ZİKRİN ÖZEL VE TASAVVUFÎ MÂNÂSI -I…..

    Prof. Dr. Haydar Baş,“Dua ve Zikir” eserinde ‘Zikrin özel ve tasavvufi manası’hakkın da şu bilgileri veriyor: Zikrin tasavufî mânâsını açıklamadan önce tasavvufun mânâsını aktaralım: Tasavvuf, insanın gönül yoluyla Allah’a gitmesidir. Halk içinde Hakk’la beraber olmasıdır.

ZİKRİN ÖZEL VE TASAVVUFÎ MÂNÂSI -I…..
Mimar Gökhan Demir

ZİKRİN ÖZEL VE TASAVVUFÎ MÂNÂSI -I…..

     İnsanın asıl gayesi de budur. Bu hâle insan ubûdiyetle, ibâdetle vâsıl olur. Tasavvuf, İslam’ın yaşanılır tarzıdır. İslam’ın yaşanılır hâl boyutudur. Resûlullah’ın (s.a.a.), sahabesinin ve özellikle de Ehl-i Beyt’inin hâlidir. İslam dünyasında, tasavvufu hayatına en güzel tarzda geçiren millet de, Türk milletidir.

  Sahabe içerisinde de bu hayatı en mükemmel şekilde yaşayan Ehl-i Beyt’tir. Bir mânâda Ehl-i Beyt’in hâli, kulluğun doruk noktada yaşanmasıdır. Kulluktan murad, ideolojik saplantılar ve nefsî-siyasî analizlerden dini tamamen uzaklaştırıp, ibâdetle ve kalbî boyutta Allah’a vâsıl olmaktır. Yani kulun kalp kulvarında Allah’a yürümesidir. Ehl-i Beyt’in tamamı, başta Peygamberimiz (s.a.a) olmak üzere, Hz.Fâtıma, Hz.Ali, Hz.Hasan, Hz. Hüseyin Efendilerimiz (Allah hepsinden râzı olsun), onların arkasından gelen imamlar ki, bunların tamamına On iki İmam denir.

   Bu yolda fevkalade nitelikte bir kulluk örneği oluşturmuşlar; zevk-i mânevî ile o kalp kulvarından Allah’a yürümüşlerdir. Kendi dönem ve devirlerinde insanlar onları, “Allah’ın sevip seçtiği insanlar” olarak tanımışlardır. Türklerin Müslüman oluşuna baktığımız zaman; tamamen bu kadronun, Ehl-i Beyt ve evlatlarının onları etkilediğini, bu metodla, bu tarzla İslam’ı yaşadıklarını, etraflarına, komşularına, dostlarına da bu şekilde tebliğ ve tebşir ettiklerini görürüz.

    Özetle tasavvuf, Hz. Peygamber’in ve Ehl-i Beyt’inin yaşadığı gibi İslamiyet’i yaşamaktır. Peygamberin sünnetidir. Sünnet de dinimizin temel direğidir. Zikrin tasavvufî mânâsına gelince; zikir kelimesi ve türevleri Kur’ân-ı Kerim’de 71 sûrede, 256 âyette, 278 kez geçmektedir ki, ( M.Fuad Abdulbaki;el-Muce-mu’l-Mufehres li-Elfâzı’l-Kur’ani’l-Kerim,İst)

Bu ayetlerden bazıları şunlardır: “Rabbinin adını an. Bütün varlığınla O’na yönel.”(Müzemmil:8)“Kendi kendine, yalvararak ve ürpererek, yüksek olmayan bir sesle sabah akşam Rabb’ini an. Gâfillerden olma.”(A’raf:205)

  “Bunlar, iman edenler ve gönülleri Allah’ın zikriyle sükûnete erenlerdir. Bilesiniz ki, kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur.” (Ra’d:28)

  “Namazı bitirince de ayakta, otururken ve yanınız üzerinde yatarken(daima)Allah’ı anın. Huzura kavuşunca da namazı dosdoğru kılın; çünkü namaz mü’minler üzerine vakitleri belli bir farzdır.” (Nisâ:-103)

  “Ey inananlar! Allah’ı çokça zikredin.” (Ahzab:41)

  “Öyle ise siz Beni (ibâdetle) anın ki Ben de sizi anayım. Bana şükre-din;sakın Bana nankörlük etmeyin!” (Bakara:152)

   Bazılarını aktardığımız bu açık delillerden sonra, bütün ibadetlerin özü olan zikrullahı inkâr etmek, kul için zikrullahın bir vecibe olduğundan şüpheye düşmek, iz’an ve akıl sahibi mü’minler için mümkün değildir. Şöyle bir düşünce de çok yanlıştır ve tehlikelidir: “Zikretmekten maksat; namaz kılmak, oruç tutmak, hacca gitmek, Kur’ân-ı Kerim’i okumaktır. Bunların dışında özel şekilde, belirli zamanlarda, belirli İlâhî esma ve virdleri, belirli sayılarda tekrarlamak şeklin-deki zikir yapma uygulaması bid’attir.” Böyle bir düşünce Kitap, Sünnet ve İcma-i Ümmet ile bâtıldır. Ve İslam’ın başlangıcından günümüze kadar yaşanmış, sonuçları açıkça görülmüş; hatta tarihin hayır hane-sine yazılmış olan güzelliklerde en büyük katkının sahibi tasavvuf ve tasavvufî hayatla asla bağdaşmaz.

     A’raf Sûresi 205.âyeti kerimede geçen “yüksek olmayan bir sesle” ifadesi zikre özel bir tarz tarif etmek-te; sabah ve akşamdan söz edilmekle de bu özel zikir için günün faziletli saatleri belirtilmektedir. Yine Nisâ Sûresi 33. âyet-i kerimede, “Namazı bitirince de ayakta, otururken ve yanınız üzerinde yatarken (dâima) Allah’ı anın” buyurulması; zikrin özel olarak, farz olan namazdan ayrı olarak da yapılmasının emredildiğine dair delildir.“(Resûlüm!)Sana vahyedilen Kitâb’ı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki, namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah’ı anmak ise elbette (ibadetlerin) en büyüğüdür. Allah yaptıklarınızı bilir.” (Ankebût:45)

 

Devam edecek