VELAYETİN BAŞI İMAM ALİ (K.V.)

Prof. Dr. Haydar Baş Hocamızın, 'Rahmeten li'l-Alemin Hz. Muhammed (s.a.v)' eserinde İmam Ali'nin velayetin başı olduğu hususunda şu bilgilere yer veriliyor: "Velayetin başı, zâhidlerin sultanı, ilim şehrinin kapısı, mücahidlerin önderi ve Resul-i Ekrem'in (s.a.v.) biricik dostu Hz. Ali; "Sen Benim dünya ve ahirette kardeşimsin!" (58 Tirmizî) mealindeki hadisin muhatabı büyük insan…

VELAYETİN BAŞI İMAM ALİ (K.V.)
Mimar Gökhan Demir

VELAYETİN BAŞI İMAM ALİ (K.V.)

İmam-ı Ali (k.v.), Hicret'ten 23 yıl önce ve Fil Vakası'ndan 33 yıl sonra Mekke'de dünyaya geldi. Babası Ebu Tâlib, annesi Esed kızı Fatıma. Künyesi: Ebu'l-Hasan, Ebu'l-Hüseyin ve Resulûllah tarafından verilen Ebu Turâb'dır. Lakapları: Esedullah, el-Galib ve Haydar. Yüzünü hiç puta dönmeden İslam ile şereflendiği için 'kerremallahü veche' unvanını almıştır. Kaza-i ilahiyeye gösterdiği rızadan dolayı da 'Murtezâ' namı verilmiştir.

Hâşimî soyundan olup, Peygamberimizin amcaoğludur. İmam Ali (k.v.) 9-10 yaşlarında İslam ile şereflenir. O, çocukların ilk iman edeni olan büyük insandır. O'nun temayüz etmiş en bâriz vasıfları; tevazu, hayâ, adalet, takva, ilim ve hikmettir. Gece sabahlara kadar Kâbe mumu gibi yanar, Allah korkusundan damla damla yaş dökerdi. 10 yaşından başlayarak şehadet şerbetini içinceye kadar fiilen yarım asır Allah yolunda mücadele vermiş, bunun 23 yılını İki Cihan Serveri ile birarada geçirmiştir.

  "Ey Resul! Rabbinden Sana indirileni tebliğ et" (Mâide, 67) mealindeki ayetle açığa vurulan tebliğden sonra pek çok çile ve meşakkate mübarek gönlünü siper etmiş, büyük dava adamı olma şerefini kazanmıştır. Bir gün, Allah'ın Sevgilisi ve elinden tuttuğu yeğeni İmam Ali, Kâbe'ye gidiyorlar. Kimsenin olmadığı bir saatte, Peygamberimiz çökerek Ali'yi omuzlarına alıyor, büyük bir putu Kâbe'den düşürerek parça parça ediyorlar. Arkadan başlayan çile ve meşakkat devri, tüyler ürpertici manzaralar... Nihayet, Allah Resulü'nün öldürülmesine karar veriyor müşrikler. Vahiyle haber alan İki Cihan Serveri, yeşil hırkasını Hz. Ali'ye verip gece yatağında yatmasını tenbih ediyor, bıraktığı emanetleri sahiplerine tevdi ederek arkadan hicret etmesini istiyor.

  Sâdık dost ve dava eri İmam Ali (k.v.) ölümü göze alarak Sonsuzluk Nebisinin yatağına yatıyor. Evi saran müşriklerin içeri girmesiyle karşı karşıya kalıyor, soğukkanlılığını bozmadan onları bertaraf ediyor. 3 gün içinde emanetleri sahiplerine bırakarak Medine'ye hicret yolunu tutuyor. Geceleri yürüyor, gündüzleri gizleniyordu. Böylece, tek başına, her tanesi ateşten bir akrep, kızgın demirden bir çivi, taban ısıran, alev saçan kumlar üzerinde 400 kilometreyi aşıp, nice zahmetler çekerek Medine'ye vardı.

Resul-i Ekrem (s.a.v.), O'nu yanına çağırdı. Fakat uzun yolculuktan ayakları lime lime parçalanan O Allah erinin adım atacak tâkâtı kalmamıştı. Nihayet Allah Resulü, O'nun yanına gitti ve mübarek eliyle ayaklarını meshetti. Bundan böyle şehadetine kadar ayaklarından bir rahatsızlık görmedi. Medine'ye hicret eden Muhacirlerin Medineli Ensarla kardeş olarak eşleştirilmesinde İmam Ali (k.v.) tek başına kalmıştı. O, gözleri yaşlı olarak Allah Resulü'ne geldi; "Benim kardeşim yok mu?" dedi. Allah Resulü buyurdular; "Senin kardeşin Benim." Ve diğer bir hadis-i şerifte, "Ali, dünya ve ahirette kardeşimdir" buyurdular. Elbette ki, O'nun için en büyük saadetti bu!..

O'nun Resul-i Ekrem'le (s.a.v.) kardeşliği yanında damatlığı da en büyük saadetlerden biri... O, 20 yaşlarında iken İki Cihan Serveri'nin kızı Fatıma ile evlendiriliyor. Resul-i Ekrem (s.a.v.) bir hutbe ile bu saadetli haberi ilan ediyor. Onların bu izdivacından Resul-i Ekrem'in (s.a.v.) mübarek nesli devam ediyor. Bu evlilik, bütün yönleriyle Müslümanlar için en güzel örnektir. 

Şecaatin timsali İmam Ali (k.v.), Resulûllah ile beraber Tebük hariç bütün muharebelere iştirak etmiş, göstermiş olduğu harika fedakârlıklarla "Allah'ın Arslanı" olma şerefini kazanmıştır. Resul-i Ekrem (s.a.v.), Tebük seferine çıkarken İmam Ali'ye Medine'de kalmasını ve bu seferin uzaklığı sebebiyle aile içinde bulunmasını emretmişlerdi. Bu sefer de cihaddan geri kalmak Allah'ın Arslanı'na ağır gelmiş ve huzura çıkarak, "Ya Resulallah, Sen Beni kadınlar ve çocuklar içinde mi bırakıyorsun?" dediğinde, Resul-i Ekrem (s.a.v.) cevaben öyle buyurmuştu: "Ya Ali! Musa'ya göre Harun ne ise Sen de Bana osun, ancak Benden sonra peygamber yoktur."

Hayber günü İslam'ın bayrağını İmam Ali (k.v.) taşıyordu. Resul-i Ekrem (s.a.v.) buyurdu: "Müslümanların bayrağını yarın bir kişiye vereceğim ki, Allah fetih ve zaferini O'nun iki eline müyesser kılacaktır, O, Allah ve Resulü'nü sever, Allah ve Resulü de O'nu sever." (Tecrîd-i Sarîh Terc, 10/280). Ve gerçekten Hayber, İmam Ali'nin eliyle fetholundu.

Bir muharebede, bir kafiri yere yatırıp tam haklayacağı bir sırada, kafirin yüzüne tükürmesi sebebiyle onu öldürmekten vazgeçen İmam Ali'ye kafir sorar; "Beni niçin öldürmüyorsunuz?" O büyük mücahid, bütün mücahidlere ve dava erlerine ebedî bir mesaj olarak şu müthiş cevabı verir; "Ey kafir! Ben, seni Allah için öldürecektim. Sen, yüzüme tükürdün ve nefsimi incittin. Şimdi bu hâl ile seni öldürsem nefsim için öldürmüş olurum, katil olurum. Kalk, bırakıyorum seni!" Bu hâl, kafirin iman etmesine vesile olur. 

Bir gazada da İmam Ali yaralanmış, vücuduna bir ok isabet etmişti. Okun çekilmesi gerekiyordu, kendisine teklif edildiğinde bunun ancak namaza durduğunda mümkün olabileceğini söyledi. Nitekim O, büyük huşû ve huzurla namaza duruyor ve ok çıkarıldığı hâlde duymuyor. Bu hâl, O'nun huşû, huzur, ihlas ve takvasını gösterir."