Şeyh Ahmet Senusi Ankara’da.....

Şeyh Senusi’nin Mustafa Kemal hakkında gördüğü rüya meşhurdur: “Bir gece rüyasında Hz. Peygamberimizi gören Şeyh Senusi, Peygamberimizin elini öpmek istemiş. Peygamber ona sol elini uzatmış

<Şeyh Ahmet Senusi Ankara’da.....

Meclis açıldıktan kısa bir süre sonra 15 Kasım 1920'de Şeyh Ahmet Senusi Ankara'ya gelmiş ve Anadolu'da Millî Mücadele lehine vaazlar vermeye başlamıştır.

Şeyh Senusi'nin Mustafa Kemal hakkında gördüğü rüya meşhurdur:

"Bir gece rüyasında Hz. Peygamberimizi gören Şeyh Senusi, Peygamberimizin elini öpmek istemiş. Peygamber ona sol elini uzatmış.

Şeyh, Peygambere hitaben, 'Ya Resûlallah, niçin sağ elinizi vermediniz?' diye sormuş.

Hz. Peygamber, Sağ elimi Ankara'da Mustafa Kemal'e uzattım' buyurmuş."

Şeyh Senusi, 1920'de bir beyanname yayınlar:

"İslami farzların namazdan sonra en önemlisi cihaddır. Hüküm-kuvvet sahibi TBMM çeşitli düşmanlara karşı müdafaada bulunup İslam mülkünü istiladan kurtardığından meşruiyeti her türlü şüphenin üzerindedir.

Bütün hukuk ve görevler Meclis'indir.

Millet Meclisi'nin başkanlığında bulunan Mustafa Kemal Paşa Hazretlerinin bu millî ve dinî mücadelelerini İslamî ölçü ile destekleyip adı geçen kişinin ve meclisin oluşturduğu dayanış-maya uygun olan bu usul dışında bir görüş yürütülmesi İslam'a aykırıdır."

Yunan işgali
 
"15 Mayıs 1919'da İzmir'e çıkan Yunan kuvvetleri, İstanbul'daki işgalci güçlerin onayı ile, İzmir, Aydın, Manisa, Ayvalık ve Edremit'i ele geçirmiş, altı aylık bir sessizlikten sonra Yunan kuvvetleri 22 Haziran 1920'de saldırıya geçerek 8 Temmuz'a kadar Salihli, Akhisar, Alaşehir, Balıkesir, Bandırma, İznik ve Bursa'yı ele geçirmişti.

Yine bir altı aylık durgunluktan sonra 6 Ocak 1921'de Bursa'dan Eskişehir'e doğru harekete geçtiler. 10 Ocak sabahı, Türk ve Yunan kuvvetleri İnönü'de karşılaştılar.

(...) 10 Ocak'ı 11 Ocak'a bağlayan gece Yunan kuvvetleri geri çekilmek zorunda kaldı. Tarihe 1. İnönü Savaşı olarak geçen bu savaş, ulusal Kurtuluş Savaşı'nın batı cephesindeki ilk büyük zaferiydi."  

10 Ocak 1921'de TBMM riyaseti, dünya kamuoyuna bir bildiri kaleme aldı:

"... Hilafet ve saltanat makamı ve bu yüce makamda oturan zat-ı hümayun Büyük Millet Meclisi'nin kanunları dairesinde saklı ve korunmuştur.

Türkiye Büyük Millet Meclisi genel siyasetinde hiçbir sûretle kayıtlı olmayıp, tam serbestisini muhafaza eder.

(...) Türkiye Büyük Millet Meclisi, Misak-ı Millî ile tayin edilmiş millî sınırları dahilinde yaşayan halkın hayat ve tam bağımsızlıklarına kefil olan siyasî ve adlî ve askerî ve malî ve iktisadî şartları temin eden bir barışı memnuniyetle karşılar."
 
Mustafa Kemal'e "din adamlarını kullandı" diyenler, canıyla mücadelede yer alan bu mümtaz kader arkadaşlarını zafer kutlamalarında da önde tuttuğunu hatırlasınlar.

Millî Mücadele'nin ilk zaferi 6-10 Ocak tarihleri arasında yapılan 1. İnönü Savaşı'dır.

Bu savaş ve zafer için Mustafa Kemal Paşa'nın Garp Cephesi Kumandanı İsmet Bey'e gönderdiği telgrafta dediği gibi; "Milletin makus talihi yenilmişti."
 
Savaşın zaferi ile resmi daireler okullar, bütün çarşı ve evler bayraklarla donanmıştı.

"O gün askerî birliğin mızıkası ile geçit töreni başladı. En başta sancak-ı şerif, onun arkasında din adamları, hocalar ve dervişler yürüyorlar ve ilahiler söylüyorlardı.

Paşa, Meclis balkonunda mebuslar arasında yer almıştı. Yediden yetmişe Ankara halkı da Meclis'in karşısında millet bahçesini doldurmuştu.

Din adamlarının arkasından çarşı esnafı yaptıkları işleri gösterir levhalarla geçiyorlardı."

Cumhuriyet fikri, Teşkilat-ı Esasî'ye giriyor

Mustafa Kemal, Nutuk'ta Sadrazam Tevfik Paşa ile aralarındaki görüş ayrılığına değinir.

Tevfik Paşa ve hükûmetinin İstanbul ile Anadolu'nun birleşmesi için çalıştığını; kendilerinin de buna gayret ettiğini belirtir.

"Şu ayrımla ki; Tevfik Paşa ve arkadaşları Anadolu'yu, eski-den olduğu gibi İstanbul'a bağlamak ve tutsak etmek istiyorlardı. O İstanbul ki, düşman kuvvetlerinin elinde bulunuyordu.

Tevfik Paşa ve arkadaşları Anadolu'yu İstanbul Hükûmeti'ne bağlamaya çalışıyorlardı. Öyle bir hükûmete ki, dünyada varlığına ses çıkarılmıyorsa düşman isteklerini kolaylaştırmaya yarayacak nitelikte görüldüğü içindi...

Tevfik Paşa'ya şöyle yanıt verdim:

Teşkilat-ı Esasiye Kanunu-Anayasa:

1- Egemenlik sınırsız ve koşulsuz olarak ulusundur. Yönetim yöntemi; halkın kendi alın yazısını eylemli olarak kendinin yönetmesi ilkesine dayanır.

2- Yürütme gücü ve yasama yetkisi, ulusun tek ve gerçek temsilcisi olan Büyük Millet Meclisi'nde belirir ve toplanır." 

1. Madde, 29 Ekim 1923'de ilan edilecek olan cumhuriyetten iki yıl önce, bu anayasaya konulan madde ile fiili olarak cumhuriyete işaret eder." (Prof. Dr. Haydar Baş Hoş Geldin Atatürk eseri sh: 503)