‘Toprak imar olmadan vergi istenmez’

İmam Ali (a.s.), Malik Eşter'e yazdığı emirnamede buyurdu ki: "Vergi ancak toprak imar oldukça toplanabilir. Toprak imar olmadan vergi isteyen kimse ülkeyi harap ve halkı helak eder. Böylesinin işi, pek az devam eder"

<‘Toprak imar olmadan vergi istenmez’

TÜRK-AZ HABER / EHL-İ BEYT

İmam Ali (a.s.) Malik Eşter'e yazdığı emirnamesinde buyurdu ki:

"Verginin toplanmasını da denetle, memurların durumunu düzelt; vergilerin ve vergi memurlarının ıslahı, onların dışındakilerin de ıslahı demektir. Başkaları, ancak onların ıslah olmasıyla düzene girebilir. Çünkü insanların hepsi verginin ve vergi memurlarının ailesidir. Vergi toplamaktan çok, toprağın imarına, kalkınmasına dikkat etmeye çalışmalısın. Çünkü vergi ancak toprak imar oldukça toplanabilir. Toprak imar olmadan vergi isteyen kimse ülkeyi harap ve halkı helak eder. Böylesinin işi, pek az devam eder.

Vergi verenler, verginin ağırlığından, vergi verecekleri şeylerin bir afete uğramasından, sularının kesilmesinden, yağmurun yağmamasından, toprağın değişmesinden, bir bendin yıkılıp araziyi su basmasından veya kuraklıktan şikâyet ederlerse, hallerini düzeltecek derecede vergilerini azaltman gerekir. Bu, sana ağır gelmemeli. Çünkü bu kolaylık ve yardımla halk refaha kavuşur, ülke kalkınır, velayetin süslenir, onların güzel övgüsünü kazanırsın.

Refahları için çalıştığın, adaletle muamele ettiğin, onları kuvvetlendirdiğin için, gerektiğinde bu kuvvete dayanabilirsin. Onları esirgemen, adil davranman, yumuşaklıkla muamele etmen buna sebep olur. Öyle bir zaman gelir, öyle bir iş olur ki, onlara müracaat etmen gerekir, onlar da isteğini sevinçle kabul eder, yerine getirirler. Çünkü ülkede meydana gelen kalkınma ve servet, yükleyeceğin yükü çekmelerini mümkün kılar. Bir yerin harap olması, halkının yoksul düşmesinden kaynaklanır; halkın yoksul düşmesi ise, valilerin kendilerine mal yığmalarından, makamlarının devamlı olacağını düşünerek su-i zanda bulunmalarından, ibret alınacak şeylerden az istifade etmelerindendir.

Katiplerinin durumlarını da denetle, işlerini hayırlılarına havale et; düşmanlarına karşı kullanacağın planları, gizli tuttuğun şeyleri, büyüklenen, kibirlenen, bu yüzden de cemaatin önünde sana karşı durmaya cüret eden kişilere değil, temiz ve iyi ahlak sahibi olanlara yazdır.

Memurlarından gelen mektupları sana sunmakta gaflet etmemeleri, senden aldıkları emri olduğu gibi aktarmaları, bir anlaşma yapacağınız zaman şartları zayıf bırakmamaları, gerektiğinde o ahdi bozmakta acze düşmemeleri, şartları ona göre belirlemeleri, işleri başarırken hadlerini bilmezlik etmemeleri gerekir. Çünkü kendi haddini bilmeyen kişinin, başkalarının haddini hiç bilmeyeceği bellidir.

Onları kendi anlayışa güvenerek, haklarında iyi zanda bulunarak tayin etme. Çünkü insanlar, yapmacık davranışlara başvurarak, güzel hizmetler göstererek kendilerini valiye tanıtırlar. Oysa bunların ötesinde ne hayır dilemeyi, ne de emanete riayet etmeyi bilirler. Senden önceki temiz insanların seçtikleri kişilere bak; sen de onları seç. Halka en güzel muamelede bulunanları, emanete riayette en fazla tanınmış olanları işlerin başına getir.

Bu, Allah'a ve işlerine memur bulunduğun kişilere karşı hayır istediğini ispatlar. Her işin başına işlerin çokluğundan şaşmayacak, işlerin büyüklüğünü önemsemeyecek kişileri seç. Kâtiplerden birinin bir ayıbına göz yumarsan sorumlu tutulursun."

(Nehcü'l-Belağa'dan...)