İslam’da harp, Hakk’ın tebliği önündeki engelleri kaldırmaya yönelik bir savunma mantığı ile vukû bulur. İslam’ın doğuşunda Hakk’ın karşısına dikilen 4 çeşit düşman vardı. Bunlar; müşrikler, Yahudiler, münafıklar ve Hıristiyanlardı. Mûte Savaşı, Müslüanların Hıristiyan Romalılarla (Bizanslılar) ilk fiilî savaşı sayılır. Bundan evvel Hıristiyan Romalılarla Müslümanların münasebeti, elçiler ve mektuplar vasıtasıyla olmuştur.
18-04-2022Zaten Mûte Savaşı’nın çıkış sebebi, Resulûllah’ın elçisi olan Umeyr oğlu Haris’in Hıristiyanlarca öldürülmesiydi.
Elçinin öldürülmesi, âdi bir vaka olmayıp İslam’a açıkça bir taarruzdu. İslam’a karşı açık ve alçakça icra edilen bu taarruz affedilemezdi. Zira, davaya olan açık saldırıda, Allah’ın ve bütün Müslümanların hukuku çiğnenmekte idi. Bu sebeple, bu saldırı cevapsız kalmamalıydı.
Resulûllah’ın elçisinin öldürülmesi; kâfirlerin ve küfür mantığının hiçbir ölçü ve esasa dayanmadığını, beşerî hukuku bile hiçe saydığını, insan hak ve hürriyetlerini tanımadığını, taassup ve peşin fikirle her türlü ihaneti, hile ve desiseyi meşru kabul ettiğini göstermektedir.
Mûte Savaşı’nda hazırlanan birliğin komutanlığına Harise oğlu Zeyd’in ve onun şehid olması durumunda Hz. Câfer ve Abdullah b. Revâha’nın art arda tayin edilmesi pek çok hikmetleri ihtiva eder.
- Harise oğlu Zeyd azad edilmiş bir köledir. Onun ordu komutanı olması, Araplardaki neseb ve asalet taassubunu yıkmaktadır. Hak nazarında mühim olan, yeterli temsil ve kemâl vasfının bulunmasıdır. Hz. Zeyd’in azad edilmiş köle olması buna mâni değildir. Öte yandan, Hz. Zeyd’in ordu komutanlığına tayini, insanlara bakışta ve insanlar arası eşitlikte İslam’ın ulvî mesajını sunmaktadır.
- Resulûllah’ın art arda komutanları tayin etmesi, O’nun, savaşın nasıl gelişeceğini önceden haber veren bir mucizesidir. Nitekim, savaşın seyri sırasında, savaşın cereyan tarzını ve komutanların ard arda nasıl şehid olduklarını Resulûllah (s.a.v.) Medine’de ashabına tek tek anlatmıştır. Aradaki uzak mesafeye rağmen, bir televizyon ekranında seyreder gibi olayın haber verilmesi, aynı zamanda ‘kalp gözü’ ile görme olayıdır. Kalp gözüne ‘basiret gözü’ de denir. Bu göz, peygamberlerde olduğu gibi peygamber vârisi olan kâmil insanlarda da mevcuttur. Yeter ki, insan, basiret gözünün görmesini sağlayacak ‘hal ve amel’i elde edebilsin; Hakk’ın rızasına yönelerek O’nun dostluğunu kazanabilsin.
- Art arda komutan tayini, şartlı tayinin meşru olduğunu gösterir.
- Komutanların ve askerlerin, Resulûllah’ın tavsiyesi istikametinde, meseleyi saptırmadan ve bütün rizikoları göze alarak birbirlerine itaat etmeleri, Hak yolunda hizmette itaatin ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Öyle ki; itaatte tek hedef, Allah rızası olacak, işin içinde başka hesaplar bulunmayacak ve herhangi bir konuda tevil yoluna sapılmayacaktır. Zaten Hak yolundaki zaferlerin teminatı, işte bu şartsız kesin itaattir. - Abdullah b. Revâha’nın şehadetinden sonra ordu komutanı seçimi halkın reyine bırakılması, İslam’da Hakk’a ve imama itaatin yanında rey beyan etmenin önemini de ortaya koyar.
Mûte Savaşı’nın önemli hikmetlerinden biri de, iki tarafın kuvvetleri arasındaki dengesizlikten anlaşılır. Yaklaşık 3 bin kişilik İslam ordusu karşısında 100 bin kişilik (diğer bir rivayete göre 200 bin kişilik) bir Bizans gücüne galip gelinmiştir.
Prof.Dr. Haydar BAŞ Rahmetenli'l-alemin cilt 2 Kitabı sayfa : 277 /282
Yazıyı hazırlayan: Gökhan Demir
Devam edecek