O KALP HAYDAR DEĞİL, YEZİT DİYE ATIYOR

 İslam ile uzaktan yakından hiç alakası olmayan Muaviye b. Ebu Süfyan herkesin malumu hile, entrika, tuzakların ve münafıklığın kitabını yazan mahlûktur.

O KALP HAYDAR DEĞİL, YEZİT DİYE ATIYOR
Mimar Gökhan Demir

O KALP HAYDAR DEĞİL, YEZİT DİYE ATIYOR

  Allah’ın seçtiği Resulullah (s.a.a) nasp ettiği İmam Ali’ye (k.v.) karşı savaşan yani Allah’ı ve O’nun seçtiğini kabul etmemiştir. Hem ben Allah’ın ve Peygamberin yolundayım diyen hem de Allah’ın seçtiği Peygamberinin nasp ettiği imamla savaşan münafıktır.

  Hz. Hasan (a.s) ile anlaşma imzalayan ve bu anlaşmaya ihanet ederek Hz. Hasan’ı zehirleten hain canidir.

  Hasan b. Ali'nin (a.s) hükümetin asıl sahibi olduğunu, hükümeti ele geçirmek için, gerçek sahibini -görünüşte bile olsa- ikna etmek gerektiğini ve ikna etmenin en iyi yolunun, barış olduğunu biliyordu. Onun bu inancı (Hasan b. Ali'nin iktidara gelme için önceliğinin bulunduğu inancı), ordunun Meskin'e hareketinden kısa bir süre önce, İmam Hasan'a gönderdiği bir mektupta yer alan şu tabirle açıklanmıştır: "Sen bu iş için daha uygun ve liyakatlisin." Yine, Peygamber'in Ehlibeyti hakkında, oğlu Yezit ile arasında geçen bir konuşmada şöyle beyan edilmiştir: "Oğlum! Şüphesiz bu hak onlarındır." "Onun (yani İmam Hasan) sana üstünlük belirtmesi ve emredercesine konuşmasına gelince, bu onun hakkıdır ve böyle yapması gerekir."

   Çözülmesi güç dinî meselelerde, onun imametine inanan biri gibi, İmam Hasan'ın görüşünü soruyordu ve defalarca; "Hasan Müslümanların efendisidir." diyordu. Doğru ya, Müslümanların imam ve önderinden başkası, onlara efendi olabilir mi? Resulullah'ın (s.a.a) evlâdı İmam Hasan'ın halk arasındaki konumundan ve İslâmî inançlara göre onun eşsiz manevî makamından çekiniyor ve dolayısıyla, barış sayesinde, onunla savaşmaktan kaçınmak istiyordu. O, Allah'ın, Şam safları arasından birini uyandırıp gerçekleri halka söylemesinin ve İmam Hasan (a.s) karşısında takındıkları tavrın iğrençliğini kanıtlamasının, ihtimal dâhilinde olduğunu düşünüyordu. Böyle bir olay şüphesiz, kendi cephesindeki Müslümanları ayaklanmaya, itaatsizliğe itecek ve sonunda ordusunu dağıtacaktı. Kendi şahsî menfaatleri uğrunda mümkün olduğunca az hata yapma esasına dayanan Muaviye politikası, kendisini barış yanlısı olarak sunmasını, bunda ısrarlı olmasını, mümkün olduğu kadar Irak, Şam ve sesinin ulaştığı diğer bölge halklarına, barışçı biri olduğunu göstermesini gerektiriyordu. O, bu sözde barışseverliğiyle başka bir amaç güdüyordu. O da şu ki, savaşın kaderinin tayin edeceği kendi yakın geleceği için bir ortam hazırlamak istiyordu. Gerçekleşmesi beklenen iki ihtimalden biri şuydu: Savaş, Şam'ın zaferiyle sonuçlanacak; Hasan ve Hüseyin, aileleri ve dostları topluca öldürülecek. Bu durumda, bu büyük cinayetin ve facianın sorumluluğunu İmam Hasan'a yüklemek çok daha kolay olurdu. Halka; "Ben Hasan'ı barışa davet ettim fakat o, savaştan başka hiçbir şeye razı olmadı. Ben onun yaşamasını istiyordum, o ise benim ölmemi. Ben, halkın kanının akmasını önlemeye çalışıyordum, o ise, ikimizin arasında çıkacak bir savaşta insanların katledilmesini istiyordu..." diyecekti ve önceki plânı eksiksiz gerçekleştiği için de yalan söylemiş olmayacaktı.

  Bu siyasî maharet ve hokkabazlık, Muaviye'nin hedeflerinin birçoğunu temin eder ve ona, Peygamber soyunun işini kökten bitirme imkânını sağlardı. Bu durumda o, çoğunluğun nazarında kazanan taraf, aynı zamanda adil ve insaflı bir kişi sayılırdı. Dolayısıyla savaşın başlamasından önce, onun barış çağrısını duyan herkes, hakkı onun tarafına verir, adaletli ve insaflı olduğuna şahadet ederdi. Fakat İmam Hasan (a.s), rakibin siyasî maharetleri karşısında gafil avlanacak ya da kendisi bu metotları uygulamaktan âciz biri değildi. O her hâlükârda düşmanından daha uyanık, daha becerikli ve fırsatlardan doğru ve Allah'ın beğendiği bir şekilde yararlanmada daha güçlü idi. Onun için, her taraftan kendisini kuşatan olumsuz şartları, düşmanın alçak emellerini ve barışa davet etmedeki amacını dikkate alarak, barış önerisine olumlu cevap vermeyi gerekli gördü. Daha sonra, sadece Muaviye'nin plânlarını boşa çıkarmakla yetinmeyip, sağlam ve dâhiyane bir plânla, düşmanını barış silâhıyla ilelebet izi silinmeyecek bir yenilgiye mahkûm etti…

  Devir değişse de Muaviyeler, yezitler Ebu cehiller her asırda kol geziyor. Hak aşıklarıda bu bozuk nesil ile mücadeleye devam ediyor. Daha dün ''bu hareketi hiç kimse bir milim yolundan saptıramaz. O'nu hep beraber oy birliği ile gönül rızası ile seçtik, inanarak seçtik, güvenerek seçtik. Bu kumaş, bu boya onda olduğu için seçtik. Bazı ahmaklar kusur arıyorlar, unutmasınlar akıl yaşta değil baştadır. Onun ilmi, tecrübesi ve basireti sülalenize yeter. Bazı hainler de bizi birbirimize düşüreceğini sanıyorsa, çatlasalar da patlasalar da bilsinler ki; bu kalp 'Haydar Haydar' diye attıkça, bu dil de 'Hüseyin, Hüseyin' der durur. Dost düşman bunu böyle bilsin.'' Diyenler meğer Muaviye’nin yolundan solumuş o kaynaktan beslenmişler.

  Demek ki ''bu kalp artık Haydar, Haydar diye değil de yezit, yezit diye atıyor.'' Artık Hüseyin diyemediğine göre. Hayat görüşü uymuyormuş. Haydar babanın televizyonuna, Haydar babanın evlatlarını bile sokmazken Haydar hocaya hakaret eden keltoşla program yapmakta ısrar eden mahlûkatın kalbinde zaten Haydar olamazdı. Ölçüsü değişen kimmiş. Hain seni. Düşündün bu çok genç beceremez iki gün sonra havlu atar. Ulan sen kimin oğlusun O kimin evladı. Sen kimden edep aldın O kimden. Hesabın tutmadı Genç delikanlının her gün üzerine koyarak işi göğüslediğini gördün, hadi itiraf et Ankara’daki büyük kongre seni tuş etti değil mi? Ne kadar saçmalıklar yaptın seni kovsunlar sende buradan bir kahramanlık hikâyesi çıkart ama baktın olmuyor sonunda gerçek yüzünü ortaya koydun. Senin yatacak yerin yok. İnsanları hep harcadın kimi rakip gördün türlü entrika, oyun kurarak bir, bir iftiralar atarak insanları uzaklaştırdın. Hiçbiri senin gibi ihanet etmedi. Hala onların kalbi HAYDAR, HAYDAR diye atıyor. Seni rüyaların, menkıbelerin,  şeytanların ile baş başa bırakıyoruz.

(Yukarıda muaviyenin, İmam Hasan’a (a.s) karşı göstermiş olduğu münafıklığı bugüne yorumlarken kimseyi İmam yerine koymadık. Münafıkların ortaya koydukları oyunları anlattık. Bu yazımızdan başka manalar çıkartmayın. Haydar Babadan başkasına asla evlat olmadık, olmayız.)