‘O’nu ilk gerçekleyen biziz’

Hz. Ali (a.s.) Muaviye’ye cevaben gönderdiği mektupta buyurdu ki: “Allah, O’na ve soyuna rahmet etsin, Hz. Muhammed (s.a.a.), halkı Allah’a inanmaya ve O’nu tek tanımaya çağırdığı zaman biz Ehl-i Beyt, O’na ilk inananlarız. O’nu ilk gerçekleyen biziz. O sıralarda yeryüzünde Allah’a ibadet eden yalnız bizdik”

<‘O’nu ilk gerçekleyen biziz’

Ebû Müslim el-Havlâni, Muaviye'nin yine hakaret ve laf oyunlarıyla dolu mektubunu Hz. Ali'ye getirdi. Hz. Ali, bu mektuba şu cevabı yolladı:

"Allah'ın kulu, Mü'minlerin Emiri Ali'den Ebû Süfyân oğlu Muaviye'ye...

Ebû Müslim el-Havlâni ile gönderdiğin mektubu aldım, Allah kendisine ve soyuna rahmet etsin. Hz. Muhammed'i anmada, Allah'ın O'nunla doğru yolu gösterdiğini, insanları doğru yola götürdüğünü söylemedesin. Hamd olsun Allah'a ki vaadini gerçekledi, O'na yardım etti de kuvvetlendirdi.

Kavminden olup ona düşmanlık edenlere, peygamberliğini tanımayanlara, O'nu ve arkadaşlarını memleketinden çıkarmaya kalkışanlara, işi güçleştirip bozmaya çalışanlara karşı Allah, şehirleri O'na ihsan etti; sonucu, onlara rağmen Allah'ın dini yüceldi, yayıldı.

İnsanlar arasında O'na en fazla düşmanlık edenler, O'nun kavmiydi, sonra yakınlık cihetiyle kademe kademe O'na düşmanlık edenler oldu, ancak Allah'ın koruduğu kişiler başka.

Allah'ın, Müslümanlardan O'na yardımcılar ihsan ettiğini, O'nu, onlarla kuvvetlendirdiğini, Allah indinde onların derecelerinin, Müslümanlıktaki üstünlükleri kadar bulunduğunu söylüyor, en üstünlerinin de O'nun halifesi ve halifesinin halifesi olduğunu sanıyorsun. Ömrüme and olsun ki onların Müslümanlıktaki dereceleri pek büyüktür. Müslümanlığın, onların yokluğuyla uğradığı elem pek çetindir. Allah onlara rahmet etsin, onları yarlığasın.

Üstünlükte, Osman'ın onlardan sonra geldiğini yazıyorsun. Osman iyiyse Allah ona ihsanda bulunur, suçluysa yarlığar.

Ömrüme and olsun ki, eğer insanların dereceleri, Müslümanlıktaki üstünlükleri ve Resûlullah'a fazla öğüt vereniyse bunda bizim payımız daha fazladır. Çünkü Allah, O'na ve soyuna rahmet etsin, Muhammed (s.a.a.), halkı Allah'a inanmaya ve O'nu tek tanımaya çağırdığı zaman biz Ehl-i Beyt, O'na ilk inananlarız. O'nu ilk gerçekleyen biziz. O sıralarda yeryüzünde Allah'a ibadet eden yalnız bizdik.

Kavmimiz, Peygamberini öldürmek, bizi kökümüzden yok etmek istedikleri, bizimle alış verişi kestikleri, bize eziyetler ettikleri zaman kılıçlarımızla onları biz defettik. Sonra Allah, Peygamberine Mekke'den göçmesini emretti, göçtü, biz de göçtük.

Müşriklerle savaştık, onun sahabesi bile biz Ehl-i Beyt'in kılıçlarıyla korundu. Bedir'de bizden Ebû Ubeyde, Uhud'da Hamza, Mûte'de Ca'fer'le Zeyd şehid oldu.

Diğer Muhacirlerin de hayırları çoktur, Allah onlara da iyiliklerine karşılık ecirler vermiştir.

Halifelere haset ettiğimi, onlarla görüşüp konuşmadığımı, isyan ettiğimi söylüyorsun. İsyan etmekten Allah'a sığınırım; fakat onlarla uzlaşmadığım ve istemeyerek onlara biat ettiğim hususunda da insanlara özür getirmeye lüzum görmem.

Allah, Peygamberinin ruhunu kabzedince Kureyş, "emir bizden olacak", Ensar da, "bizden olacak" dedi. Kureyş, "Hz. Muhammed bizdendir, bu bakımdan emir olmaya bizim daha fazla hakkımız var" dediler. Ensar bunu anlayınca hakkı teslim ettiler. Onlar, Hz. Muhammed'e yakınlık dolayısıyla Ensar'dan üstünse biz, onlardan daha üstünüz. Yok, iş böyle değilse Ensar, Arap'ın çoğunluğudur, onların da bu işte payı olmalıydı. Hâsılı olan oldu, ben hakkımı terk ettim, Allah da onların kusurlarından geçsin.

Osman'a ait sözlerine gelince. Osman'ın yaptığını da bilirsin, halkın ona yaptığını da. Gene benim, ona hiçbir şey yapmadığımı sen iyiden iyiye bilirsin ama gene de bana iftiradan çekinmez, sözler örer, lâflar dokursun.

Osman'ın katillerini sana teslim etmemi istiyorsun. Sen de bilirsin ki buna imkân yok. Ancak şunu da bil ki, bu azgınlığından vazgeçmezsen ömrüme and olsun yakında sana gösterirler; karada, denizde, ovada, dağda seni mutlaka bulurlar.

Ebû Bekir halife olunca baban bana gelmişti de, "Muhammed'in yerine sen daha lâyıksın, uzat elini, sana biat edeyim" demişti. Ben kabul etmedim. Babanın bu sözünü sen de bilirsin, hatta bu sözle ne yapmak istediğini de bilirsin. Ben, insanların küfre yakın bir zamanında Müslümanların arasını bozmamak için bundan çekinmiştim. Baban, benim hakkımı senden iyi biliyordu. Sen de bilmez değilsin ama bilmezlikten gelirsen aleyhine girişeceğim savaşta Allah'tan yardım isterim vesselâm." (Nehcü'l-Belâga, 2, s. 219-220).