TARİHTE KADIN II.....

Dünden devam eden

Bu noktada önemli bir hususa işaret etmek gerekir. İnsan fıtratına ve insanın temiz yaradılışına alabildiğine zıt olan bu Batıl fikirlere kitlelerin dört elle sarıldıklarını görüyoruz.

TARİHTE KADIN II.....
Mimar Gökhan Demir

TARİHTE KADIN II.....

   Bu durum, adeta fizikteki etkiye tepki prensibi gibi hep bir başkaldırı, bir patlama, bir isyan olarak ortaya çıkmıştır. Zira Babasının evinde bir köle muamelesi gören Avrupalı kadın, kocasının evinde köleliğin ikinci devrini yaşamaktadır.

   Aile hayatında ne çocuklarının annesi, ne bir eş, ne de bir insan olarak hiçbir hak, hukuk ve statüye sahip olamamaktadır. Kısaca, o dünyada kadının, kadın ve insan olarak değeri sıfırdır. Bu durum Avrupa'da yakın tarihlere ve hatta kısmen günümüze kadar böyle devam edegelmiştir. Bu kıskaç içinde sıkışıp kalan kadın, nihâyet özgürlük ve hak feryatlarıyla sokağa düşmüştür. Bir Fransız feministi olan Simone De Beovoir'a göre, "kadın özel aile hayatından kamusal çalışma alanına geçmesiyle insanlık mertebesine erişecektir." (Vahşi Batı, s. 318)

   Baştan beri anlattığımız bütün bu çalkantılar, Batı tarihinin seyri içerisinde yine Batı kadınının yaşadıklarıdır. Aynı çağlarda İslâm kadınının toplumdaki mevkii son derece yüksekti. Aile hayatında olsun, sosyal hayatta olsun kadının mümtaz bir yeri, geniş hakları vardı. Esasen özgürlük ve kadına hak verilmesi gibi meseleler her devirde Batı'nın meselesi olmuştur. Zira, Batı felsefesi aile kurumunda bir hak tanımadığı kadına, çalışma hayatında da âdil davranmamış, erkekle aynı işi yapan kadın, erkeğin yarısı kadar para almıştır.

    Sanayi Devrimi'yle birlikte kadınlar kamu hayatına atılmışlar, II. Dünya Savaşı'ndan sonra ise kadın hakları ve kadın sorunu Batı'da çok önemli ve hassas bir sorun haline gelmiştir. Bugün çalışma hayatının her sahasında kadınlardan alabildiğine yararlanan ve onları kullanan Batı hâlâ kadın hakları sorununun üstesinden gelebilmiş değildir. İşte bütün bu hak arama çırpınışlarından ve özgürlük feryatlarından sonra Batı'da kadının varabildiği nokta içler acısıdır. Kadın hak aramak uğruna en önemli hususiyeti olan hayâ duygusunu kaybetmiş ve ucuz bir meta gibi pazara düşmüştür.

   Bugün diş macunundan arabaya kadar her çeşit ürünün tanıtımında, reklam sanayi en açık bir biçimde kadını kullanmaktadır. Kadın, mukaddesatıyla bağdaşmayan her çeşit işte çalıştırılmakta, geçimini kendisi temin etmek zorunda bırakılmakta ve buna kısaca hak denilmektedir. Kadının erkeklerin yaptığı işleri yapması, erkeklerin yüklendiği birtakım ağır yükleri yüklenmesi ne derece hak olarak adlandırılabilir? Kaldı ki bu ağır yüklerin altına giren kadın yine de bir araç olmaktan öteye geçmemekte, erkekle aynı ücreti bile alamamaktadır. Neticede, Yunan-Roma ve Greko Latin medeniyetlerinin bir karışımı olan Batı kültüründe kadının yeri, konumu ve yüzyıllar içinde vardığı nokta budur.

                                        KADIN HAKLARI MESELESİ

  Kadın hakları ve kadına hak verilmesi gibi meseleleri gündeme getirmek, esas itibarıyla muhaTdir. Zira kadına hakkını başkaları veremez, kadınlar bu hakları doğuştan getirirler. Tıpkı insanların hayat, can, mal, namus emniyeti gibi haklarını doğuştan taşıdıkları gibi, kadın, Cenab-ı Hakk'ın "Allah'ın emaneti" olarak vasfettiği ve neslin devamını sağlayan mübarek bir anadır.

   Allah'ın yeryüzünde kendisine halife olarak yarattığı yüce bir varlıktır, insandır. Bütün bu hususiyetleri ile kadın, haklarına, doğduğu andan itibaren sahiptir.

   İslâm, kadın hakları konusunda bu hakikatleri beyan eder, en mükemmel bir şekilde bu hakikatleri pratiğe döker. Kadına hak verilsin mi, verilmesin mi, kadınla erkek eşit midir, değil midir gibi meseleler ise kadını doğuştan getirdiği ve yaratıcısı tarafından ona bahşedilen haklardan mahrum bırakanların, yani Batılıların meselesidir. Ki kadın hakları meselesi de ilk defa orada ortaya çıkmış ve çözülmez bir kördüğüm halini almıştır.