‘Sen, Kur’an-ı Kerîm’i okumaktasın fakat ne okuduğunu bilmiyorsun’

Ey cemaat! Allah'ın kudretini âciz görmeyiniz; sonra küfür ehline katılırsınız. Hükümlere göre çalışınız. Bu çalışma sizi ilme ulaştırır. İlmin hakikati sizde tahakkuk ederse kudreti görürsünüz

<‘Sen, Kur’an-ı Kerîm’i okumaktasın fakat ne okuduğunu bilmiyorsun’

TÜRK-AZ HABER / DİNİ

Ey cemaat! Allah'ın kudretini âciz görmeyiniz; sonra küfür ehline katılırsınız. Hükümlere göre çalışınız. Bu çalışma sizi ilme ulaştırır. İlmin hakikati sizde tahakkuk ederse kudreti görürsünüz.

İşte o kez tekvin sıfatı, kalp ve sır elinizle tecellisini gösterir. Şayet kalp cihetinde Hak'la aranda perde kalmamış olursa.

O seni tekvin sıfatı için güçlü kılar; sır hazinelerine muttali olursun. Fazilet taamını yersin. Ülfet şarabını içersin. O'nun yakınlık sofrasına oturursun. Bu hâller, Kitap -Kur'ân- ve Sünnet'le yapılan amellerin meyvesidir.

Kitap ve Sünnet'le amel et. Onların dışına çıkma. İlmin sahibi, elinden tutup zâtına götürünceye kadar devam et.

Hikmetler hocası hazakatle, kendi kitabına göre iyiliğine şahadet ederse, ilmin esas kitabına iletir. Onda da hakikati bulduğun takdirde, kalbini ve mânanı kıyama kaldırır.

İşbu hâllerde Nebi, kalbin, iç âlemin sohbet arkadaşıdır; elinden tutar, doğruca şaha götürür ve der: "İşte siz; işte Rabb'iniz!"

Ey cemaat! Allah'a koşunuz. Halkı, dünyayı ve O'nun zâtından gayri her şeyi bir yana atınız, O'na koşunuz. "Bütün işlerin sonu Allah'a varır." (eş-Şûrâ, 53) âyet-i kerimesini işitmediniz mi?

Ey evlat! Halka beka gözü ile bakma. Onların yok olacağını düşün; öyle bak. Onlardan fayda ve zarar bekleme. Onları âciz ve zelil olarak bil. Hakk'ı tevhid et. Ve O'na tevekkül eyle.

O'ndan gelen şeyler yüzünden hezeyana kapılma. Dünya ve dünyada zuhura gelenler Hak'tan gelir. Yaratılmışlar ve onlarda dönüp duranlar, O'nun tecellisi ile oldu.

İman sahibinin kalbi, bunların hepsinden beri durur. Çünkü onları Hak'tan memnun ve vazifelerini yapan olarak görür. Hele o iman sahibi, bir de kalbini sebeplerden temizlerse, sebeplerin güçlüğüne ve ayâl (bir kişinin bakmakla mükellef olduğu kimseler) derdine uğradıkta Hak'tan yardım görür; onların sıkıntılı hâllerine dayanmak için kuvvet bulur.

İşlerini kendiliğinden görürlerken o kalbini hiçbirine vermez. Yaratan'ına bağlar. O'ndan bir an dahi ayrı olmaz. Hâlinde değişiklik istemez. Çünkü verilen bir hüküm var; o değişmez. Kısmet biçilmiştir, eksilmez, artmaz.

Bu yüzden eksilmesini veya artmasını talep etmez. Kısmetinin geç kalmasını ve süratle gelmesini de beklemez.

Çünkü o, her şeyin tayin edilmiş bir vakti olduğunu bilir. Bu hâli isteyen kişiler, asıl akıl sahibidirler. Artma, eksilme, geç kalma ve er gelme gibi şeyleri dileyenler ise akıldan noksan olanlar; delilerdir.

Allah'tan hoşnut olan kimse, bütün hâlinde O'na uyar; bu uyarlığı başkalarına yapılan işlerde de gösterir.

Allah Teâlâ'dan razı olan anlayışlı olur ve O'nun cümle işlerini sever, ömrünün bir miktarı uymaz yolda geçmiş dahi olsa, kalanını O'nunla devam ettirme yolunu arar ve O'nun dilediği yolda geçirerek tüketir.

Hak Teâlâ onun anlatılan hâlini sever ve her şaşırdığı an, "Rabb'in benim" der.

Aynı kelâm tecellisini, Musa (a.s) Peygamber'e de yapmıştı. Peygamber (s.a.v) Efendimiz'e ve Musa (a.s) Peygamber'e bu tecelli açıktan oldu.

İrfan sahiplerinin kalbine de manevî cihetten gelir. İrfan sahibi, o kelâm tecellisini bir rahmet ve lütuf olarak görür. Hak Teâlâ, o yüce tecelliyi Peygamberine açıktan bir iyilik ve mucize olarak bahşeylemiştir.

Peygamberlerin mucizesi aşikârdır. Velîlerin kerameti ise çok kere gizli olur. Yâni velîlere gelen manevî hâller iç âlemde belirir. Peygamberlerinki ise açıktan…

Velîler, peygamberlerin manevî vârisleridir. Allah Teâlâ'nın kurduğu yolu korumaya çalışırlar. O dini, insanların ve cin tayfasının şeytan tiplerinden saklarlar.

Sen, Allah'a, peygamberlerine ve velîlerine karşı açık cehalet beslemektesin. Bu yüzden sözümüz hoşuna gitmiyor. Allah yolcuları sana ne anlattı? Onların içinde bulunduğu hâli ve onlara aykırı şeyleri kimden öğrendin.

Sen Kur'ân-ı Kerîm'i okumaktasın, fakat ne okuduğunu bilmiyorsun. Çalışırsın, fakat tuttuğun işin farkında değilsin. Bulunduğun hâl, yalnız dünyadır, âhiret yok... Hâl böyle iken o büyük zâtlara gürültü ile hücum edersin.

Akıllı ve edepli ol. Sus ve tevbe et. Hak Teâlâ'ya dair sende bir haber yok. Onun peygamberlerinden de bir haberin yok. Evliya hakkında da bir malûmatın yok. Hak Teâlâ için bilgi ve O'nun yarattıkları hakkında toplaman gereken malûmattan da sende bir eser yok.

Tevbe ve sükûta sarıl. Ölümü düşün; kendini sırta alınmış kabre doğru yol almakta gör. Bunları düşün ki, bilgiler elde edesin. İşlerini Hak'la göresin ki, O da sana dünya ve âhireti görecek nuru versin." (Abdülkadir Geylani Hazretleri Fethur'r rabbani eserinden)