Resulullah ve Ehl-i Beyt’ini sevmenin ümmete ne yararı var? -2

Dünyadaki akıl sahipleri atalarının eserlerini korumaya çalışır; “tarihî eser” diye beklenmedik olaylar karşısında muhafaza eder ve masraflara girişerek millî eserler veya atalarının övünç kaynakları diye onları korurlar

<Resulullah ve Ehl-i Beyt’ini sevmenin ümmete ne yararı var? -2

Dünyadaki akıl sahipleri atalarının eserlerini korumaya çalışır; "tarihî eser" diye beklenmedik olaylar karşısında muhafaza eder ve masraflara girişerek millî eserler veya atalarının övünç kaynakları diye onları korurlar.

Çünkü tarihî eserler geçmişle günümüzü birbirine bağlayan bir halka olup, ilerleme ve yükseliş seyrinde milletlerin hareketlerini açıkça gözler önünde canlandırmaktadır.

Eğer tarihî eser peygamberler ve Allah'ın velileriyle ilgili olursa, bu özelliği dışında halkın onlara karşı iman ve itikatlarını korumada da önemli bir etkisi vardır ve bu tarihî eserlerin bir süre sonra yok olması, onların izleyicilerinde şek ve şüphe ruhu oluşturur ve asıl konuyu tartışmaya açar.

Müslümanlar tarih boyu Hz. Resul-i Ekrem (s.a.v.) ve evlatlarından kalan eserleri olaylar karşısında korumuşlar ve İlahî bir kişinin, yaklaşık on dört asrı aşkın bir zaman önce peygamberlikle gönderilip çok ileri ve medenî bir programla toplumu ıslah etmeye çalıştığını; dünya insanlarının bugün kendisinden yararlanmakta olduklarını, derin bir değişim yaptığını iddia etmektedirler.

Ve böyle ıslah edici bir kişinin varlığında ve inkılâbında hiçbir şüphe yoktur. Çünkü O'nun doğum yeri, dua ve ibadet ettiği yer, peygamberliğe seçildiği nokta, konuşma yaptığı yerler, savunma yaptığı bölgeler, o günün dünyasının ileri gelen kişilerine yazmış olduğu mektuplar ve O'nun yüzlerce diğer eserleri, tümü el sürülmemiş ve belirgin bir şeklide korunmuş; insanlar tarafından görülür ve hissedilir bir şekilde kalmıştır.

Buradan toplumsal düşünce bakımından tarihî eserleri korumanın önemi açıklık kazanmakta; Kur'an-ı Kerim nasları ve Müslümanların sireti de bunu onaylamaktadır.

Kur'an-ı Kerim'in bazı ayetlerinde, içinde sabah-akşam Allah'ın tesbih edildiği evlerin yükseltilmesine izin verildiği belirtilmiş ve şöyle buyrulmuştur:

"(Bu kandil) birtakım evlerdedir ki, Allah (o evlerin) yücelmesine ve içlerinde isminin anılmasına izim vermiştir. Orada sabah akşam O'nu (öyle kimseler) tesbih eder ki; kendilerini ne ticaretin, ne de alışverişin Allah'ı anmaktan, namaz kılmaktan, zekât vermekten alıkoymadığı insanlardır. (Onlar), yüreklerin ve gözlerin (dehşetten) ters döneceği günden korkarlar." 

Kesinlikle ayette geçen "buyût=evler"den maksat, camiler değildir; çünkü Kur'an-ı Kerim'de evler, camiler karşısında yer almıştır.

"Mescidu'l-Haram"ın "Beytullahi'l-Haram"dan farklı oluşu, bunun en açık delilidir. Rivayetlere göre, "evler"den maksat, peygamberlerin evleri, özellikle Hz. Resul-i Ekrem'in (s.a.v.) ve O'nun tertemiz Ehl-i Beyt'inin (a.s.) evleridir.

Suyûti, Ebubekir'den şöyle nakleder: "Hz. Resulullah'a (s.a.v.) bu ayet nâzil olunca, hepimiz mesciddeydik. Adamın biri kalkarak, "O evler kimlerindir?" diye sordu.

O Hazret, "Onlar peygamberlerin evleridir" buyurdu. Bunun üzerine ben kalkarak, "Acaba Ali ve Zehrâ'nın evleri de bu evlerden midir?" diye sordum.

Hz. Resul-i Ekrem (s.a.v.) soruma, "Evet; onların en üstünüdür" cevabını verdi."

Şimdi, yukarıdaki ayette geçen "buyût=evler" kelimesinden maksadın ne olduğu anlaşıldıktan sonra, "evlerin yükseltilmesi"nden neyin kastedildiğine bakalım. Bu konuda iki ihtimal vardır:

1- Yükseltme: Evleri yapmak ve yükseltmek. Nitekim başka bir ayette de yükseltme bu anlamda kullanılmıştır: "İbrahim, İsmail'le beraber Ev'in temellerini yükseltirken..." 

2- Yükseltme: Saygı gösterme ve koruma. Birinci anlama göre, peygamberlerin evleri daha önce yapılmış olduğu için, burada maksat evler değil, onları yıkılmaktan ve tahrip olmaktan korumaktır.

Ama ikinci anlama göre maksat, tahrip olmaktan korumak dışında, onları saygınlıklarıyla çelişen her türlü çirkinlikten de korumaktır.

Dolayısıyla, Müslümanların, Hz. Resulullah'a (s.a.v.) isnat edilen evleri korumaları, onlara saygı duymaları ve onları Allah'a yaklaşmak için bir vesile olarak kabul etmeleri gerekir.

Ashâb-ı Kehf'le ilgili ayetten, Ashâb-ı Kehf'in saklandığı yer keşfedildikten sonra, onlara karşı nasıl saygı gösterilmesi konusunda iki grubun ihtilafa düştükleri anlaşılmaktadır.

Bir grup, onlara saygı göstermek için mezarlarının üzerine anıt yapılmalı diyor, diğer bir grup ise mezarlarının üzerine bir mescid yapılması gerektiğin vurguluyordu.

Kur'an-ı Kerim her iki görüşü de kabul ediyormuşçasına nakletmektedir; eğer bu iki görüş İslam inancına aykırı olsaydı, daha farklı bir şeklide nakleder veya onu eleştirirdi.

Nitekim şöyle buyuruyor: "(Ashâb-ı Kehf'in defnedildiği yeri bulanlar) o sırada kendi aralarında onların durumlarını (onlara nasıl saygı gösterilmesini) tartışıyorlardı: "Onların üstüne bir bina yapın!" dediler. Rableri onları daha iyi bilir. Onların işine gâlip gelenler (putperestlere gâlip gelen Hıristiyanlar), "Mutlaka onların üstüne bir mescid yapacağız" dediler..." 

Mü'minlerin, özellikle akrabaların ve yakınların mezarlarını ziyaret etmek, yapıcı etkisi olan İslami inançlardan biridir.

Çünkü insanların hayat lambalarının söndüğü ıssız mezarlık vadisini görmek, insanın kalbini ve ruhunu sarsmakta, ibret alan kişilere ders vermektedir.

O sahneyi görenler içlerinden, "Sonu yığınlarca toprağın altına gömülmek olan bu geçici hayat, yakışmaz işlere girişmeye değmez" der ve nihayet hayat programlarını yeniden gözden geçirmeleri sonucu ruhlarında bir değişim meydana gelir. Hz. Resul-i Ekrem (s.a.v.) bir hadiste bu noktaya değinerek şöyle buyuruyor:

"Mezarları ziyaret edin; çünkü mezarları ziyaret etmek insanlara ahiret yurdunu hatırlatır." 

Hz. Resul-i Ekrem (s.a.v.), hayatının son günlerinde Bâki Mezarlığı'na gidip mezarlıktaki ölüler hakkında bağışlanma talebinde bulunarak şöyle buyurdu:

"Allah Teâlâ, Bâki Mezarlığı'na gelerek onlar için bağışlanma dilememi emretti" ve daha sonra, "Onları ziyarete gelince şöyle söyleyin: Selam olsun bu vadideki (kabir evindeki) mü'minlere ve Müslümanlara! Allah bizden önce gelip geçenlere ve bizden sonra geleceklere rahmet etsin; biz de Allah'ın izniyle size kavuşacağız." 

Hadis kitaplarında, Allah velilerinin ve din önderlerinin mezarlarını ziyaret etmek müekked bir müstehab olarak geçmiştir.

Ehl-i Beyt İmamları, sürekli Hz. Resulullah'ın (s.a.v.) ve kendilerinden önceki diğer imamların ziyaretlerine gider ve izleyicilerine de böyle yapmalarını tavsiye ederlerdi." ."  (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Cafer eserinden)