Şehadet, zikir ehline mahsustur

Cihad, sıkıntı ve meşakkat anlamlarına gelen “cehd” kökünden gelir. Hakikatte de cihad, zorluklar ve meşakkatlerle dolu bir ibâdettir

<Şehadet, zikir ehline mahsustur

TÜRK-AZ HABER / İMAN VE İNSAN

Cihad, sıkıntı ve meşakkat anlamlarına gelen "cehd" kökünden gelir. Hakikatte de cihad, zorluklar ve meşakkatlerle dolu bir ibâdettir.

Cihad, içinde bütün hayırları toplayan yüce bir ibâdettir de... "Cihadda hayat vardır" hükmü bu gerçeği ifadede en kesin karardır. Gerek harp meydanlarında ve gerekse nefsî planda Hakk adına nefsin mağlubiyeti, vücut ülkesinde ve toplumda Hakk'ın ve tevhidin hâkimiyetini ifade eden ibâdet olması münasebeti ile cihadsız hayatı düşünmek tamamen nefisperestlik olur. Bu tür yaşayış, şekilde insanî görünse bile hakikatte hayvanî bir hayat olur, ruhî yücelik ve üstünlükleri yoktur.

Hâlbuki insan, hayatını bir gâyeye hasrederek üstün bir hayat örneği vermesi gereken bir yaratılışa sahiptir. Onun için insanın hem imanı, hem de yaratılışının gereği olarak cihad ile hayatı bütünlük arzeder. Kısaca, mü'minin hayatı baştan başa cihaddır.

Cihad, i'lâ-yi kelimetullah için Hakk'ın hâkimiyetini nefsin üzerine binâ etmek olayıdır. Yani cihadda sadece dış düşman hedef olmayıp; kişinin kendi nefsini de da Hakk'a râm etmek vardır. Bu sebeple, zorluk ve meşakkat dolu olan bu ibâdet emredilmiş ve övülmüştür.

Şimdi cihad mevzuunda vârid olan naslardan bazılarını görelim:  "…ve müşrikler nasıl sizinle topyekûn savaşıyorlarsa siz de onlara karşı topyekûn savaşın ve bilin ki Allah (kötülükten) sakınanlarla beraberdir." 

"Hoşunuza gitmediği hâlde savaş size farz kılındı. Sizin için daha hayırlı olduğu hâlde bir şeyi sevmemeniz mümkündür. Sizin için daha kötü olduğu hâlde bir şeyi sevmeniz de mümkündür. Allah bilir, siz bilmezsiniz." 

"İman edip de hicret edenler ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad edenler, rütbe bakımından Allah katında daha üstündürler. Kurtuluşa erenler de işte onlardır." 

Peygamberimiz buyuruyor ki: "Müslümanlardan bir kimse Allah yolunda, devenin sağılacağı kadar bir zaman cihad ederse, Cennet'i hak eder. Allah yolunda yaralanmış veya bir belâya uğramış kimse, Kıyâmet Günü'nde yarasının kanı her zamankinden fazla olarak gelir. Onun rengi kan, kokusu da misk kokusu gibidir." 

Bu deliller cihadın önemini anlatmaya kâfidir.

Cihad, çile ve meşakkatle, aşk ve muhabbeti birleştiren en şerefli ibâdettir. Öyle ki, bu yolda en çok sevilen can fedâ edilmektedir.

Aslında insan her şeyden çok kendini sever ve her şeyi kendisi için sever. Her şeyin kendisine fedâ edilmesini ister. Eğer insan Hakk muhabbetinde fâni olabilirse, gözü Hakk'tan başka hiçbir şeyi görmez. Sadece Hakk'ı görür. Hakk'ı talep eder. Hakk ve hakikatin galebesini ister. Kendini adeta unutur. Hatta canını fedâ etmeyi bir şeref, bir mutluluk olarak görür. Böyle bir insan, fâni nimet ve lezzetlerden hiçbir şeyi düşünmez.

İnsanın en kıymetli değeri vardır ki, o da canıdır. Kul, Yüce Allah ile yakınlık kurunca ancak ölümle ayrılabilen mal, evlât, mevki ve hatta nefisten bile sıyrılır. Şehit ise o canı Allah için verir. Verdiği zaman da Allah bunun karşılığınında ona Zâtını verir. Şehit sıradan bir ölü değildir.

Cenâb-ı Hakk şehitler için;  "Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü zannetme! Bilakis onlar hayatta olup, Rab'lerinin katında yaşarlar, rızıklanırlar"   buyurdu.

Mesrûk'dan, "Abdullah b. Mes'ûd'a, 'Allah yolunda öldürülenleri ölüler sanmayın!'   âyeti hakkında sordum; şu cevabı verdi:

'Biz de bunu Allah Resûlü'ne (sallallahu aleyhi ve âlihi) sorduk; şöyle buyurdu: Onların (şehitlerin) ruhları yeşil kuşların içindedir. Bu kuşların Arş'ta asılı kandilleri vardır. Cennet'e uçup istedikleri gibi gezip dolaşırlar, sonra geri dönüp kandillerine konarlar. Rab'leri onlara bir bakış bakar ve şöyle buyurur:

'Bir şey arzuluyor musunuz?'

'Daha ne isteyeceğiz, Cennet'te istediğimizi yiyip gezip tozuyoruz, çok güzel bir hayat sürdürüyoruz.'

Allah aynı soruyu üç kere sorduktan sonra kendilerine devamlı sorulacağını anlayınca şöyle derler:

'Ya Rabbi, Senden dilediğimiz şudur; ruhlarımızı bedenimize tekrar döndür de yine Senin yolunda savaşıp şehit düşelim.'

Allah da onların bundan başka dilekleri bulunmadığını görünce, onları o hâl üzere bırakır.'" 

Ayrıca Tirmizî şunu da ilave etti: "Peygamberimize bizden selâm ulaştır ve bizim O'ndan râzı olduğumuzu, O'nun da bizden râzı olduğunu kendisine ilet!" 

Düşman karşısına çıkan, dünya ile olan her türlü ilgisini kesmiştir, Allah sevgisi ve rızâsı uğrunda hayatını hiçe saymıştır. Bundan daha üstün bir şekilde Allah'a yönelmek düşünülemediği için, şehit olmanın derecesi yükselmiş ve üstünlüğüne dâir birçok âyet ve hadis gelmiştir.

Cenâb-ı Hakk âyet-i kerimede şöyle buyurmaktadır:

"Allah, mü'minlerden, mallarını ve canlarını, kendilerine (verilecek) Cennet karşılığında satın almıştır. Çünkü onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler, ölürler. (Bu), Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'ân-ı Kerim'de Allah üzerine hak bir vaaddir. Allah'tan daha çok sözünü yerine getiren kim vardır! O hâlde O'nunla yapmış olduğunuz bu alış-verişinizden dolayı sevinin. İşte bu, (gerçekten) büyük kazançtır." 

Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: Allah katında şehidin altı hasleti vardır. İlk önce bağışlanır; Cennet'te yerini görür; kabir azabından emin olur; Fezâ-i Ekber'den (Kıyâmet) emin olur; bir yakutu dünya ve içindekilerden daha kıymetli olan yakuttan kendisine taç giydirilir; yetmiş iki (ceylan gözlü) hûr ile evlendirilir; (kendisine) akrabalarından yetmiş kişiye şefaat etme hakkı verilir."  

Eğer savaşırken niyet, insanların onun arkasından "ne güzel, ne kahramanca çarpışıyor" desinler ya da savaştan ganimet kazanmak gibi Allah rızası dışında başka niyet olursa; bu niyetlerle çarpışan, şehit olamayacağı gibi, niyetinin Allah rızâsından başka bir şey olması sebebiyle bunun cezasını da görecektir" (Prof. Dr. Haydar Baş Dua ve Zikir eserinden)