Emaneti ehline vermek.....

Emin olmanın, emanete riayet ediyor olmanın ilk belirtisi; ilahi emir ve yasaklara riayet etmektir, yani hukuk-i ilahiyeye riayet etmektir. 

<Emaneti ehline vermek.....

TÜRK-AZ HABER / MİSAFİR KALEM

Namaz, oruç, zekat ve hac gibi ibadetler Allah'ın, kullarına tevdi ettiği birer emanettir. Namazı gereğince kılmayan namaz emanetini zayi etmiştir, orucu tutmayan oruç emanetini zayi etmiştir, keza yasaklara riayet etmeyen o konuda verdiği sözden döndüğü için emaneti zayi etmiştir.

 

 

"Şüphesiz ki Allah, size emanetleri ehil olanlara vermenizi ve insanlar arasın¬da hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder" (Nisa, 58)

 

Mensuplarının hem dünyalarını, hem de ukbalarını düzenleyen, insanı ilgilendiren bütün alanlara ölçüler, işaretler koyup çıkış yolunu gösteren İslam, öngördüğü ideal toplumu oluşturmak için kalıcı ve evrensel tedbirler getirmiştir ki, toplumu oluşturacak fertlere emin olmalarını, emanete riayet etmelerini ve emaneti ehline teslim etmelerini şart koşması bunlardan birisidir. 

 

Toplumlar fertlerden oluştuğuna göre, güvenli bir toplum oluşturmanın yolu, güvenilir fertlerin yetiştirilmesinden geçer. 

 

İşte, bu dinin mübelliği Hz. Fahr-i Kainat Efendimiz (ki risaletten önce dahi dost ve düşmanları tarafından "Muhammedü'l Emin" olarak kabul edildiğini biliyoruz) yirmi üç yıl süren peygamberliği boyunca, kendisi emniyetli, emanete riayet eden ve emanetin kıymetini bilen insan tipini yetiştirmeye çalışmıştır. 

 

Çünkü İslam gibi yüce bir davayı bir emanet olarak omuzlayacak ve sonraki nesillere taşıyacak olan insanların emin insanlar olmaları gerekirdi. Çeşitli vesilelerle münafıkların alametlerini sayarlarken, onların emanete ihanet edenler olduğunu belirterek, müminlerin emanete riayet edenler olmaları gerektiğine dikkat çekmişlerdir. 

 

"Münafığın alameti üçtür: Konuştuğu zaman yalan söyler, söz verdiği zaman sözünden döner ve emanete ihanet eder."

 

Emin olmanın ilk göstergesi

 

Emin olmanın, emanete riayet ediyor olmanın ilk belirtisi; ilahi emir ve yasaklara riayet etmektir, yani hukuk-i ilahiyeye riayet etmektir. 

 

Namaz, oruç, zekat ve hac gibi ibadetler Allah'ın, kullarına tevdi ettiği birer emanettir. Namazı gereğince kılmayan namaz emanetini zayi etmiştir, orucu tutmayan oruç emanetini zayi etmiştir, keza yasaklara riayet etmeyen o konuda verdiği sözden döndüğü için emaneti zayi etmiştir. 

 

"Gerçekten Biz, emaneti göklere, yeryüzüne ve dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten çekindiler. Ve korkup titrediler. Onu, insan yüklendi" (Ahzab, 72) mealindeki ayet-i kerimede geçen "emanet" kelimesinden murad; tekalif-i ilahi, yani dinin bütünü olduğu noktasında müfessirlerimiz ittifak etmişlerdir. 

 

Dolayısıyla, Allah'ın tevdi etmiş olduğu vazifeleri hakkıyla ifa eden insan, emin insandır. 

 

Yine, Yaratanın insan üzerinde birer emaneti olan el, ayak, göz, kulak ve diğer organların emredildiği şekilde kullanılması, yasaklandığı alanlardan uzak tutulması emanete riayet, aksi davranışlar ise, emanete ihanettir. 

 

İnsanın diğer insanlarla ilişkilerini düzenlerken, alırken, satarken, karşılıklı münasebetlerde onların haklarına riayet etmesi, onların olduğu halde kendinse emanet edilenleri kendi malı gibi koruması da kişinin emin ve emniyetli olduğunun bir göstergesidir. 

 

Altı husustan birisi de emanettir

 

Allah Resulü (s.a.v.) ashab-ı kirama hitaben: "Şu sayacağım altı hususu yaşayacağınıza dair Bana söz verin, Ben de size cenneti söz vereyim" diyor ve o altı şarttan birisi olarak da "emanete riayet edeceksiniz" buyuruyor. 

 

Emanetin mahiyeti ve emin, ehliyetli kişilerin vasıfları bilinmeden emanete ehil olanın tespiti imkansız olacağından bu kısa izahı gerekli gördük. Şimdi asıl meselemiz olan "emaneti ehline vermek" konusuna bir hadis-i şerifin ışığında açıklık getirelim. 

 

Kıyamet ne zaman kopacak?

 

Ashaptan birisi soruyor: "Ya Resulallah, kıyamet ne zaman kopacak?" 

 

Allah'ın Sevgilisi şöyle cevap veriyor: "Emanetler ehline verilmediği zaman kıyameti bekleyin." 

 

Genel anlamda kıyamet, dünyanın yok olması, bir de, "Kim ölürse onun kıyameti kopmuştur" hadis-i şerifinden anladığımıza göre, her ferdin kendi kıyameti vardır. 

 

Bu ipucundan hareketle diyoruz ki, hangi iş, hangi meslek ve sanat, ehil olmayan ellere teslim edilmişse o işin, o sanatın kıyameti kopmuştur, yani o şeyler hususunda kıyameti bekleyiniz. 

 

Direksiyonuna ehliyeti olmayan ve hiç anlamayan birisinin oturduğu arabanın kıyametini bekleyiniz. 

 

İlgisiz ve bilgisiz birinin idaresine terk edilen herhangi bir işletmenin kıyametini bekleyiniz.

 

Ehil olmayan birisinin yönetimine terk edilen bir köyün, bir kasabanın, herhangi bir beldenin kıyametini bekleyiniz. 

 

Emanet ve adalet

 

 

Yazımızın başına aldığımız ayet-i kerimede, "emanetleri ehline vermekle adaletle hükmetme" emirlerinin arka arkaya gelmiş olması, özellikle insan idaresi söz konusu olduğunda ehlini aramanın mutlaka gerekli olduğu açısından oldukça dikkat çekicidir. 

 

Elbette ki hukuk-i ilahiyeye riayet etmeyenin, hukuk-i ibada yani kul haklarına riayet etmeyenin, inkara ve nifaka saparak nefsine zulmetmek suretiyle kendi kendine ihanet edenin herhangi bir konuda adil davranması, adaletle hükmetmesi mümkün değildir. 

 

Çünkü adil olmakla emin olmak birbirini tamamlayan iki unsurdur. Adil olmayan birisinin emanete riayet etmesini bekleyemezsiniz ve ona herhangi bir şeyi emanet edemezsiniz.

 

 Dolayısıyla, kendisi adalet duygusundan nasiplenmemiş ve çevresine emniyet telkin edememiş insanların, "Allah size emanetleri ehline vermenizi emrediyor" ferman-i ilahisini yerine getirmeleri düşünülemez.

 

Madem ki, emanetlerin ehline verilmediği zaman ve mekanlarda bir kıyamet, bir felaket söz konusudur; o halde, "emanetleri ehline veriniz" emri, aileden cemiyete doğru hayatın her alanında mutlaka ve mutlaka uygulanmalıdır. 

 

Tarihte oynadığı rol göz önüne alındığında; Müslüman Türk milletini üstün kılan özelliklerin başında adalet, emniyet ve emanete riayet gelmektedir. 

 

Asırlarca geniş bir coğrafyada, farklı inanç ve milletlerden oluşan bir devlet yapılanmasını başarıyla yürütebilmenin başka izahı da yoktur. Buradan hareketle, geçmişte ve günümüzde yaşanan sıkıntıların temelinde bu konularda oluşan zafiyetleri aramak gerekmektedir.

 

Ehil olmadıkları halde emanetlerin peşinden koşanlar olmuştur, her devirde de olacaktır ama emanetin ne demek olduğunu, ehliyetin ne demek olduğunu bilenler, emanetleri ehil olanlara vermeyi de bilmeli, başarmalıdır.