya başlayarak hastalığının şifasını İmam (a.s)'dan istedi. O anda duası kabul olarak şifa buldu. Orada bulunanların hepsi sevinip hoşnut oldular; onlardan bazıları şahın yanına vararak oğlunun İmam Rıza (a.s)'ın kabrinin bereketiyle şifa bulduğunu söyleyerek şu öneride bulundular:

"Şehzade, İmam (a.s)'ın kabrinin kenarında kalsın, usta ve işçiler, İmam (a.s)'ın kabrinin üzerinde bir kubbe yapmadıkça, orayı güzel bir şehir haline sokmadıkça ve orası ondan taraf bir hatıra olarak kalmadıkça geri dönmesin."

Şah bu haberi duyur duymaz, sevinerek secdeye kapandı, sonra usta ve mimarlara, kabrin üzerinde bir kubbe yapmalarını ve oluşturulacak şehrin çevresine de bir sınır çekmelerini emretti. (Bihar, c.48, s.328).