Kureyş vesikası ve Hz. Ebu Tâlib’in vasiyeti.....

Allah’a and olsun ki, beni defnetmedikleri müddetçe Sana dokunamazlar, Sen benim hayrımı dileyerek davet ettin, Sen sâdıksın (söylediğin doğrudur) ve eminsin. Sen dinlerin en hayırlısını getirdin

<Kureyş vesikası ve Hz. Ebu Tâlib’in vasiyeti.....

TÜRK-AZ HABER / İMAN VE İNSAN

Ebu Tâlib, Kureyş'in, Resulüllah'ı (s.a.v.) öldürmeye kesin karar aldığını duyunca şöyle dedi:

"Allah'a and olsun ki, beni defnetmedikleri müddetçe Sana dokunamazlar, Sen benim hayrımı dileyerek davet ettin, Sen sâdıksın (söylediğin doğrudur) ve eminsin. Sen dinlerin en hayırlısını getirdin."

Ebu-l Futut-i Râzi bu hususta şöyle diyor: "Bu sözler Ebu Tâlib'in imanını açıkça göstermektedir Zira 'Sana iman ettim ve Seni tasdik ettim' sözüyle 'Sen sâdıksın' sözü arasında hiçbir fark yoktur." 

Kureyş Resulüllah'ı öldüremeyeceğini ve Ebu Tâlib'in Resulüllah'ı (s.a.v.) himayeden el çekmeyeceğini anlayınca Peygamberi öldürmek için kendilerine teslim edinceye kadar Haşimoğulları'yla alışverişi keseceklerine dair kendi araların¬da bir vesika imzaladılar. Böylece Resulüllah, Haşimoğulları ve Muttaliboğulları'ndan olan yakınlarıyla birlikte bir vadide muha-sara altına alındı.
Bu muhasara tam üç yıl sürdü. Bu müddet zarfında Resulüllah, Ebu Tâlib ve Hatice tüm mallarını harcadılar ve büyük bir sıkıntı ve yokluğa düştüler.

Allah-u Teala, Resulü'ne Kâbe binası içine asılı olan vesikayı, "Allah" kelimesi müstesna hepsini böceklerin yiyip yok ettiklerini vahyetti.

Resulüllah da durumu Ebu Tâlib'e bildirdi. Daha sonra hep birlikte gidip Kâbe'nin yanında oturdular.

Kureyşliler şöyle dediler: "Ey Ebu Tâlib, artık sözünü hatırlamalı, kavminle dostluk kurmalı ve yeğenin hususundaki tutuculuğundan el çekmelisin."

Ebu Tâlib onlara şöyle dedi: "Ey kavmim! Vesikayı getirin belki sıla-i rahim etmek ve kini ortadan kaldırmak için bir yol buluruz."

Vesikayı getirdiler Ebu Tâlib onlara şöyle dedi, "Bu sizin imzaladığınız vesikadır. Bu vesikaya hiç dokundunuz mu?" Onlar, "Hayır" dediler.

Ebu Tâlib daha sonra şöyle dedi: "Allah-u Teala Resulü'ne bu vesikanın Allah kelimesi dışında tamamen yok edildiğini vahyetmiştir. Şimdi eğer doğru söylüyorsa ne yapacaksınız?"

Onlar, "O'ndan el çekeriz" dediler. Ebu Tâlib de, "Eğer O yalan söylemişse o zaman da öldürmek için sizlere teslim ederim" dedi. Onlar da, "insaflı konuştun, iyi dedin" dediler.

Vesikayı açtıklarında Allah kelimesi dışında tüm yazılanların yok edildiğini gördüler. Ama buna rağmen inatla, "Bu yeğeninin büyüsüdür" dediler.

Ebu Tâlib şöyle dedi: "O halde niçin biz muhasaraya teslim olalım? Halbuki siz buna daha layıksınız." Ebu Tâlib daha sonra beraberindekilerle Kâbe perdelerinin içine girdi ve şöyle dedi:

"Allah'ım, bize zulmedenlere, bizimle akrabalık ilişkilerini kesenlere ve bizlere lâyık olmadığımız şeyleri yakıştıranlara karşı yardım et bize."
 
Hz. Ebu Talip'in vefat ânındaki vasiyeti

İmam Sâdık (a.s) şöyle buyuruyor: Ebu Tâlib'in vefatı yaklaşınca Kureyş'in büyüklerini toplayarak onlara şu vasiyette bulundu:

"Ey Kureyşliler! Sizler insanlar arasında Allah'ın seçkin kulları, Arab'ın kalbi, yeryüzü ve harem ehli arasında Allah'ın hazinedarlarısınız.

Sizin aranızda muktedir bir önder, cesur bir öncü ve eli açık bir bağışlayıcı bulunmaktadır.

Sizlere, Kâbe'yi ta'zim etmenizi tavsiye ediyorum ki, bunda Allah'ın rızası, rızkın devamı ve zorluklar karşısında direniş vardır. Sıla-i rahim yapınız. Zira bu ölümü erteler ve nüfusu çoğaltır.

Zulmetmeyi terk ediniz ki, öncekiler de bu yüzden helak oldular. Davet edene icabet ediniz. Hayat ve ölümün şerefi de bundadır. Sâdık olunuz ve emanete riayet ediniz. Zira bu ikisi sayesinde iftiradan korunur ve halk nezdinde değer kazanırsınız.

Sizlere, Muhammed hakkında iyilik etmenizi tavsiye ediyorum. Zira Muhammed Kureyş'in emini, Arapların doğru sözlüsü ve sizi davet ettiğim şeyleri ihyâ edendir. Muhammed sizlere öyle bir mesaj getirmiştir ki, kalp ve ruh bunu kabul etmekte ama dil kötüleyenlerin korkusundan inkar etmektedir.

Allah'a and olsun ki, adeta mustazaf halkın O'nun davetini kabul ettiğini, sözlerini tasdik ettiğini ve risaletini kabul ettiğini görür gibiyim.

Böylece Kureyş'in büyükleri hakir, evleri boşalmış ve zayıfları yücelmiş olacaktır. En büyükleri Peygambere en muhtaç olanı, en günahkarları da O'na en uzak olanlarıdır. Arap kavmi O'nu sevecek, topraklarını O'na verecek ve O'nu önder seçecektir.

Ey Kureyş kabilesi! Peygamberi seviniz, O'nu himaye ediniz. Allah'a and olsun ki, O'nun yolunda ilerleyen kemâle erer ve hidayetine tâbi olan saadete kavuşur. Eğer sağ kalsaydım O'ndan bela ve zorlukları gidermeye çalışırdım." 

Hz. Ebu Talip'in vefatı

Ebu Tâlib'in vefat tarihi hususunda da ihtilaf vardır. Muhaddis-i Kumi, Bi'set'in onuncu yılının sonlarında Recep ayının 27'sinde vefat ettiğini ileri sürmektedir.

Makrizi, Zilkade ayının başında öldüğünü savunmaktadır.

Zerkani ise şöyle yazıyor: "Bi'set'in onuncu yılının, Ramazan ayının 12'sinde Ebu Tâlib vefat etti." 

İbn-i Sa'd ise Ebu Tâlib'in Bi'set'in onuncu yılının Şevval ayının ortasında, 80 küsur yaşındayken vefat ettiğini, Hz. Hatice'nin de bundan 35 gün sonra dar-u fâniden göçtüğünü ve vefat anında 65 yaşında olduğunu nakletmektedir.

Resulüllah böylece hem Ebu Tâlib'i, hem de Hz. Hatice'yi kaybetmiş oldu.

Bu yüzden bu yılı "hüzün yılı" olarak adlandırdı.

Ebu Tâlib "Hucun" denilen yerde defnedildi. Ebu Tâlib'in vefatı Allah Resulü'nü çok üzdü. Zira en büyük hamisini kaybetmiş ve dolayısıyla da Kureyş için Resulüllah'a (s.a.v.) eziyet etmek hususunda hiçbir engel kalmamıştı.

Resulüllah (s.a.v) bu hususta şöyle buyuruyor: "Ebu Tâlib hayatta olduğu müddetçe Kureyş Bana eziyet edemiyordu."

İmam Sâdık (a.s) şöyle buyuruyor:

"Ebu Tâlib küfrü âşikâr kıldı, imanı ise gizledi. Ebu Tâlib vefat edince Allah-u Teâlâ Peygamber'ine Mekke'de Kendisini himaye edecek birinin kalmadığını ve bu yüzden hicret etmesinin gerektiğini vahyetti. Böylece Resulüllah (s.a.v.) Medine'ye doğru hicret etti."

Ebu Tâlib vefat edince Emir'el-mü'minin Ali (a.s) Peygamberin (s.a.v.) yanına gelip babasının vefatını bildirdi. Resulüllah (s.a.v) bu haberi duyunca çok üzüldü ve Hz. Ali'ye (a.s) şöyle buyurdu: "Git onun gusül ve kefenleme işlemlerini yap ve bir tabutun içine koyduğun zaman Bana haber ver."

Hz. Ali (a.s) denilenleri yerine getirdikten sonra Peygambere (s.a.v) haber verdi.

Resulüllah (s.a.v) Ebu Tâlib'in cenazesinin yanına vardığında keder ve üzüntü içinde şöyle buyurdu: "Ey Amca! Seninle akrabalık ilişkim vardı, Allah tarafından mükâfatlandırılacaksın. Beni çocukken terbiye ettin. Büyüdüğümde Bana yardımcı oldun."

Daha sonra da halka dönerek şöyle buyurdu: "Allah'a and olsun amcama öyle bir şefaatte bulunacağım ki, ins ve cin topluluğu şaşıracaktır."

Daha sonra Hz. Ali (a.s) babasının mateminde şöyle dedi: "Ey Ebu Tâlib, ey sığınanların sığınağı, ey rahmet yağmuru, ey karanlıkların nuru, gerçekten de senin yokluğun, gayretli ve büyük insanları perişan etti. Sen Peygamber'e iyi bir amca idin." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Ali eserinden)