Bazı arkadaşlar bizim yaptığımız Ehl-i Beyt açılımı için, “Alevi kardeşlerimizi Sünni mi yapmak istiyor veya Caferi kardeşlerimizi Sünni mi yapmak istiyor, Bektaşi kardeşlerimizi Sünni mi yapmak istiyor. Dertleri nedir?” diyorlar
01-10-2024Hepinizi hürmetle selamlıyorum. Çok önemli bir meseleye temasla başlayacağım.
Bazı arkadaşlar bizim yaptığımız Ehl-i Beyt açılımı için, "Alevi kardeşlerimizi Sünni mi yapmak istiyor veya Caferi kardeşlerimizi Sünni mi yapmak istiyor, Bektaşi kardeşlerimizi Sünni mi yapmak istiyor. Dertleri nedir?" diyorlar.
Kardeşlerim, bizim derdimiz gerek Alevilik, gerek Sünnilik, gerekse Bektaşilik; hatırınıza ne geliyorsa bunların tamamının Müslüman olduğudur. Hepsine Müslüman dendiğidir ve biz ispat ediyoruz ki, bunların hiç birinin diğerine üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak zühd ve takva iledir (Hucurât Suresi, 49/13).
Zühd ve takva bakımından ileri olan hangisi ise o üstündür. Bu Alevi de olabilir. Caferi de olabilir, Sünni de olabilir. Bektaşi de, Halveti de olur. Kim zühtte ve takvada ileri ise, o kişi dini yaşamada ileridedir.
Ama ben şuna da inanıyorum ki; bu saydığım grupların tamamı, mezheplerin, meşreplerin hepsi takvada ve zühdde doruk noktadadır.
Onun için ne Alevi kardeşimin Sünni, ne de Sünni kardeşimin Alevi olmasına gerek vardır. Hepsi Müslümandır, İslam dairesindedir, itikadda birdirler.
Herkes kendi meşrebinde kalmalıdır ama bir babanın çocukları gibi, dedenin torunları gibi toplum hayatında kardeş olmalılar, bir bilek, bir yürek olmalılardır.
Biz bu kardeşlik hukukunu hayata geçireceğiz.
Bizim tesis etmek istediğimiz bu kardeşlik hukuku bilerek bozulmuş, farklı gösterilmiştir.
Uzun zamandan beri görüyoruz ve yaşıyoruz ki bu birlik düzeni bozulmuştur.
Sünnilik bir tarafta "kurtulmuş" gösterilmekte; Şia, Alevi, Caferi, Bektâşi "kurtulmamış" yani "batıl"da gösterilmektedir ve bu batılda olduğu iddia edilen insanlar hâşâ kâfirdir, cehennemliktir, denilmektedir.
"Sünni haktır, Şii batıldır" demekteki niyet, bu şekilde bir hareketle aslında İslam dünyasını birbirine karşı çıkartıp, savaşlar meydanı bir coğrafya haline getirmektir ve maalesef bunu bir noktaya kadar başardılar. Bu konuda muvaffak oldular.
MÜ'MİNLER ANCAK KARDEŞTİR
İşte biz bu tehlikeli ve tehditvari durumu gördüğümüz için arkadaşlarımızla beraber yola çıktık. Dedik ki, "durun kalabalıklar bu cadde çıkmaz sokak"…
Zira Cenab-ı Vacibu'l- Vücud Hazretleri, "Mü'minler ancak kardeştirler" (Hucurât Suresi, 49/10), Müslüman, Müslümanın kardeşidir, buyurmaktadır.
Allah'ın Sevgilisi buyuruyor: "Kim bir Müslümana kılıç çekerse bizden değildir" (Müslim, Sahih, İman, 162/99).
Yüce Allah ise Kur'an-ı Mübin'de, "Kim bir mümini kasten öldürürse; cezası, içinde ebediyen kalacağı cehennemdir" (Nisa Suresi, 4/93) buyuruyor.
Hakikat budur, hakikat ortadadır.
Şimdi Müslümanın Müslümana karşı hukuku ile ilgili apaçık hükümler varken, biz kalkıp herhangi bir Müslüman olana "Onlar Müslüman değildir" diyebilmekteyiz.
İşin garip tarafı, Müslüman olduğu herkes tarafından bilinen ve bütün dünyanın "İslam olanları hesaba çekeceğiz" dediği bir dönemde, İsrail'in, "Bunlar Müslümandır, dünyanın başını belaya sokacaklar" dedikleri bir dönemde, bizim Sünni geçinen arkadaşlarımız Suriyeliler için "Onlar Müslüman değildir" diyorlar.
Senin oyunun bozuldu! Artık oyun bozuldu!
Eğer bu kardeşlerinin Müslüman olduğuna inanmıyorsan Washington'da beraber oturduğun kişilere, "İranlı Müslüman kardeşimi, Suriyeli Müslüman kardeşimi" sor! Dinleri nedir?
Hangi mezheptendirler? Öldükleri zaman hangi kabristana, hangi mezarlığa gömülecekler, defnedilecekler? Onlara sor!
Ve yine onlara sor: "Obama öldüğü zaman onların girdiği mezarlığa mı girecek? Hıristiyan mezarlığına mı?"Ve yine kendine dön, kendi nefsine sor! Sen öldüğün zaman Vatikan'dakine mi, Hıristiyan mezarlığına mı gireceksin! Biz bu oyunu bozduk... Devam edecek (Prof. Dr. Haydar Baş'ın Nevşehir'in Hacıbektaş İlçesi'nde Hacı Bektaş Veli Kültür Merkezi'nde düzenlenen "4. Birlik ve Beraberliğimiz için Ehl-i Beyt Sempozyumu"nun kapanış konuşmasından)