TAAT, MAĞFİRET, ŞAN VE ŞEREF…..  

     Abdulkadir Geylani Hazretleri "Gunyetü't-Tâlibîn" adlı eserinde zikrin, Kur'ân-ı Kerim'de "taat ve mağfiret" mânâsında da kullanıldığını beyan etmiştir. "Öyle ise siz Beni (ibâdetle) anın ki, Ben de sizi anayım. Bana şükredin; sakın Bana nankörlük etmeyin" (Bakara 152) âyet-i kerimesi için der ki: "Bunun daha açık mânâsı şu demeye gelir: Beni taat ve ibâdet ederek hatırlayınız ki, Ben de sizi mağfiretimle anayım." (Gunyetü't-Tâlibîn).

TAAT, MAĞFİRET, ŞAN VE ŞEREF…..  
Mimar Gökhan Demir

TAAT, MAĞFİRET, ŞAN VE ŞEREF…..  


   Allah-u Teâlâ şân ve şeref için de zikir lafzını kullanmıştır: "Senin şânını ve ününü yüceltmedik mi?" (İnşirah, 4). Abdulkadir Geylani Hazretlerinin "Geylani Tefsiri" adlı eserinde, bu âyetin tefsirinde şu izahat verilir: "Senin ismini ismimizle birlikte anmak sûretiyle ve Seni hilafet makamı için seçerek halifemiz yapmak suretiyle Senin adını ve zikrini yücelttik; buna binâen Senin hakkında şu âyeti indirdik: 'Kim Resûlullah'a itaat ederse Allah'a itaat etmiş olur.' (Nisa 80) 'Sana biat edenler, gerçekte Allah'a biat etmektedirler.' (Fetih 10) Bu mealde birçok âyet bulunmaktadır. Bundan daha yüce bir konum ve şeref olabilir mi? Tabii ki, olamaz." (Şeyh Abdülkâdir Geylani, Geylani Tefsiri, c.6, s.463).
"Eğer Hak, onların kötü arzu ve isteklerine uysaydı, mutlaka gökler ve yer ile bunlarda bulunanlar bozulur giderdi. Hayır, Biz onlara şân ve şereflerini getirdik fakat onlar kendi şereflerine sırt çevirdiler." (Müminûn, 71).

  Müfessirlerin geneli bu âyette geçen "şân ve şereflerini" kelimesinde kastın, kelâmullah, yani Kur'ân-ı Kerim olduğu konusunda hemfikirdir. Zikir lafzı, bazı âyet-i kerimelerde "uyarı ve ikaz" mânâlarında kullanılmıştır.
Şöyle ki: "Asla (düşündükleri gibi değil)! Bilsinler ki bu, gerçekten bir ikazdır!" (En'am 69). "Takvâ sahiplerine, inanmayanların hesabından herhangi bir sorumluluk yoktur. Fakat belki korunurlar diye ikaz etmek gerekir." (En'am 69). "Peygamberlerin haberlerinden Senin kalbini (tatmin ve) teskin edeceğimiz her haberi Sana anlatıyoruz. Bunda Sana gerçeğin bilgisi, mü'minlere de bir öğüt ve bir uyarı gelmiştir." (Hûd 120).  "(Bu bir) İkazdır. Biz asla zâlim değiliz."
    Bazı müfessirler ve Abdülkadir Geylani Hazretleri, "Gunyetü't-Tâlibîn" adlı eserinde der ki: "And olsun Zikir'den sonra Zebur'da da, 'Yeryüzüne iyi kullarım vâris olacaktır' diye yazmıştık" (Enbiyâ 105) âyetinde geçen "Zikir" tâbiri, "Levh-i Mahfuz" mânâsında söylenmiştir. Kur'ân-ı Kerim'in birçok yerinde zikir kelimesi, öğüt ibret almak anlamlarında da kullanılmıştır: "Gündüzün iki ucunda, gecenin de ilk saatlerinde namaz kıl. Çünkü iyilikler kötülükleri (günahları) giderir. Bu, öğüt almak isteyenlere bir hatırlatmadır." (Hûd, 114). "O hâlde (Resûlüm), öğüt ver. Çünkü Sen ancak öğüt vericisin."( Gaşiye: 21). "Sonra bir öğüt bırakanlara..." (Mürselat 5). "Bununla beraber, Allah dilemeksizin onlar öğüt alamazlar. Sakınılmaya lâyık olan da O'dur, mağfiret sahibi de O'dur." (Müddesir, 55, 56). "Kendilerine öğüt verildiği vakit öğüt almazlar." (Saffat, 13). "Bunun üzerine Biz, tarafımızdan bir rahmet ve kulluk edenler için bir ibret olmak üzere onun duasını kabul ettik; kendisinde dert ve sıkıntı olarak ne varsa giderdik ve ona, aile efradını, ayrıca bunlarla birlikte bir mislini daha verdik." (Enbiyâ, 84).

    "Bizden bir rahmet ve olgun akıl sahipleri için de bir ibret olmak üzere ona hem ailesini, hem de onlarla beraber bir mislini bağışladık." (Sa'd, 43). "Görmedin mi? Allah gökten bir su indirdi, onu yerdeki kaynaklara yerleştirdi, sonra onunla türlü türlü renklerde ekinler yetiştiriyor. Sonra onlar kurur da sapsarı olduklarını görürsün. Sonra da onu kuru bir kırıntı yapar. Şüphesiz bunlarda akıl sahipleri için bir öğüt vardır." (Zümer 21). "And olsun ki biz Mûsâ'ya hidâyeti verdik ve İsrailoğullarına, akıl sahipleri için bir öğüt ve doğruluk rehberi olan Kitab'ı miras bıraktık." (Mümin, 53, 54).

  "Nerede onlarda öğüt almak? Oysa kendilerine gerçeği açıklayan bir elçi gelmişti." (Duhan, 13). "Biz Cehennem'in işlerine bakmakla ancak melekleri görevlendirmişizdir. Onların sayısını da inkârcılar için sadece bir imtihan (vesilesi) yaptık ki, böylelikle, kendilerine kitap verilenler iyiden iyiye öğrensin, iman edenlerin imanını arttırsın; hem kendilerine kitap verilenler, hem mü'minler şüpheye düşmesinler. Kalplerinde hastalık bulunanlar ve kâfirler de, 'Allah bu misalle ne demek istemiştir ki?' desinler. İşte Allah böylece, dilediğini sapıklıkta bırakır, dilediğini doğru yola eriştirir. Rabb'inin ordularını, Kendisinden başkası bilmez. Bu ise, insanlık için ancak bir öğüttür." (Vâkıa, 73).

  "Onlar, Kıyâmet Günü'nün ansızın gelip çatmasını mı bekliyorlar? Şüphesiz onun alâmetleri belirmiştir. Kendilerine gelip çatınca ibret almaları neye yarar!?" (Muhammed, 18)
(Kaynak: Prof. Dr. Haydar Baş, Dua ve Zikir, s. 347-358).