RUHLAR MECLİSİ İLK İRADE BEYANI VE ZİKRULLAH.....

      Bilindiği üzere Cenab-ı Hak ruhları ezelde yaratmış ve onlardan Kendini tanımalarını istemişti. Bütün ruhlar ittifakla Cenab-ı Hakk'ı tanıyacaklarına, O'nu unutmayacaklarına söz verdiler. Bu büyük olay Kur'an-ı Kerim'de şöyle anlatılır:

RUHLAR MECLİSİ İLK İRADE BEYANI VE ZİKRULLAH.....
Mimar Gökhan Demir

RUHLAR MECLİSİ İLK İRADE BEYANI VE ZİKRULLAH.....

"Hatırla ki, Rabbin, Âdemoğullarının sulblerinden zürriyetlerini çıkarıp da onları nefislerine karşı şahid tutarak: 'Ben sizin Rabbiniz değil miyim?' diye buyurduğu vakit onlar da, 'Sen bizim Rabbimizsin, şahid olduk' demişlerdi. Bu şahid tutuşumuzun sebebi, kıyamet günü, 'bizim bundan haberimiz yoktu' dersiniz diyedir." (A’raf: 7/172)

 Bu olaydan çıkarılabilecek pek çok hikmet arasında şunları zikredebiliriz:

* İnsan fıtratı, insanın çekirdeği mesabesindeki ruhu, Allah'ı ister. O'nu tanımak, O'na yönelmek, O'nunla yaşamak ve O'nunla mutmain olmak ister. Bir an olsun O'ndan ayrılmak, uzak kalmak istemez. Bu, tasavvufta ifadesini bulan "daim zikir" halidir.Fıtratın, ruhun Allah'ı istemesi, yapısındaki nefha-i ilahî sebebiyledir. Allah (cc) insanı kendi zatı için seçmiş ve onu eşref-i mahlukat olarak yaratmıştır. Ruhun nefha-i ilahîyi taşıması bundandır.Yine bundan olacak ki, insanın sırrı kudsîdir ve ruh bir sır hazinesidir. Ruhun hakikati kavranamaz. "Ruh, Rabbimin emrindendir." (İsrâ: 17/85)

 Ruh, yapısındaki ilahî sır nedeniyle hep Allah' a yöneliktir. Zaten zikirde de Allah'a yönelmek, O'nunla olmak, her an O'nu yâd etmek, O'nu şanına layık olan isim ve sıfatlarla anmak; hakim unsurdur. O halde Bezm-i Elest olayı hakim mânâ olarak zikir sırrını anlatmaktadır diyebiliriz. Bu aynı zamanda yaratılış gayesinin zikir olduğunun da ayrı bir izahıdır. Evet, Bezm-i Elest zikri anlatmaktadır. Ruh yapısı itibariyle zikre aşıktır. O halde ruhun gıdası Allah'ı zikirdir.

* Cenab-ı Hakk'ın Bezm-i Elest'te ruhlardan söz alması, kendisinin hatırlanmasını emretmesi de zikrin bir tavsiye değil, bir emir olduğunu anlatır. Hem de bu talî bir emir değil, yaratılışın gayesini, varoluşun hikmet ve sebebini ifade eden bir emirdir. Bezm-i Elest olayı zikrin önemini vurgulayan belki de en önemli Rabbanî bir hadisedir.

* Zikrin tersi olan gafletin yasaklanması, unutmanın yadırganması da dolaylı olarak zikrin önemini anlatan bir delildir. Zikrin zıddı olan gaflet, unutmak, ezelî müahedeye ters düşmek, sadık kalmamak, bunu bilerek veya sehven yapmak çok tehlikeli bir durumdur; yaratılışın hikmet ve gayesine aykırıdır. Tamamen unutmak bir yana, az zikretmek bile nifak, felaket alameti sayılmış ve gaflet reddedilmiştir.

"O münafıklar, Allah'ı (cc) da çok az anarlar." (Nisâ: 4/142)

* Bezm-i Elest'te muahede ile kulluk sözü veren ve Rabbini zikri yaratılışının temel hikmet ve sebebi olarak bilmesi gereken ruh; takdir-i ilahî sonucu vakti gelip bedenle birleşince Rabbi ile arasına perdeler girmeye başlar. Buna bağlı olarak imtihan sırrı gereği ruh-nefis çatışması ortaya çıkar. Çatışma ve perdelenme olayı Bezm-i Elest'teki ezelî muahedeye zarar vermeye başlar. Kulluk sözü zaafa uğrar, zikrin yerine gaflet hakim olur. Böylece ruh başlangıçtaki safiyetini kaybeder. Karanlığa, esarete sürüklenir. Rabbinden ayrı kalmanın, uzak kalmanın hasretini, gafletin girdabına yuvarlanmanın elemini duymaya başlar. İşte insanda buhran ve bunalımın anlamı budur.Bu durumda insanın şer yönünün yani nefsinin ıslahı büyük önem ifade eder. Zaten eğitimin de anlamı budur. İnsanı temiz fıtrî yapısı istikametinde yönlendirmek, onu nefsin badiresinden kurtarmak Nefsin, bazı vasıfları Kur'an-ı Kerim'de şöyle beyan edilir: "Nefs ısrarla her türlü kötülüğü emreder (Yusuf: 12/53), insana vesvese verir (Kaf: 16), nefs insanı altadır, kötü şeyleri insana güzel gösterir (Yusuf: 12/18, 83), nefs bile-isteye şirki hoş gösterir (Taha: 20/95-96)

 Haksız yere kardeşine öldürmeye de yöneltir (Maide: 5/30) istemedikleri bir şey getirdiklerinde Allah'ın elçilerine karşı büyüklük taslarlar (Bakara: 2/87), Kur'an, nefsi isteklerini (hevasını) tann edinenlerden de söz eder. Câsiye: 23, Furkân: 43-44); eğitimin, terbiyenin hedefi budur. (bkz: Şems: 91/9-10; Alâ: 14; Nâziât: 40-41; Mâide: 5/105; En'âm: 6/48)

  İnsan gerçek bir nefis terbiyesinin yanı sıra faydalı bilgiyi tahsille fıtrat istikametine, sırat-ı müstakime yönelir. Bu, ezelî sözü unutmama, gaflete düşmeme yani zikirden kopmama gayretidir. Nefis terbiyesi ve faydalı bilgiyi tahsil ile doğru istikamette kalabilmenin bir ömür boyu mücadelesi, esasen zikrullahı benliğe hakim kılmaktan başka bir şey değildir.

* Bezm-i Elest'teki hakim zikir nüktesi itibariyle insanın yaratılış gayesi kulluk, kulluğun gereği ibadet, ibadetin esası marifet ve ubudiyettir.Marifet ve ubudiyetten maksat; amelleri, niyetleri, ilmi Allah'a has kılmaktır. Bunun da anlamı her an Allah'ı hatırlamak, O'nun adına iş yapmak ve O'nun ulvî rızasını gözetlemektir.O halde teyid ederek diyoruz ki, yaratılışın gayesi kulluk, kulluğun esası da zikrullahtır.Kaynak Eser Prof.Dr.Haydar Baş / İslam’da Zikir