Zâtü’s-Selâsil Seferi, Hicret’in 8. yılında Cemâziyelâhir ayında vukû bulmuştur.
21-04-2022‘Selsil’ veya ‘Sülsil’, Cüzamların toprağındaki bir suyun ismi olup suya bu adın verilmesi, içimi tatlı ve hoş olması, boğazdan kolay geçmesi sebebiyledir.
Bu sefere müşrikler kaçmaktan korkup birbirlerine bağlandıkları için Zâtü’s-Selâsil adı verilmiştir.
Zâtü’s-Selâsil, Vâdilkurâ’nın gerisinde, Medine’ye 10 günlük uzaklıktadır.
Peygamberimiz; Kudaa, Beliy, Âmile, Lahm, Cüzam, Ben-i, Uzre ve Yemen kabilelerinin Medine’yi kuşatmak maksadıyla toplandıklarını haber aldı. Amr b. As’ı yanına çağırdı. Ona, “Ey Amr! Silahını kuşan, yolculuk elbiseni üzerine giy ve hemen yanıma gel!” buyurdu.
Amr b. As der ki: “Resulûllah’ın emrini yerine getirdim. Yanına vardım. O sırada kendisi gölgelik bir yere çıkmış abdest alıyordu. Sonra aşağı indi, “Ey Amr! Allah, seni selamete ve zenginliğe erdirsin diye askerî bir birliğin başında bir yere göndermek istiyor. En iyi dileğimle senin için bereket diliyorum!” buyurdu.
“Ya Resulallah! Ben, zenginlik için Müslüman olmadım. Sadece, cihadlara katılmayı ve yanında bulunmayı arzulayarak Müslüman oldum” dedim.
Resulûllah, “Ey Amr! Zenginliğin yararlısı, insanın hayırlısına ne güzel yaraşır!” buyurdu.”
Amr b. As’ın babaannesi Beliy kabilesindendi. Bunun için beyaz bir sancak bağladı. Ona bir de siyah bayrak verdi.
Onu Muhacir ve Ensar’ın ileri gelenlerinden ve seçkinlerinden 300 kişinin başına geçirdi. Yanlarında 30 at bulunuyordu.
Mücahidler yola çıktılar; gündüzleri saklanıyor, geceleri yürüyorlardı.
Aradıkları kavme yaklaştıkları zaman, onların kendileri için büyük bir yığınak yaptıklarını haber aldılar.
Düşmanların çokluğu Amr b. As’ı korkuttu; Peygamberimize adam göndererek yardım istedi.
Peygamberimiz, ilk Muhacirler’den Ebu Ubeyde b. Cerrah’ın komutasında, içlerinde Hz. Ömer’in de bulunduğu Muhacir ve Ensar’ı, yardımcı birlik olarak yola çıkardı. Amr b. As’la birlikte hareket etmelerini ve aralarında anlaşmazlığa düşmemelerini tembih etti.
Ebu Ubeyde b. Cerrah, güzel ve yumuşak huylu, dünya işlerinde uysallık gösteren, güçlük çıkarmayan bir zât idi.
Komutanlık konusunda Amr b. As’la Ebu Ubeyde arasında bazı anlaşmazlıklar baş gösterdi. Muhtelif safhalardan sonra Amr’ın komutan, Ebu Ubeyde’nin ise ona yardımcı olması konusunda Ebu Ubeyde’nin gösterdiği anlayış sayesinde anlaştılar.
Amr’a uyuşundan dolayı bazı kimseler Ebu Ubeyde’ye itiraz ettiler. Ancak o, bütün bu itirazları yersiz görerek Amr’a itaat edeceğini bildirdi.
Bu arada, Amr’ın bazı emir ve düzenlemeleri ashab-ı kiramı rahatsız etti. Ancak, bilhassa Hz. Ebubekir’in anlayış ve olumlu düşüncesi emre itaat edilmesi gerektiğine dair fikirleri etkili oldu. Bu konudaki itiraz ve şikâyetler, fazla büyümeden ve yayılmadan mesele hâl yoluna koyuldu.
Amr b. As, 500 kişilik ordusuyla gece ve gündüz ilerleyip Beliylerin yurtlarına akın ve baskın yaptı. Ancak eriştiği yerlerde kimseleri bulamadı.
Beliy, Uhre ve Belkaynların yurtlarının sonunda bir düşman topluluğuna rastladılar. Onlarla bir müddet çarpıştılar. Bu esnada, Amir b. Rebia kolundan yaralandı.
Müslümanlar hep birden hücum edince, düşmanlar dağılıp hızla kaçışmaya başladılar.
Mücahidler kaçışan halkı takip etmek istedilerse de, Amr b. As buna engel oldu.
Kudaa, Âmile, Lahm ve Cüzamlılardan biraraya toplanmış olanlardan çarpışma sırasında pek çoklarının öldürüldüğü ve mallarının yağma edildiği; ayrıca kadın, erkek pek çok esirler alındığı ve bundan dolayı bu gazveye Zâtü’s-Selâsil Gazvesi denildiği rivayet edilir.
Mücahidler, Zâtü’s-Selâsil’den Medine’ye yöneldiler. Medine’ye dönüp geldikleri zaman, Peygamberimiz, ashabına; “Amr’ı nasıl buldunuz?” diye sordu. Amr b. As, Müslümanlara ateş yaktırmadığı ve düşmanları takip ettirmediği hakkında yapılan şikâyet üzerine, “Ey Allah’ın Peygamberi! Müslümanlar azlık idiler. Düşmanın onları az görmelerinden korktum. Onun için ateş yaktırmadım. Düşmanları takip etmekten de onları nehyettim. Çünkü, onlar için pusu kurulmuş olmasından, kendilerinin pusuya düşürülmesinden korktum!” dedi.
Amr b. As’ın bu davranışı Peygamerimizin hoşuna gitti. Ondan şikâyet edenlere Allah Resulü, “Görmüyor musunuz, arkadaşınız hem kendisini, hem sizi nasıl düşünüyor?” buyurdu.
Prof.Dr. Haydar BAŞ Rahmetenli'l-alemin cilt 2 Kitabı sayfa : 285 /288
Yazıyı hazırlayan: Gökhan Demir