Osmanlı arşivinden Atatürk’ün soy ağacı -1 (Prof.Dr. Haydar Baş’ın Kalemin’den).....

Osmanlı arşiv belgelerine göre Mustafa Kemal Atatürk’ün anne ve baba tarafından soyu.

<Osmanlı arşivinden Atatürk’ün soy ağacı -1 (Prof.Dr. Haydar Baş’ın Kalemin’den).....

Mustafa Kemal Atatürk'ün anne ve baba tarafından sahip oldukları soya dair son dönemde yapılmış olan çalışmalardan iki tanesi Mehmet Ali Öz'e aittir.
 
Öz, 2014 ve 2017 yıllarında kaleme aldığı iki ayrı eser 12 ile Mustafa Kemal Atatürk'ün hem anne hem de baba tarafından Ehl-i Beyt soyundan olduğunu Başbakanlık Osmanlı Arşivi'nden çıkardığı belgelerle ortaya koymaktadır.
 
Hem Öz'ün kullandığı belgeler hem de Başbakanlık Osmanlı Arşivi'nden çıkardığımız belgelerde Mustafa Kemal Atatürk'ün soyuna dair çok önemli bilgilere ulaşmaktayız.
 
Bu belgeler ışığında Mustafa Kemal Atatürk'ün soyunun hem anne, hem de baba tarafından Ehl-i Beyt'e dayandığını rahatlıkla ifade edebiliriz.
 
Molla Zübeyde'nin soyu
 
Hakkında olmadık iftiralar atılan Zübeyde Hanım'ın hem anne hem de baba tarafından çok özel bir soya sahip olduğunu Başbakanlık Osmanlı Arşivi'nde yer alan Nüfus Defterleri, Temettuat Defterleri ve diğer birçok belge ile ispat edebiliyoruz.
 
Zübeyde Hanımın sahip olduğu soy, Selanik'in en eski ve en itibarlı ailelerinden bir tanesidir. Öyle ki, Zübeyde Hanım'ın sülalesi "sofuzadeler" ve "nakibzadeler" olarak nam salmıştır.
 
Bu iki ifadeden "sofuzadeler", ailenin bölgenin en dindar ve saygın ailelerinden olması hasebiyle verilmiştir. Ancak "nakibzade" unvanı oldukça önemlidir.
 
Bu unvan, Osmanlı Devleti'nde sadece "nakibüleşraflık" yapmış ailelere verilen özel bir unvandır.
 
Sadece Peygamber sülalesinden gelenlere verilen unvan


 
Nakibüleşraflık müessesesinin ne olduğunu bugün neredeyse her evde bulunan Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından çıkarılmış olan Diyanet İslam Ansiklopedisi'nden (DİA) aktaralım:
 
Anadolu Selçukluları'nda da seyyid ve şeriflerin kayıtlarının tutularak nesep kargaşasının önlenmesi, gelirlerinin temini ve ticarî faaliyette bulunanlara vergi muafiyeti sağlanması gibi işleri yürüten görevlilerin varlığı bilinmektedir.
 
Osmanlılarda benzeri bir müessesenin ihdasıyla ilgili ilk bilgiler Yıldırım Bayezid dönemine kadar iner. Seyyid ve şeriflerle ilgilenmek üzere Yıldırım Bayezid zamanında 802 Ramazan'ın da (Mayıs 1400) bir makam ihdas edildiği ve bu makama ilk olarak Bağdat eşrafından, Bursa'da İshâkıyye (Kâzerûniyye) zâviyesi postnişini Seyyid Muhammed Nattâ Hüseynî'nin getirildiği bilinmektedir.
 
(…) Bu makamın Osmanlı Devleti'nde kurumlaşma süreci açısından önemli dönüm noktası, II. Bayezid'in 900'de (1494) bu göreve hocası Seyyid Abdullah'ın oğlu Seyyid Mahmud'u maaşlı olarak tayin etmesiyle gerçekleşti.
 
Bu tarihe kadar görevliler devletten düzenli bir ücret almaz ve 'nâzır' unvanıyla anılırlardı. Yeni tayinle birlikte, Memlük yönetimindeki Mısır ve Suriye gibi merkezlerde aynı görevde bulunan kişinin nakîbüleşraf unvanını kullanmasından hareketle Osmanlı Devleti'nde de bu unvan benimsendi.
 
(…) Zamanla Osmanlı hiyerarşisinde önemli bir yer edinen nakîbüleşraf genellikle sâdât arasından ve ilmiye mensuplarından seçilirdi. Bunlar XVII. yüzyılın ortalarına kadar ömür boyu vazifede kalmışlar, daha sonra ise çeşitli sebeplerle azledilmiş veya görevden feragat etmişlerdir. Daha önce kadı, kazasker veya şeyhülislâm olanlar bulunduğu gibi iki görevi aynı anda yürütenler de vardı.
 
Osmanlı nakibüeşrafları İstanbul'da ikamet ederdi; diğer şehirlerde sâdât arasında belli bir süre için seçilen nakibüleşraf kaymakamları bulunurdu." 13 Burada aktarılan bilgiler içinde en önemlisi, İstanbul'da bulunan nakibüleşrafların ve diğer şehirlerdeki temsilcileri nakibüleşraf kaymakamlarının sâdât yani seyyidler, Peygamber Efendimizin mübarek soyundan gelenler arasından seçilmek zorunda olmalarıdır.
 
Buradan hareketle Osmanlı'da nakibüleşraf ve nakibüleşraf kaymakamı olmanın tek şartı Peygamber Efendimizin soyundan gelmiş olmaktır diyebiliriz.
 
Zübeyde Hanım'ın sülalesinde hem nakibüleşraf (Feyzullah Efendi) hem de nakibüleşraf kaymakamları (Ali Ağa oğlu Mehmet Ağa) olduğu belgelerle sabittir. 14 Hatta Zübeyde Hanım'ın sülalesi uzun yıllar boyunca Selanik'te nakibüleşraf kaymakamlığı yaptıkları için sülalenin adı hem nüfus defterlerinde hem de temettuat defterlerinde "nakibzadeler" olarak geçmektedir.
 
Bu noktada hatırı sayılır miktarda belge Mehmet Ali Öz'ün mezkur iki eserinde mevcut olmakla beraber, sadece bir adet belge örneği paylaşalım: 28 Nisan 1835 tarihli Nüfus Defterinde Zübeyde Hanım'ın dedelerinden Abdullah Hami Bey'den, Selanik Balat mahallesi 1 no'lu hanede mukim "Nakibzade Seyyid Abdullah Hami…" şeklinde bahsetmektedir.
 
Burada geçen Nakibzade Seyyid Hacı Abdullah Hami, Mustafa Kemal Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanım'ın babası Feyzullah Ağa'nın dedesidir.
 
Yine 21 Şubat 1841 tarihli bir başka nüfus defterinde de, Zübeyde Hanım'ın dedelerinden, Selanik Hayreddincik mahallesinde mukim, Ahmet oğlu Sofuzade Mehmet Sadık Efendi ve çocukları Seyyid Hasan ve Seyyid Hüseyin isimleri zikredilmektedir.
 
Ayrıca yine Osmanlı'da vergilerin miktarını belirlemek ama- cıyla kişinin malî durumunu tespit eden Maliye Nezareti bünye- sindeki Temettuat Defterleri kayıtlarında da Sofuzade Mehmet Efendi'nin kayıtlarını görmekteyiz. Sofuzade Mehmet Efendi aynı zamanda Selanik Hayreddincik Mahallesi imamıdır.
 
Ayrıca bu belgede Sofuzade Mehmet Bey'den bahsederken "müderrisini kiramdan" ifadesinin kullanılması da dikkat çekicidir. 18 Bu belgeler ışığında ailenin "nakibzade" ve "sofuzade" lakaplarının nüfus ve temettuat defterlerinde yazılı olduğunu görmüş oluyoruz. (devam edecek… Prof. Dr. Haydar Baş, Hoş Geldin Atatürk eseri sh: 84-96)