Peygamber Efendimizin mucizeleri (Prof.Dr. Haydar Baş’ın kaleminden) .....

Mucize, başka hiçbir insanın elinden tatbik ve icra edilemez. Sadece resul ve nebilere mahsus bir haldir.

<Peygamber Efendimizin mucizeleri (Prof.Dr. Haydar Baş’ın kaleminden) .....

Mucize; olağanüstü ve harikulade olayların peygamberlerden zuhuruna denir. Mucize, Resul ve nebilerin gerçekliğine delâlet etmesi için, Cenab-ı Hak tarafından sadece onlara verilmiştir.
 
Mucize, başka hiçbir insanın elinden tatbik ve icra edilemez. Sadece resul ve nebilere mahsus bir haldir. Örnek vermek gerekirse; Allah Resulü'nün Ay'ı ikiye bölmeleri, Musa Peygamber'in asayı ejderha yapması gibi…
 
Mucize meydana getiren peygamberin, insanlara sunduğu bir mana vardır. Bu mana, bir meydan okumadır: "İktidarı olan, mislini meydana getirsin" şeklinde…
 
Evliya kerametlerinde ise bir meydan okuma yoktur. Keramet de, bağlı olduğu peygamberin mucizesinden bir şube ve bir hisse olarak, evliyaya verilmiştir.
 
Peygamber mucizeleri içinde, meydan okuma manasına uzak olarak, hâl ifadesi şeklinde birtakım tecelliler vardır ki, bunlara mucize ismi verilmez. Bu "Erhâs" tabir olunur. Allah Resulü 'nün başlarında bir bulut dolaşması ve İsa Peygamberin beşikte konuşması gibi…
 

 
Bazı âlimler, mucizenin teaddî, yani meydan okuma şartıyla bir arada olduğu hükmünü kabul etmezler. Allah Resulü 'nün mucizeleri, ekseriyetle teadsiz meydana gelmiştir. Mucizeler zuhura geldiği an, "Şehadet ederim ki, Ben, Allah'ın Resulüyüm" buyururlardı.
 
Mucizelerin bir şartı da, "teaddi" edenin, bu iddia ve muradına uygun olan, ters düşmeyen harikuladelikler ortaya koymasıdır.
 
Meselâ; bir insan, bir hayvanı insan gibi konuşturacağını vaat etse, hayvan da gerçekten dile gelip konuşsa ve bu iddiada bulunan adamın yalancı olduğunu söylese, bu mucize sayılmaz.
 
Bu ancak, o insanın yalancılığı görülsün diye Cenab-ı Hakk'ın bir tecellisi olur. Meselâ; yalancı peygamber Müseylimetü'l-Kezzap, suyunu çoğaltmak iddiasıyla bir kuyuya tükürmüş, kuyunun suyu tamamen tükenmiş; aynı fiille hasta bir gözü iyi etmeye yeltenmiş, hasta gözün tamamen kör olduğu görülmüştür. Kur'an-ı Kerim ve hadislerde bu olaylar için mucize kelimesi değil, ayet, beyyine ve burhan kelimeleri kullanılmıştır. 
 
Hz. Muhammed (s.a.v.) Efendimiz'in mucizeler silsilesi şöyle başlar:
 

 
- Tevrat ve İncil vesâir semavî kitaplar, O'nun geleceğini ve son peygamber olarak, Arap illerinden çıkacağını kaydetmişlerdir.
 
Nice garip olaylar ve tecelliler, hep O'nun dünyaya geleceğinin ve peygamberliğinin işaretleridir. Fil Vakası, Kisra sarayındaki kulelerin yıkılması, Fars illerinde putperestlere ait yüzlerce yıllık ateşin sönüvermesi, Save Gölü'nün yere batması, putların yüzüstü yere kapanması gibi olaylar, emin ve sahih rivayetlerle sabittir.
 
- Kâinatın Efendisi'nin en büyük mucizelerinden biri de, dünya metaından hiçbir şeye malik olmadıkları ve hiçbir zahirî kuvvete dayanmadıkları halde, Arap kavmi gibi vahşet ve inatta misilsiz bir topluluğu terbiye etmesidir.
 
- Ayrıca, nübüvvet delillerinden biri de şu idi: Kâinatın Efendisi ümmi idi. Yani okuyup yazmayı bilmezlerdi. Üstelik çoğunluğu ümmi olan bir kavim içinde zuhur etmiş ve bu kimseler arasında yetişmişti.
 
Öyle bir diyarda zuhura gelmişti ki, halkın içinde, gelip geçen ümmetlerden halini merak eden kimse yoktu.
 
Başka bir yere gidip herhangi bir âlimin karşısına çıktıkları ve ondan faydalandıkları da olmamıştı.
 
Dolayısıyla O, böyle insan emeğiyle ulaşılan bilgi yollarından hiçbirine sahip olmamasına rağmen Tevrat ve İncil gibi semavî kitaplarda kayıtlı hadislere ve geçmiş ümmetlere ait bilgilere sahip bulunuyordu.
 
O devirde semavî kitaplar, türlü tahriflere uğramış ve hadislerin aslını bilenlerden pek az kimse kalmıştı. Kâinatın Efendisi, geçmiş milletler hakkında öyle senetler ve burhanlar gösterdi ki, dünyanın bütün âlimlerinin bilgisi o inceliklerden bir tanesine yetmezdi." (Prof. Dr. Haydar Baş, Rahmet-el lil Alemin eseri 2. Ciltten) H: Akın Aydın