Mustafa Reşit Paşa’nın Misyonerlerle İlişkisi.....

Yukarıda sözlerini naklettiğimiz Bahriye Kaymakamı Mustafa Efendi şunları anlatmaktadır:

Mustafa Reşit Paşa’nın Misyonerlerle İlişkisi.....
PROF.DR. HAYDAR BAŞ

Mustafa Reşit Paşa’nın Misyonerlerle İlişkisi.....

Yukarıda sözlerini naklettiğimiz Bahriye Kaymakamı Mustafa Efendi şunları anlatmaktadır:

Başka misyonerlere olduğu gibi İngilizlere olan yakınlığı hasebiyle Mustafa Reşit Paşa misyoner Hayri'ye de iltifat etmiş ve onu 1200 kuruş maaşla Sadaret'in (Başba-kanlığın) en kilit noktalarından biri olan tercüme kalemine tayin ettirmiştir. Üç sene sonra maaşı 1700 kuruşa çıkarılmıştır.

Misyoner Hayri Bey bu konuda o kadar mesafe kat eder ki daha sonra el kitabı haline gelecek olan Lugat-1 Osmanî'yi bile kaleme alır, bastırır ve yüz binlerce nüsha satar.

Mustafa Reşit Paşa'nın vefatından sonra İstanbul'da fazla kalamayan Hayri Bey (Lethause) nihayet İngiliz tebaasından olduğunu ilan ederek Londra'ya döner. Ne gariptir ki casus olarak Osmanlı Sadareti'nde çalışmış olan bu İngiliz'e Osmanlı makamlarınca herhangi bir müeyyide uyguanmamıştır. Uygulanamazdı da. Zira onu oraya tayin ettiren devletin başı Sadrazam Mustafa Reşit Paşa idi.

  Mustafa Reşit Paşa, İngiltere, Fransa, İtalya ve Al- manya'yı gezmiş modern anlamda Türk diplomasisini kurmuş olan Osmanlı sadrazamıdır. Roma'da Papa ile görüştü ve hakkında ' Türk Hıristiyan oldu' dedikoduları yayıldı. Onu destekleyenler ise 'Papa Türk oldu' cevabını verdiler. (Bilinmeyen Osmanlı)

  Bu hadise, zamanımızda cereyan eden bazı hadiselerle büyük benzerlikler arz etmektedir. Demek ki oyun aynı, senaryo aynı ve fakat zaman, mekan ve rolleri üstlenen kişiler farklıdır.

Zeki, yetenekli, Avrupa hayranı, ıslahatçı ve iyi bir bürokrat olan Mustafa Reşit Paşa'nın aynı zamanda Mason olduğu kayıtlarda geçmektedir.

Hatıralarını aktardığımız Mustafa Bey Misyoner Ce- miyetlerinin dünyanın her tarafında birer kütüphane tesis ettiklerini, Mustafa Reşit Paşa'nın sadareti sırasında da 1845-46 yıllarında Tahtakale civarında bir kütüphane kurduklarını, burada pek çok kişiyi Protestanlığa aldıktan sonra buranın kendilerine dar geldiğini, Fincancı yokuşunda daha büyük bir yere geçtiklerini ve derununda bir de kilise kurduklarını ifade ediyor. Burası İstanbul'daki misyoner ve Protestanların toplanma yeriydi. Burada yüzlerce insan Protestanlaştırılmış ve İslam dininden döndürülmüşlerdi.

Protestan yapılmak maksadıyla Londra'ya davet edilen Mustafa Efendi'ye misyoner Nebit şunları söylemektedir:

“... Mustafa Efendi şöyle beyan ederim ki yarın sabah yani Pazar günü bizim yılbaşıdır. Bu senenin birinci günü Pazara tesadüf eylediğinden bayramımızda bu günü pek mukaddes ittihaz eyledik. Onun için Türklerin İngilizler hakkında göstermekte oldukları muhabbet ve İngilizlerin İslamlardan görmekte oldukları hürmet ve riayete mukabil, bütün İngiliz kavmi, büyük bir ittihat ve kemali hulûs ile bu sabah bütün dünya yüzünde ne kadar Protestan kilisesi varsa cümlesi de Türklerin hidayeti ilahi için ve kutsiyeti Hz. Mesih'e nailiyetle Protestan olmaları için büyük bir dua etmekliğimizi dünya yüzünde ne kadar Protestan kilisesi varsa cümlesine iki ay evvel umumiyetle birer emirname gönderildi".

Osmanlı subayı Mustafa Efendi'nin Sergüzeşt adlı eserinde ifade ettiğine göre misyonerlerin bir kısmı Mason idiler. Misyoner teşkilâtının Farmason şubesi bile mevcuttu. Mason ve misyoner olarak İstanbul'a gönderilen Mr. Wayt Mustafa Efendi'ye Oxford Üniversitesi'nden seçilen 13 ta- lebeden birisi olarak misyoner dairesine geldiğini, bir sene burada Türkçe ve Arapça öğrendiğini daha sonra 5 talebenin başlarındaki bir profesör ile birlikte İskenderiye'ye, 8 talebenin de başka bir profesör ile İstanbul'a geldiğini anlatıyor. İstanbul'a gelen grubun içinde olan Wayt, İngiliz sefirinin kendilerine Türk çocukları gibi elbise giydirdiğini, Türkçe'yi mükemmel öğrenebilmeleri için Türk katipleri ve kavvaslarla beraber olduklarını, Fatih, Ayasofya, Süleymaniye ve Beyazıd camilerinde okunan derslere devam edip, abdest alıp, cemaatle namaz kıldıklarını, kendisinin Kur'an'ı belki yirmi kere hatmettiğini ifade ediyor. Ve ekliyor: "Hele abdest ve namaz şartlarını o kadar güzel öğ- rendik ki görüştüğümüz ufak tefek mollaları mat ederdik." Bu zât daha önce de ifade ettiğimiz gibi Bektaşiliğe girmiş bir kimsedir.  Mustafa Efendi Londra'da bulunan Protestan Misyo- ner Cemiyeti'ne de sirayet etmiş ve başkan Potinkers'le görüşmüştür.

"... Elhasıl dünyanın her tarafına dağılmış olan misyo- nerler üç ayda bir kere Misyoner Cemiyeti'ne bir rapor gönderirler. Bu raporlar münasebeti olan dairelere havale olunur. Orada incelenir. Sonra rapor sahiplerine talimatı hâvi cevaplar yazılır. Fakat bu raporlarla inceleme neticeleri Protestanlık dairesine arz olunur ve orada nasıl hareket edileceği tayin kılınır. Protestan dairesi reisi, Misyoner Cemiyeti'nin reisidir. Katoliklik ve Ortodoksluk, Hıristiyan dinine mensup iseler de İngilizler Hıristiyanlığı Protestanlık ile temsil etmek istiyorlar. Halbuki Protestanlığın da bir çok mezhepleri vardır."

Prof.Dr. Haydar BAŞ  / DİNİ VE MİLLİ BÜTÜNLÜĞÜMÜZE YÖNELİK TEHDİTLER : 93 /96

Yazıyı hazırlayan: Gökhan Demir