MEKKE HZ. İBRAHİM’LE YEŞERİYOR…..

     Hz. İbrahim, Hz. İsmail’i kucağına ve Hz. Hacer’i terkisine alıp onları, Cebrail’in rehberliğiyle, Mekke’deki Mescid-i Haram’ın bugün bulunduğu yerin ve mescidin yüksekçe bir mahallinde ve Zemzem kuyusunun yukarısında bulunan büyük bir ağacın yanına bırakmıştı.

<MEKKE HZ. İBRAHİM’LE YEŞERİYOR…..

      O tarihte, Mekke’de yerleşmiş kimse yoktu. Hatta içecek su da yoktu. Hz. İbrahim, Hz. Hacer’le çocuğuna içi hurma dolu me­şin bir dağarcıkla, içi su dolu bir kırba bırakabilmişti. Hz. İbra­him dönerken, Hz. Hacer arkasından koşarak; ‘’Ey İbrahim! Bizi bu vadide bırakıp da, nereye gidiyorsun? Burada ne görüşecek bir kimse var, ne de hayat eseri. Bunu Sana Allah mı emretti?’’ dedi.

    Hz. İbrahim de, “Evet, Allah emretti” dedi. Bunun üzerine, Hz. Hacer; “Öyle ise Allah bize yeter, O bizi korur’’ dedi. Hz. Hacer, Kâbe’nin bugün bulunduğu yere döndü. Hz. İbrahim, oradan ay­rılıp Saniyye mevkiinde görülmeyecek bir yere kadar ilerleyerek yüzünü Kâbe’nin bugün bulunduğu yere döndürdü. Sonra, ellerini kaldırarak; “Ey Rabbim! Zürriyetimden bir kısmını ekin bitmez bir vadide Senin dokunulmaz beytinin yanına yerleştirdim. Halktan bir kısmını namaz kılmak için, zürriyetimin bulunduğu bu yere doğru meylettirip heveslendir ve onları her çeşit meyvelerden rızıklandır. Umulur ki, Sana şükrederler’’ (İbrahim, 37) dedi.

    İşte bu dua bereketiyle, iman ve hakikatin vatanı Mekke vadisi oluyor; belki bu dua ile iki cihan serveri Hz. Muhammed (s.a.v.) müjdeleniyordu. Mü’minlerin kıblesinin Kâbe olmasının, hac iba­deti, dolayısıyla Mekke’nin Allah’a ibadetin bir sembolü hâline gelmesinin hikmetlerini bu duada aramak yerinde olur.

Hz. Hacer ve çocuğu, kırbadaki su ile bir müddet idare ettiler; su tükenince, susuzluk başladı. Hz. Hacer, Hz. İsmail’in susuzluktan yerde yuvarlandığını ve sızlandığını görünce, son derece üzüldü, oradan uzaklaştı. Kâbe’ye en yakın mesafedeki Safâ tepeciğinin üzerine çıkarak; “Bir kimse görebilir miyim?’’ diye etrafa bakın­mağa başladı.

    Fakat, hiç kimseyi göremedi. Safâ’dan inip Merve tepeciğine kadar hızla gitti. Oradan da etrafı süzdü. Fakat, yine bir kimse görmek mümkün olmadı. Böylece, iki tepecik arasında yedi defa gidip geldi. Son defasında Merve’de iken kulağına art arda bir ses geldi. Hz. Hacer, “Ey seslenen kişi! Sesini bize duyurdun, eğer bize yardım edebilirsen, yardım et’’ dedi. O sırada, Zemzem kuyusunun bulunduğu yerde bir melek (Cebrail) göründü. Melek, kupkuru çölden İsmail ve Hacer için ve de onların yolundan gide­cekler için, Kıyamete kadar kurumayacak bir su kaynağı takdim etti. Zemzem, sulayacaktı artık Mekke’yi.

Hz. Hacer, hem avuçlayıp kırbasını su ile dolduruyor, hem de boş yere akıp gitmesin diye suyu gölet yapıyordu. Su alındıkça kaynıyordu. Zemzem, kendi hâline bırakılsa, nerede ise akar bir su olacaktı. Hz. Hacer Zemzem’den hem içti, hem Hz. İsmail’e içirdi. Melek; Sakın, helak oluruz diye korkmayın. İşte şurası Bey­tullah’ın yeridir. O Beyti, şu çocukla babası yapacaktır. Muhakkak ki Allah, bu işi yapacak olanları zâyi etmez’’ dedi. O zaman, Bey­tullah’ın yeri, tümsekçe idi. Uzun zaman akan seller, sağını solunu oyup götürmüştü.

                                     ZEMZEM’İN HÜRMETİNE BİR ŞEHİR KURULUYOR

    Hz. Hacer’le oğlu İsmail, su başında yaşarlarken günün birin­de oraya Yemenli Cürhümîler’den bir topluluk, Keda yolu ile ge­lip Hz. Hacer’i Zemzemin başında görünce; “Çevrenize inmemize müsaade eder misiniz?’’ dediler.

  Hz. Hacer, “Bu suda, bir hak iddia etmemek şartıyla inebilirsiniz’’ dedi.

    Cürhümîler bu şartla Mek­ke’ye yerleştiler, geride kalanları da geldiler. Mekke’de ev-bark yaptılar. Böylece Hz. Hacer ve oğlu İsmail, yalnızlıktan kurtulmuş ve Mekke şehri de kurulmuş oldu.

 

Prof.Dr. Haydar BAŞ   Rahmeten li’l-Alemin cilt 1 Kitabı sayfa : 43 /45

Yazıyı hazırlayan: Gökhan Demir