PEYGAMBER EFENDİMİZİN, EHL-İ BEYT’İN, İMAMLARIN, SALİHLERİN NAMAZI 4.....

Dünden devam eden

    Hz. Ali b. Ebi Tâlib (k.v.), namaza duracağı vakit benzi sararır ve vücudu titrerdi. “Ne oluyorsun ya Emire’l-Mü’minîn?” diye sorduklarında, “Allah-ü Teâlâ’nın yerlere, dağlara ve göklere arz edip de onların kabulünden kaçındıkları ve benim boynuma aldığım İlahî emaneti ödeme zamanı gelmiştir. Nasıl korkmayayım?” diye cevap verirdi. (İmam Gazali, İhyâ-u Ulumi’d-Din, s.414.)

PEYGAMBER EFENDİMİZİN, EHL-İ BEYT’İN, İMAMLARIN, SALİHLERİN NAMAZI 4.....
Mimar Gökhan Demir

PEYGAMBER EFENDİMİZİN, EHL-İ BEYT’İN, İMAMLARIN, SALİHLERİN NAMAZI 4.....

 Umeys kızı Esmâ (r.anha)’dan: “Allah Resûlü (s.a.a.) öğle namazını Sehbâ’da kıldırıp Ali’yi bir işe gönderdi. Dönünce Peygamber (s.a.a.)’in ikindi namazını kıldığını gördü. Peygamber (s.a.a.) başını Ali’nin kucağına koyup uyudu. Güneş batıncaya dek O’nu kımıldatmadı. Ondan (uyandıktan) sonra Allah Resûlü (s.a.a.) şöyle dua etti: ‘Allah’ım! Kulun Ali kendini Peygamberi için hapsetti. Ne olur güneşi onun için geri çevir!’ Dağların ve yerin üzerinde görününceye kadar güneş onun için tekrar doğdu. Bunun üzerine Ali, kalktı, abdest alıp ikindi namazını kıldı. Ondan sonra güneş tekrar battı. Bu olay, Sehbâ’da cereyan etmiştir.” (Heysemî, Mecma’uz-Zevâid’de VIII, 297; şöyle söylüyor: Taberânî, bunu birkaç senedle tahrîc etti ki, bunlardan birinin senedi İbr. b. Hasan hariç sahîh ricâlindendir. Sözkonusu râvi, İbn Hibbân’a göre güvenilirdir.)

  Hârice b. Mus’ab, babasından bildiriyor: “Sıffin’de İmam Ali ile birlikte konakladık. Gece pireler üşüştü ve bizi uyutmadılar. Biz de bu nedenle teheccüd kıldık. Sabah olunca İmam Ali’nin yanına varıp, ‘Ey Mü’minlerin Emiri! Allah pireleri şöyle yapsın’ diyerek dün gece pirelerin yaptıklarından dolayı onlara sövmeye başladık. Bu nedenle teheccüd kıldığımızı söyledik. İmam Ali, ‘Pirelere sövmeyin onlar olmasaydı teheccüd kılmayacaktınız’ buyurdu.” (İbn Asâkir, Tarih-i Dimeşk c.11, s.442.)

  Hz. Ali (a.s.), İbn-i Mülcem’in kılıç darbesi ile yaralandığı zaman Hz. Hasan (a.s.) ve Hz. Hüseyin (a.s.) onu bir yatak üzerine koyarak mescidden çıkardılar. Hazreti Aliyyu’l-Murteza dedi ki: “Ey ciğer köşelerim! Beni doğu tarafına tutun.” Onu maşrıka doğru tuttular. Dedi ki: “Ey gerçek sabah, gömleğini şevkiyle yırttığın o Allah hakkı için mahşer gününde şahit olasın ki, Hazreti Resûl’den namaz öğrenmiş olduğum günden bugüne kadar sen beni gafil bulmadın ve daima ben seni karşıladım.” Bu sözleri söyledikten sonra gökyüzüne doğru gözlerini dikerek buyurdu: “Ey Rabbim! Sen bu hâllere şahitsin ki, mahşer gününde Arş altında hazır bulunacak olan yüz yirmi dört bin peygamber ve velilerin, şehitlerin ruhu için buna şehadet et!” (Prof. Dr. Haydar Baş, İmam Hüseyin, s.144; Fuzuli, Kerbela Şehitleri, s. 226.)

  Hz. Ali (r.a.) Hicrî 40 (miladi 660) Ramazan’ının 19. Cuma günü sabah namazına mescide giderken Haricî taifesinden İbn-i Mülcem isimli lanetlinin kılıcı ile vuruldu ve yaralandıktan 2 gün sonra da ebediyyet âlemine göçtü. (Prof. Dr. Haydar Baş, Rahmeten li’l-Âlemin, c.1, s.200.)

  Taberî’nin Tefsir-i Kebir’inde şöyle kaydedilmektedir: “Bir gün Cebrail, Dihye şekline girip Hazreti Muhammed (s.a.v.) ile konuşurken Hasan ve Hüseyin geldiler. Cebrail’i tüccar Dihye sanıp teklifsizce dizine çıkıp yine eteğini ve yakasını çekiştirmeye başladılar. Hazreti Muhammed (s.a.v.) onların bu yaptıklarına kızdı. El çektirmek maksadıyla onlara doğru uzanırken Cebrail, ‘Ya Resûlallah! Bunlara mâni olamayız. Onların bu hareketlerini bana karşı bir terbiyesizlik saymayınız. Çünkü ben bunların hizmetkârıyım. Çok defa Hz. Fâtıma (a.s.) gece namazını kıldıktan sonra uykuya daldığı zaman Rabbimden bana ferman gelir, ben de tâ ki Fâtıma (a.s.) uyanmasın diye bunların beşiklerini sallayıp, ağlamalarını dindiririm’ dedi.” Hz. Hasan, “Gece namazına kalkmaktan ve sadaka vermekten daha değerli bir ibadet bilmiyorum” derdi. Bir gece kendisine, “Gece ibadet edenlerin yüzlerinin güzel ve parlak olmasının sebebi nedir?” diye sordular, şöyle cevap verdi: “Çünkü onlar Rahman ile başbaşa kaldılar, o da onlara kendi nurundan lutfetti.” (Nevevi, Riyazü’s-Salihin) 

    İmam Hüseyin (a.s.) abdest almaya başladığında, mübarek yüzünün rengi değişir, mafsalları titremeye başlardı, bunun sebebini sorduklarında, “Yüce Allah’ın karşısında duran kimsenin rengi sararmalı ve mafsalları titremelidir” buyurdu. (Cami’ul-Ahbar, 29.fasıl; Prof. Dr. Haydar Baş, İmam Hüseyin, s.65.)

Devam edecek