Kurtuluş Savaşı’nda Atatürk -2, (Prof. Dr. Haydar Baş’ın kalemin’den)

Büyük Nutuk’ta, Samsun’a çıktığı günün Osmanlı'sını şöyle anlatır

<Kurtuluş Savaşı’nda Atatürk -2,  (Prof. Dr. Haydar Baş’ın kalemin’den)

"1919 senesi Mayıs'ının 19. günü Samsun'a çıktım. Umumi harpte Osmanlı Devleti yenilmişti.
 
Harbe katılmaya karar veren ve en başta gelen Osmanlı idarecileri kendi hayatlarının kaygısına düşerek memleketten kaçmışlardı. Hilafet ve saltanat makamını işgal eden Vahideddin, soysuzlaşmış, şahsını ve yalnız tahtını kurtarabileceğini sandığı tedbirler düşünüyordu.
 
Damat Ferit Paşa'nın reisliğindeki kabine aciz, haysiyetsiz, korkaktı. Ordunun elinden silahı alınmıştı ve alınmaktaydı.
 
Galip İtilaf Devletleri mütareke şartlarına uymaya lüzum görmüyordu. Donanmaları İstanbul'daydı.
 
Adana vilayeti Fransızlar, Urfa, Maraş, Antep şehirleri İngilizler tarafından işgal edilmişti. Antalya ve Konya'da İtalyanlar, Merzifon ve Samsun'da İngiliz askerleri vardı.
 
Doğuda Ermeniler Kars'ı, Ardahan'ı almışlardı. Daha içeriyi istiyorlardı. Karadeniz kıyıları Pontus Rum Devleti olacaktı. İzmir daha 15 Mayıs'ta işgal edilmişti.
 
Memleket içinde beliren mukavemet, teşekkülleri dağınık, teşkilatsız, başsızdı. Halk bitkin, bezgindi. Yeni bir savaşa karşı çekingendi."
 
Kurtuluş Savaşı'na karar verdiği sırada Anadolu ne haldeydi?


 
Doğu Anadolu illeri Erzurum Kongresi beyannamesinde bunu şöyle kaleme aldırmıştır:
 
"Mütarekenin imzalanmasından sonra gittikçe artan sözleşmeyi bozan davranışlar ve İzmir, Antalya, Adana ve yöresi gibi memleketimizin önemli parçalarının fiilen işgali ve Aydın ilinde yapılan dayanılmaz Yunan faciaları ve Ermenilerin Kafkas içinde sınırlarımıza kadar dayanan soykırım ve Müslümanların yok edilmesi politikasıyla istila hazırlıkları ve Karadeniz kıyısında Pontus hayalini gerçekleştirmek amacıyla hazırlıklar yapılması ve yalnızca bu amaçla Rusya kıyılarından akın akın göçmen adı altında gelen yabancı Rumları ve bu arada da silahlı eşkıya çetelerinin gönderilmesi ve çağrılması gibi olaylar..."  
 
Peki, o sıralarda Saray'ın tavrı ne idi?
 
İngiltere Dışişleri Bakanlığı arşivlerinde 3 Nisan 1919 tarih ve 453 numara ile kayıtlı bir belge bulunmaktadır.
 
Sadrazam Damat Ferit Paşa, 30 Mart 1919 günü İstanbul'daki İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Caltrophe'a gitmiş ve bizzat hazırlanmış olan gizli bir anlaşma taslağının Fransızca çevrimini sunmuştur.
 
"Son Osmanlı padişahı Mehmet Vahdettin'in yabancılara karşı bağımsızlığını koruması, iç güvenliğini sağlaması karşılığında Türkiye'yi, on beş yıl süre ile İngiltere'ye sömürge olarak teklif etmiştir. İngiltere uygun gördüğü her yeri işgal edebilecekti." 
 
Aynı süreçte, İngiliz Muhipleri Cemiyeti'nin kurucusu Sait Molla, İstanbul gazetesinde aynı istekleri kaleme aldı:
 
"... Artık mukadderatımız üzerinde ne himaye, ne manda kelimeleri bahis mevzu olabilir.
 
Şimdi İngiliz taraftarları, İngiliz dostlarınca bahis mevzu olacak şey, o istiklalcilerin takip ettikleri gibi beynelmilel bir vazifeyi intaç edecek olan istiklal değil, İngilizlerin yardımı ve himayesiyle teeyyüd edecek olan bir istiklaldir."
 
Mustafa Kemal, Kurtuluş Savaşı'na başlarken Samsun'a hareket etmeden bir gün önce annesinin ve kız kardeşinin hayır dualarını almıştır.
 
Samsun'a çıktığı günü yaveri Cevat Abbas şöyle anlatır: "O, o zaman Şark vilayetleri sayılan ve Samsun'dan başlayıp, şark ve cenub-i şarki (doğu ve güneydoğu) hudutlarında nihayet bulan ve memleketin dörtte birini teşkil eden vilayetlerin üzerinde, halk, memur, asker kitlelerinin başına; İtilaf Devletleri'nin tamamıyla inkıyadına (boyunduruğuna) girmiş bir devletin aleti olur zannıyla (düşüncesiyle) umumi müfettiş olarak gönderiliyordu.
 
Mustafa Kemal, Samsun'a hareket edeceği gün Yıldız'dan evine döndüğü zaman eski Bahriye Nazırı Hüseyin Rauf Bey'i kapısı önünde buldu. Rauf Bey, ilk söz olarak şunları söyledi:
 
'Gitme Kemal, aldığım malumata göre bineceğin vapuru Karadeniz'de batıracaklar!'
 
Mustafa Kemal'in kafasından o anda şu düşünceler geçti: 'Gidersem tutacaklar! Gitmezsem ne olacak? Gene tutacaklar hem de daha kolaylıkla ve hapsedecekler. Kim bilir neler yapacaklar ve fakat memleket ve millet ne olacak?'
 
'Rauf ben gideceğim. Senin de başın sıkışınca hemen bana iltihak et (katıl)' dedi. İki arkadaş el sıkıştılar ve ayrıldılar.
 
Mustafa Kemal, yaveri ile birlikte sahile indi ve kendisini bekleyen bir motorla Kızkulesi açığında demirli bulunan Bandırma vapuruna gitti.
 
Bandırma vapuru İtilaf Devletleri'nin koyduğu rejim icabı olarak Kızkulesi önünde muayene olmak üzere durdurulmuştu.
 
Vapur kalktı. Boğaz geçildi. Vapurun pusulası bozuk; paraketesi yoktu. (...) Hep sahil boyunca yol alan Bandırma vapuru, bin müşkülat (zorluk) ile ve bata çıka üç günde Sinop'a varabildi.
 
Mustafa Kemal, Sinop'ta karaya çıktı. Samsun'a kara tarikiyle gitmek için yol ve vasıta sordu. Aldığı cevap şu idi: 'Ne yol var ne de vasıta!'
 
Bunun üzerine Mustafa Kemal, bir avuç karargâh arkadaşlarına 'çocuklar' dedi. 'Daha bir gecelik tehlike var. Onu da atlatabiliriz.'
 
Dalgalar arasında yuvarlanarak nihayet 1919 senesi Mayıs'ının 19. günü, Türk tarihinin en büyük kutsal günü, Salı sabahı Samsun'a varıldı.
 
Samsun'da ve Samsunlular arasında, hür vatan parçasının bu hür çocukları arasında o tarihlerde İtilaf askerleri ve mümessilleri vardı.
 
Buna rağmen Mustafa Kemal'in ilk planının tecelligâhı (gerçekleşme yeri) Samsun oldu.
 
Çünkü daha fazla bekleyemezdi. İzmir'de, Aydın'da, Ayvalık'ta ve havalisinde Türkler boğazlanıyordu." 
 
1927 nutkunda bunu şöyle anlatır:
 
"Beni İstanbul'dan sürmek ve uzaklaştırmak maksadıyla Anadolu'ya gönderenler tarafından, bu geniş ordu müfettişliğinin nasıl verildiğine belki şaşırırsınız. Derhal ifade etmeliyim ki, onlar bana bu selahiyeti bilerek ve anlayarak vermediler."
 
Zaten, 23 Haziran 1919'da İstanbul Hükümetince geri çağrılmış; 8 Temmuz 1919'da ise hem askerlikten istifa etmiş, hem de padişah bütün rütbe ve nişanlarını geri alarak kendisini ordudan çıkarmıştır. Artık, İslam dini ve Müslümanları kurtarmak için vardır.
 
Annesine cepheden yazdığı mektuplar, "Memleketimizin kurtuluşuna yönelik dualara devam etmenizi rica ile ellerinizden öperim" şeklinde ifadelerle biterdi. 
 
İçinde bulunduğu imkansızlık Nutuk'ta şöyle kaleme alınmıştır:
 
"Ben ilk defa bu işe başladığım zaman en akıllı ve düşünür geçinen birtakım kimseler bana sordular:
 
Paramız var mıdır? Silahımız var mıdır? Yoktur dedim. O zaman, o halde ne yapacaksın, dediler.
 
Para olacak, ordu olacak ve bu millet bağımsızlığını kurtaracaktır, dedim."   (Prof. Dr. Haydar Baş, Hoş Geldin Atatürk eseri sh: 229)