Onların hükümleri Allah’ın hükümleridir.....

Ehl-i Beyt İmamlarının verdiği tüm hükümler Allah'ın Kitabı ve Hz. Resûlullah (s.a.a)'in Hz. Ali'ye ve Hz. Ali'nin de evlatlarına öğrettiği yol-yordamdan ibarettir. Şia'nın bu hususta birçok delilleri vardır ki Ehl-i Sünnet âlimleri de kendi sihah, müsned ve tarihlerinde bu delilleri nakletmişlerdir

<Onların hükümleri Allah’ın hükümleridir.....

TÜRK-AZ HABER / EHL-İBEYT

Prof. Muhammed Ticani, Doğrularla Birlikte isimli kitabında şöyle yazıyor: "Ehl-i Beyt İmamlarının verdiği tüm hükümler Allah'ın Kitabı ve Hz. Resûlullah (s.a.a)'in Hz. Ali'ye ve Hz. Ali'nin de evlatlarına (masum insanlara mahsus yöntemle) öğrettiği yol-yordam- dan ibarettir. Yani onların ilmi İlahi irade gereği miras yoluyla Peygamber (s.a.a)'den Ehl-i Beyt'e intikal etmiş bir ilimdir.

Şia'nın bu hususta birçok delilleri vardır ki Ehl-i Sünnet âlimleri de kendi sihah, müsned ve tarihlerinde bu delilleri nakletmişlerdir. Kur'an-ı Kerim, Kitap ilmini Allah'ın seçtiği kullarına verdiğini belirtmiştir. Bu da bir çeşit tahsistir. Hz. Resûlullah (s.a.a) de başkalarının erişemeyeceği makamları Ehl-i Beyt'ine mahsus kılmış, hatta onları "kurtuluş gemisi, hidayet imamları, karanlığı aydınlatan meşaleler ve uyulduklarında insanı sapıklıktan kurtaran iki değerli emanetten biri" olarak adlandırmıştır.

Ehl-i Beyt'in diğerlerinden ayrıldığı bir nokta da dört mezhep imamlarının birçok fıkhi konularda ihtilaf etmelerine rağmen Ehl-i Beyt imamlarının bir- birleriyle bir konuda bile ihtilafa düşmemeleridir. Diğer yandan, eğer Ehl-i Sünnet'in geçen ayet ve hadislerin genel olduğu hak- kındaki görüşlerini kabul edecek olursak bu görüş asırlar sonra mezhep ve fikir ayrılığına yol açarak binlerce mezhebin ortaya çıkmasına yol açacaktır. Belki de Ehl-i Sünnet âlimleri de bu görüşün bâtıl olduğunu ve bunun inanç birliğini yok ettiğinin farkına vardıklarından dolayı içtihat kapısını kapatmak zorunda kalmışlardır. Şia inancı, Allah Teâlâ ve Resulünün emirlerine mutlak teslimiyete ve bu teslimiyet gereği her asırda Müslümanların muhtaç olduğu ilimlere ilahi iradeyle sahip olan imamların etrafında toplanma esasına dayalıdır. Bu yüzden de artık hiç kimse Allah ve Resulüne yalan isnat ederek yeni bir mezhep çıkaramaz ve halkı ona uymakla yükümlü kılamaz. Ehl-i Sünnet'le Şia'nın bu konudaki ihtilafları bir yönden her iki fırkanın da inandıkları Hz. Mehdi hakkındaki ihtilafa benzemektedir. Şia'nın nezdinde Hz. Mehdi (a.s) babası, soyu, bilinen belirli bir şahıstır. Ama Ehl-i Sünnet'in nezdinde ahir zamanda doğacak olan meçhul bir kimsedir. Bu yüzden de onlardan birçoğunun Mehdi olduklarını iddia ettiklerini görüyoruz. Ama Şiilerden hiç kimsenin böyle bir şey iddia etmesi mümkün değildir. Eğer onlar çocuklarının ismini Mehdi koysalar da bu aynen çocuklarımızı Muhammed veya Ali adlandırdığımız gibi teberrük olsun diyedir. Zira Şia Hz. Mehdi'nin on iki asır önce doğmuş olduğuna ve şimdilik gaybet döneminde olduğundan dolayı görülmediğine inanmaktadır. O halde Hz. Mehdi'nin zuhuru Şia'ya göre bir nevi mucizedir."