Kurtuluş Savaşı’nda misyoner hoca: Said Nursi.....

Kurtuluş Savaşı yıllarında Said Molla’nın yanında, Said Nursi (Kürt Said) ve Şeyh Said’den de bahsedilir

<Kurtuluş Savaşı’nda misyoner hoca: Said Nursi.....

TÜRK-AZ HABER / TARİH

Kurtuluş Savaşı'nda Nakşîlerin İngilizlerle beraber hareket ettiğini biliyoruz.

Yine Said Molla adındaki hocanın, alenen İngilizler adına casusluk yaptığı, Mustafa Kemal ve Millî Mücadele hakkında raporları İngilizlere ulaştırdığı ile ilgili bilgileri yukarıda vermiştik.

Kurtuluş Savaşı yıllarında Said Molla'nın yanında, Said Nursi (Kürt Said) ve Şeyh Said'den de bahsedilir.

Bugün FETÖ olarak karşımıza çıkan ve kalkışma hamlesi ile vatanın birliğine ve milletin canına kast eden darbe girişiminin fikrî temelleri esasen FETÖ'nün hocası Said Nursi'de aranmalıdır.

Bakınız Nursi, Haçlı İttifakı'na dair neler demiştir:

"Misyonerler ve Hıristiyan ruhanileri, hem Nurcular çok dikkat etmeleri elzemdir. Çünkü her halde şimal cereyanı; İslam ve İsevi dininin hücumuna karşı kendini müdafaa etmek fikriyle, İslam ve misyonerlerin ittifaklarını bozmaya çalışacak."

Hangi İslam ve misyonerlerin ittifakından bahsedilmektedir. Mustafa Kemal ve Millî Mücadele'de canını esirgemeyen vatanperverlerin tek savaşı zaten Hıristiyan Batı ile olmamış mıdır?

Hoca Said Nursi ise işgal güçleri ile ittifaktan bahsetmektedir.

Ülkemizi Hıristiyan güçler işgal etmiş; Gazi riyasetinde bunların işgaline engel olunmuştur.

FETÖ'nün darbe kalkışmasında bulunmasına şaşırmamak gerekir. Zira dinsiz diye gösterilmeye çalışılan Gazi Mustafa Kemal "Vatan sevgisi imandandır" hadisine uygun hareket ederken, Türk ve Müslüman olmakla övünürken; Said Nursi, İslam kisvesi altında bakınız Hıristiyan dünyaya nasıl kucak açmıştır:

"Elbette şimdi fetret gibi karanlıkta kalan ve Hz. İsa'ya mensup Hıristiyanların mensuplarının çektikleri felaketler, onlar hakkında bir nevi şehadet denilebilir." 

"İşte bu günde meydana çıkan bu dehşetli cereyanı (Komünizm) ancak ve ancak Hıristiyanlık âleminin Müslümanlıkla ittihadı (birleşmesi) yani İncil, Kur'an ile ittihad ederek..." 

"Şimdi ehl-i iman, değil Müslüman kardeşleriyle, belki Hıristiyan'ın dindar ruhanileriyle ittifak etmek ve medar-ı ihtilaf meseleleri nazara almamak, niza etmemek gerekir. Çünkü küfrü mutlak hücum ediyor." 

Neredeyse cumhuriyet tarihi boyunca "dinsizdir" damgasını yiyen Mustafa Kemal, hiçbir haramı helal, hiçbir helali haram yapmamıştır.

Oysa Nurculuk hareketinin başı Said Nursi, Cenab-ı Hakkın Yahudi ve Hıristiyanlarla ilgili hükümlerini reddetmekte, onları da iman dairesine almaktadır.

"Yahudiler 'Üzeyir Allah'ın oğludur, demişler; Hıristiyanlar da, 'Mesih Allah'ın oğludur' demişlerdi. Bu, onların kendi ağızları ile geveledikleri sözleridir ki, kendilerinden önceki kâfirlerin sözlerine benzetiyorlar. Allah onları kahretsin; nasıl da uyduruyorlar." 

"Rahman çocuk edindi, dediler, and olsun ki, siz pek kötü cürette bulundunuz! Neredeyse o (sözün dehşeti)nden gökler çatlayacak, yer yarılacak ve dağlar yıkılıp dağılacaktı. Rahman için çocuk iddia ettiklerinden ötürü. Çocuk edinmek Rahman'a yakışmaz." 

"Şurası muhakkaktır ki, 'Meryem'in oğlu Mesih, Allah'ın ta kendisidir' diyenler küfre girmişlerdir." 

"Onlar, Allah'ı bırakıp hahamlarını, rahiplerini ve Meryem'in oğlu Mesih'i kendilerine Rab edinmişlerdir. Hâlbuki onlar da tek ilaha ibadet etmekten başka bir şeyle emrolunmamışlardı."
 
"Allah'ın, Meryem oğlu Mesih olduğunu söyleyenler, muhakkak küfre girmişlerdir. Hâlbuki Mesih, 'Ey İsrailoğulları, Rabbim ve Rabbiniz olan Allah'a ibadet edin!

Zira her kim Allah'a şirk koşarsa, Allah ona cenneti haram kılar ve varacağı yer de ateş olur. Zalimler için hiçbir yardımcı yoktur' demişti. 'Allah üçün üçüncüsüdür' diyenler elbet kâfir olmuşlardır. Oysa yalnız bir Tanrı vardır, başka Tanrı yoktur. Bu dediklerinden vazgeçmezlerse, elbette onlardan inkâr edenlere acı bir azap dokunacaktır." 

Said Nursi, Hıristiyan dindarlara karşı bu ayetleri inkâr ederek kucak açarken, Kurtuluş Savaşı döneminde işgalci Hıristiyan Batı ile savaşan Kuvva-yi Milliye'yi çetecilik olarak nitelendirmiştir.

Mondros Mütareke'siyle savaş sona erince İstanbul'da bulunan Kürt liderler, Kürdistan'ın ulusal bağımsızlığını elde etmek amacı ile Kürdistan Teali Cemiyeti adıyla siyasî bir cemiyet kurdular.

Bu cemiyetin kurucuları olan Said Nursi, Müküslü Hamza, Botkili Halil Hayali Beyler, faaliyete geçerek cemiyete üye kaydetmeye başladılar.

Kürdistan Teali Cemiyeti yönetim kurulunda:

"Birinci Başkan: Şemdinanlı Seyyit Ubeydullah'ın oğlu Seyyit Abdulkadir,

Birinci Başkan Vekili: Bedirhan Emin Ali,

İkinci Başkan Vekili: Süleymaniyeli Eski Dışişleri Bakanı Said Paşa'nın oğlu Fuat Paşa, Üyeler, Dersimli Miralay Halil Paşa, Babanzade Şükrü, Tüccar Fethullah, Mehmet Şükrü vd."

Kürt Teali Cemiyeti'nde yönetim kurulu seçilen kişilerin İstanbul'daki ABD, İngiliz, Fransız işgal komiserlerini ziyaret ederek bazı taleplerde bulunmuşlardır.

ABD İşgal Komiseri ile yapılan bir toplantıya Seyyit Abdulkadir, Emin Ali Bedirhan, Prof. Mehmet Şükrü ve Said Nursi de yer almıştır.

Bu heyet, ABD İşgal Komiseri'nin karşısına çıkıp yalvar yakar "Kürt millî haklarının sağlanmasına yardımcı olmaları" ricasında bulunmuşlardır.

Millî Mücadele yıllarında Fener Rum Patrikhanesi de Kuvva-yi Milliye hareketini barbarlık olarak niteliyordu. 

Kürt Said'in yani Said Nursi'nin, İngilizler tarafından kurdurulan Cemiyet-i Müderrisîn namlı Teâl-i İslam Cemiyeti'nin yönetim kurulunda bulunduğu sır değildir.

26 Eylül 1919'da İkdam gazetesinde "fetva ilanâtı" yayınlayarak, Türk milletini Kuvva-yi Milliye'ye destek vermemeye, hatta "hain, eşkıya, katil canavarlar ve lanetlik" ilan ettikleri M. Kemal Atatürk önderliğindeki Kuvva-yi Milliye kadrosuna karşı mücadele etmeye çağırıyor, kesinlikle İngiliz ve Yunanlılara karşı gelinmemesini tavsiye ediyordu. 

Tarihçi Tarık Zafer Tunaya, "26 Eylül 1919'da bu cemiyet, (Teali İslam'ın ilk adı olan Cemiyet-i Müderrisîn) İkdam gazetesinde, Anadolu hareketi aleyhinde ilk beyannamesini, daha sonra ikinci ve üçüncüsünü yayınlamıştır.

İlk yönetim kurulunda Mustafa Sabri (Başkan), İskilipli Mehmet Atıf (İkinci Başkan), Said-i Kürdî (İttihad-ı Muhammediye önderi olarak) bulunuyorlardı" diye yazmaktadır. 

Said Nursi imzası ile 16 Eylül 1919'da İkdam gazetesinde çıkan ilk bildiri de Türk milletinin Kuvva-yi Milliye'ye destek vermemesi açıkça istenmektedir.

Hatta onlara karşı mücadele edilmesi gerektiği yazılmıştır. Altında Said Nursi'nin de imzası bulunan bildirinin bir bölümü şöyledir:

"Ey Anadolu'nun masum ve mazlum ahalisi!

Bir zamanlar ne kadar şen ve bahtiyar idiniz. Hemen hepiniz çoluğunuz ve çocuğunuzun yanında tarlalarınızın, bağlarınızın başucunda çiftinizle, çubuğunuzla uğraşıp vaktinizi hoşça geçirir idiniz.

Bir müddetten beri size ne oldu? Niçin böyle boynunuz bükük, tıpkı bir yetim gibi mahzun duruyorsunuz.

(...) Acaba şu halin neden ileri geldiğini biliyor musunuz? Bunun için cümlemizin yani aziz milletimizin ve mukaddes vatanımızın bir vakitten beri başına gelen belaların (...) esbabını size biraz anlatayım.(...)

Selanik dönmeleriyle asl-ü nesli ve mezhep ve meşrebi belirsiz ecnas-ı muhtelife türedilerden mürekkep olan bu cemiyet, 'istibdadı kaldıracağız, meşrutiyet ve hürriyet getireceğiz, hükûmet ahaliye zulmetmeyecek' diye bizi aldattılar.

(...) Bu hainler, bu hinoğlu hinler memleketin başına kendi elleriyle getirdikleri her belada, her muharebede âlemi ölüme teşvik etmek, halkı kırdırarak kendi canlarını beslemeyi çok iyi biliyorlardı.

(...) Nitekim bu defa da Anadolu'da Mustafa Kemal ve Kuvva-yi Milliye maskaraları Yunan askerlerinin önünden nâmerda- ne bir sûrette kaçarken, zavallı saf ve gafil ahali ve askerden cem ettikleri kuvvetleri düşmanla harbe tutuşturarak...

(...) Yalanlar ve hilelerle savuşup kaçtılar.

Biçare millet! Bu yankesicilerin hilelerini, desiselerini hâlâ tamamen anlayamamıştır.

Yazık bin kere yazık ki, gerek harb içinde, gerek mütarekeden sonra memleket bunların fitne ve fesadı uğruna milyonlarca evladını telef ediyor da Enver, Cemal, Mustafa Kemal vesaire beş on eşkıyanın vücudunu ortadan kaldırmak için icab eden küçük fedakârlığı göze almıyor.

Millet (...) hâlâ kendisini aldatan bu heriflere niçin diyemiyor ki; 'Ey hainler, ey Allah'tan korkmayan ve Peygamberden hayâ etmeyen mahlûklar, muharebe ettiniz başımızı bin türlü belalara soktunuz, mağlup oldunuz, şimdi niye tekrar, gücünüz yetmediğini ikrar ve imza ettiğiniz devletleri yeniden kızdırarak üzerimize husumet ve gazaplarını davet ediyorsunuz?

İngilizleri kızdırdınız, üzerimize Yunanlıları musallat ettiler. Harpte mağlup olduktan sonra uslu oturmak ve mağlubiyetin neticesine katlanarak telafisini sabru sükûn ve akl-u tedbir dairesinde izale etmekten başka çare var mıdır?

Düşünmüyor musunuz ki Yunanlılara fazla zayiat verdirmek bile bundan sonra bizim için hayırlı ve menfaatli bir şey olmaz. Hem sizler ey yalancı ve deni şâkiler! (...)

Kendinize ne hakla, ne yüzle Kuvva-yi Milliye namını veriyorsunuz? Utanmaz hainler, artık yetişir, yakamızı bırakın.

Cenab-ı Hakk'ın gazap ve laneti sizin üzerinize olsun. Şimdi sulh imzalandı Kuvva-yi Milliye belasının tevlid ettiği mecburiyetle galip devletlere karşı yeniden taahhüt altına girdik.

Devletler şimdi bize 'Eğer Anadolu'da Kuvva-yi Milliye isyanını bastırmazsanız İstanbul'u da elinizden alacağız' diyorlar.

Ey Anadolu'nun mazlum ve muhterem ahalisi! Elinize aldığınız bu fetvayı şerife göre, bu katil canavarları (Kuvvacıları kastediyor) daha ziyade yaşatmamakla memur ve mükellefsiniz. (...) Allah'ını, Peygamberini ve padişahını seven bu tarafa gelsin..."

Said Nursi Kurtuluş Savaşı'nda Kafkas cephesinde bulunarak; burada yazdığı İşaratü'l-İcaz'da yine Hıristiyanlara seslenir ve şöyle der:

"Kur'an size bütün bütün dininizi terk etmeyi emretmiyor. Ancak itikadınızı ikmal ve yanınızda bulunan esasat-ı diniyye üzerine bina ediniz diye teklifte bulunuyor." (Prof. Dr. Haydar Baş Hoş Geldin Atatürk eseri sh: 657)