SESSİZ ZİKİR BİD’ATİ VE CEHRÎ ZİKİR II.....

Dünden devam eden

          Seyyid Emir Külâl’in müridleri toplanıp cehrî zikre başladıklarında, Nakşîbend oradan ayrılırdı. Bu sebeple diğerleri (Emir Külâl’in sohbetine devam eden müridân) Nakşîbend için iyi şeyler düşünmezlerdi…

<SESSİZ ZİKİR BİD’ATİ VE CEHRÎ ZİKİR II.....

     Nitekim bir gün Emir Külâl ona hitaben, ‘Sana izin veriyorum, kendine meşayih ara ve onlardan istifade et’ diyerek yol verdi.” (Abdulmecid Hani, el-Hadâikü’l-Verdiyye, terc. M. Emin Fidan, s.494-495, Semerkant, İstanbul 2011)

    Bunun yanısıra, deverân ve cehrî zikri muhâliflere karşı savunan Nakşî-Müceddiyye meşâyihinin varlığı da mânidârdır. Sonraki dönem bazı Nakşîbendî-Müceddiyye meşâyihi, sesli zikri ve deverânı,muhâliflere karşı savunan risâleler kaleme almışlardır. (İki Nakşîbendî Mücedidinin Deveran savunması-Mehmed Emin-i Tokadi (ö.1745) ve Müstakim Zade Süleyman Sadettin (ö.1788) örneği, Şimşek, Hâlil İbrahim Tasavvuf İlmi ve Akademik Araştırma dergisi, 2003,cilt:15 sayı:10,s.283-298)

    Nakşîbendîlikte sadece silsile ve sessiz zikir uydurulmamış, hadislerde uydurulmuştur. “Allah-u Teâlâ Benim kalbime ne dökmüşse, Bende onu Ebu Bekir’in kalbine döktüm” sözü için, muhaddis Aliyyü’l-Kari, “Bu hadis falan değildir. Cahil Sünnîlerin uydurmasıdır” (Aliyyu’l-Kari, el-Esraru’l-Merfu’a fi Ahbari’l-Mevzu’a, s. 454, Beyrut bas.) demektedir.

     Prof. Dr. Necdet Tosun, asırlar sonra uydurulan şu hadislere dikkat çekmektedir: “Sonraları, bir Nakşîbendî şeyhi olan Hâcegi Ahmet Kasanî (ö:h.949/m.1542), bazı risâlelerinde Hz. Peygambere nispet edilen ‘Allah-u Teâlâ Benim kalbime ne dökmüşse, Bende onu Ebu Bekir’in kalbine döktüm’ şeklinde sözü tekrarlayarak silsilenin başlangıcını izah çabalarına katılmıştır. 

  Muhammed b.Hüseyin Kazvinî ise (ö:h.978/m.1570) Dımeşk’te kaleme aldığı,‘Silsilenâme-i Hâcegân-ı Nakşîbend’ isimli eserinde, Hz. Peygamber’in Medine’ye hicret ederken Sevr Mağarasında Hz. Ebu Bekir’e diz üstü ve gözleri kapalı olarak kalbî zikri üç defa telkin ettiğini ve Nakşîbendîlerin esas aldığı Bekrî silsilenin bu şekilde oluştuğunu söyleyerek konuya yeni bir izah tarzı getirmiştir. Aynı cümleler, bir süre sonra Osmanlı mutasavvıflarından Sarı Abdullah Efendi (ö: h.1071/m.1660) başta olmak üzere birçok kişi tarafından tekrarlanmıştır.

     Ancak bu mağara hadisesi hadis, tarih ve tasavvuf kitaplarında bulunmadığı gibi, tasavvuf klasiklerinde ve hatta ilk dönemde yazılan temel Nakşî kitaplarında bile bulunmaması dikkate şayandır. Anlaşılan bu mağara rivâyeti ilk kez 16. asırda Kazvinî (ö: h.978/m. 1570) tarafından ortaya atılmıştır. 16. asırda bazı Kübrevîyye tarikatı mensuplarının Bekrî silsileye itiraz etmeleri, Kazvinî gibi Nakşîbendîleri, savunma psikolojisi içinde bu rivâyeti icat etmeye sevketmiş olmalıdır.” Osmanlı’da ise devrin Nakşîlerinden Sarı Abdullah Efendi (m.1660) tekrarlayıp yaymıştır. (Muhammed bn. Hüseyin Kazvinî, Silsilename Hacegan-ı Nakşîbend, Süleymaniye Kütüphanesi ktb., Laleli, nr. 1381, vr. 3a; Sarı Abdullah Efendi, Seneratu’l-Fuad, s.127, İstanbul 1288; Prof. Dr. Necdet Tosun, Bahaeddin Nakşîbend, s.36, İnsan yay.)

    Biz geçmişte yazdığımız eserlerde bu insanların rivâyet ettiklerini gerçek hadis zannederek kitabımızda yer vermiştik. Ancak, bu hadislerin rivâyet tarihinin 16. yüzyıl olduğunu tespit ederek işin hakikatini şimdi ortaya koyduk. Bu uydurma “mağara hadisesi” hadis, tarih ve tasavvuf klasiklerinde bulunmadığı gibi, böyle bir durum gerçekte olmuş olsa dahi, her hâli Allah’ı zikir olan Resûlullah (s.a.a.), Sevr Mağarasında düşmanın kuşatması altında idi ve bu kuşatmada gizlenmesi gerkiyordu.

    Cenâb-ı Hakk dahi O’nu ve Hz. Ebu Bekir’i, güvercin yuvası ve örümcek ağıyla mağaranın girişini kapatarak gizlemişti. Tabii olarak gizlenme esnasında zikrullah da gizli bir şekilde ses yükseltilmeden yapılmak zorunda idi. Nitekim Mekke döneminde, Hicret öncesinde müşriklerin Müslümanlara eziyeti mevcut iken, müşriklerin Müslümanlara eziyet vermemeleri için Cenâb-ı Hakk cemaatle kılınan namaz esnasında müşriklerin duymamaları için Peygamber Efendimize sesini yükseltmemesini emretmiştir.

   

Prof.Dr. Haydar BAŞ   Dua ve Zikir Kitabı sayfa : 777 /784

Yazıyı hazırlayan: Gökhan Demir

 

Devam edecek