Kur’an-ı Kerim ve Resulullah’ın (s.a.v.) peygamberliğinin delilleri.....

Kureyş halkı, Hz. Resulullah’ı (s.a.v.), peygamberliğe seçilmeden önce “Muhammedü’l-Emin” diye çağırıyor ve değerli eşyalarını O’na emanet ediyorlardı

<Kur’an-ı Kerim ve Resulullah’ın (s.a.v.) peygamberliğinin delilleri.....

Kureyş halkı, Hz. Resulullah'ı (s.a.v.), peygamberliğe seçilmeden önce "Muhammedü'l-Emin" diye çağırıyor ve değerli eşyalarını O'na emanet ediyorlardı.

Kâbe'nin binasını yenilerken, Haceru'l-Esved'i yerine yerleştirme konusunda dört kabile arasında ihtilaf çıktı, sonunda bu işi emin ve tertemiz bir kişi olan Kureyş'in azizinin, yani Hz. Muhammed'in (s.a.v.) yapmasına karar verdiler.
 
Ortamın Çirkinliklerinden Uzak Oluşu

Hz. Resul-i Ek-rem (s.a.v.) putperestlik, kumar, kızları diri diri gömme, murdar ve kan yeme, zulüm ve haksızlığın hâkim olduğu bir ortamda yetişmişti. Buna rağmen o kesinlikle bu akidevî ve ahlakî çirkinliklere bulaşmayan yüce bir kişiydi.

Davetin İçeriği

Hz. Resulûllah'ın (s.a.v.) davetinin içeriğine baktığımızda, O Hazretin halkı; bulunduğu ortamda yaygın olan şeyin tam aksine davet ettiğini görmekteyiz.

Onlar putperesttiler, O ise tevhide davet etti; onlar kıyameti inkâr ediyorlardı, O ise kıyamete imanı İslam'ın şartı saydı.

Onlar kızları diri diri gömüyor ve kız çocuğuna hiç değer vermiyorlardı. O ise kadını insanî değerlere kavuşturdu. Onlar faiz yiyor ve servet biriktiriyorlardı, O ise faiz yemekten ve servet biriktirmekten insanları alıkoydu.

O dönemde yaygın bir şekilde kumar oynanıyor ve şarap içiliyordu, O ise bunları şeytanî şeyler sayarak bunlardan sakınmayı farz bildi.

Davet Vesileleri

Hz. Resul-i Ekrem (s.a.v.), davetini yaymak için tamamen insanî ve ahlakî yöntemlerden yaralanıyordu.

O Hazret hiçbir zaman düşmanın suyunu kesmek, suyu zehirlemek ve ağaçları kesmek gibi vesilelerden yararlanmadı.

Aksine kadınlara, çocuklara ve yaşlılara zarar vermemeyi, ağaçları kesmemeyi ve düşmana hücceti tamamlamadan savaşa başlamamayı tavsiye ediyordu.

"Amaç, aracı meşru kılar" şeklindeki Makyavelist mantıktan nefret ederdi.

Örneğin, Hayber Savaşı'nda, Yahudilerden birinin, düşmanı dize getirmek için suyu zehirleme önerisini kabul etmedi. O'nun hayatı, düşmana karşı saygın davranışlarla doludur.

Davetini Kabul Edenlerin Kişilik ve Özellikleri

Hz. Resulûllah'a (s.a.v.) iman edenlerin ruhiyât, düşünce ve davranışlarına bakılacak olursa, O'nun sözlerinin doğruluğu anlaşılır.

Açıktır ki, bir insanın daveti, toplumun seçkin kişileri üzerinde etkili olursa, bu onun doğru ve hak üzere olduğunu gösterir.

Fakat eğer etrafını dünyaperest kişiler sararsa, bu da onun davasının zayıflığını ortaya koyar.

Hz. Resulullah'a (s.a.v.) gerçek iman edenler arasında, tarihin, ahlakî özelliklerine, takva, zâhidlik, cihad, fedakârlık, temizlik ve dürüstlüklerine tanıklık ettiği Emir'l-mü'minin Ali (a.s.), Câfer b. Ebi Tâlib, Selman, Ebuzer, Bilal, Mus'ab, Mikdad ve Ammâr'ı görmekteyiz.

Ortamda Olumlu Bir Etki Bırakmak ve Büyük ve Yüce bir Medeniyetin Temelini Atmak

Hz. Resul-i Ekrem (s.a.v.) yirmi üç yıl boyunca, Arap Yarımadası'nın durumunu tamamen değiştirdi. O Hazret, yağmacı insanlardan emin kişiler, putperest kişilerden kültürlü ve dirençli mü'minler yetiştirerek, sadece kendi ortamında yüce bir medeniyet yaratmakla kalmayıp eşsiz İslam medeniyetini diğer bölgelere de yaydı.

Sadr-ı İslam Müslümanlarından Câfer b. Ebi Tâlib (a.s.), bu noktanın üzerinde durarak Habeş kralının sorusunu şöyle cevapladı:

"Ey kral! Allah Teâlâ bize, bizi putperestlik ve kumar oynamaktan alıkoyup namaz kılmayı, zekat vermeyi, adaletli olmayı, iyilik yapmayı ve akrabalara yardım etmeyi emreden, bizi fahşâ ve kötülükten men eden bir peygamber gönderdi." 

Önceki Peygamberlerin Onaylaması

Peygamberlik iddiasını ispatlamanın yollarından birisi de, önceki peygamberin onaylamasıdır.

Çünkü önceki peygamberin peygamberliğinin kesin delillerle ispatlandığını kabul etmemiz durumunda, onun buyruğu, kendisinden sonraki peygamberin de peygamberliğini ispatlayan kesin bir delil sayılabilir.

Kur'an-ı Kerim'in bazı ayetlerinde, kitap ehlinin, Resulullah'ı (s.a.v.) kendi çocukları gibi tanıdıkları, yani O'nun peygamberliğinin belirtilerinin kendi kitaplarında açıklandığı geçer. Hz. Resul-i Ekrem (s.a.v.) bu iddiada bulununca, kimse O'nu inkâr etmedi; nitekim Kur'an şöyle buyuruyor:

"Kendilerine kitap verdiklerimiz (Yahudiler ve Hıristiyanlar), O'nu kendi oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar ama yine de onlardan bir grup bile bile gerçeği gizlerler." 

Hz. Resulullah (s.a.v.), Hz. İsa'nın (a.s.) kendisini müjdeleyerek, "Ben, size, benden sonra ismi Ahmet olan bir peygamberin gelişini müjdeliyorum" dediğini hatırlattı.

"Benden sonra gelerek, Ahmet adında bir elçiyi müjdeleyici olarak (geldim)."
 
Ehl-i Kitap, her ne kadar gerçeği söylemekten çekindiyseler de, bu iddiayı yalanlamadılar.

Ayrıca, İncil'in asırlar boyu tahrife uğramasına rağmen, Yuhanna İncili'nde (14, 15 ve 16. bölümlerde) Hz. İsa'nın "Faraklit=Övülmüş=Muhammed" isminde bir kişinin geleceğini müjdelediğini hatırlatmakta da yarar var. Araştırmacılar bu kitaba müracaat edebilirler.

Daha önce de değindiğimiz gibi, Hz. Resul-i Ekrem'in (s.a.v.) mucizeleri sadece Kur'an-ı Kerim'le sınırlı değildi.

O Hazret, bazen çeşitli münasebetlerle halkı ikna etmek için mucizeler gösteriyordu.

Şunu hemen hatırlatalım: Esasen, aklî bir muhasebe, Hz. Resulullah'ın (s.a.v.) hayatında Kur'an-ı Kerim'den başka mucizelerin de varlığını ispatlamaktadır.

Hz. Resulullah (s.a.v.), Hz. Musa'nın (a.s.) dokuz mucizesi ve Hz. İsa'nın ise beş mucizesi olduğunu bildiriyor. 

Bu durumda, kendisinin önceki peygamberlerden üstün ve onların sonuncusu olduğunu bildiren Hz. Resulullah'ın (s.a.v.), kendisinden önceki peygamberlerin bu kadar çeşitli mucizelere sahip olduğunu bildirdiği halde, kendisinin sadece bir mucizeye sahip olduğu söylenebilir mi?

Halkın, önceki peygamberler o kadar mucizeler gösterdikleri halde, Hz. Resul-i Ekrem'den (s.a.v.) çeşitli mucizeler göstermesini istemedikleri ve O'nun sadece bir mucize göstermesiyle yetindikleri kabul edilebilir mi?

Ayrıca, Kur'an-ı Kerim, Hz. Resulullah (s.a.v.) için çeşitli mucizeler saymıştır, bu mucizeler şöyledir:

a- Ayın İkiye Bölünmesi: Müşrikler, iman etmek için Hz. Resulûllah'ın (s.a.v.) işaretiyle ayın ikiye bölünmesini şart koştuklarında O, Hazret yüce Allah'ın izniyle bu mucizeyi gösterdi:

"(Kıyamet) Saat(i) yaklaştı, ay ayrıldı. Bir mucize görseler, hemen yüz çevirirler ve süregelen bir büyüdür derler." 

Ayetin son bölümü, maksadın, kıyamet gününde ayın yarılması olmadığını; aksine, bu olayın Hz. Resulûllah'ın (s.a.v.) dönemine ait olduğunu apaçık ortaya koymaktadır.

b- Mi'rac: Hz. Resul-i Ekrem (s.a.v.) bir gecede Mekke'deki Mescidu'l-Haram'dan Filistin'deki Mescidu'l-Aksâ'ya ve oradan da ulvi âleme gitti. O kadar kısa zaman içerisinde böyle büyük bir hareket, Hz. Resulûllah'ın (s.a.v.) Kur'an-ı Kerim'de nakledilen mucizelerinden biridir. Allah'ın gücü ise, tabii etkenlerin, elçisinin ulvi âleme yükselmesine engel olmasından yücedir. 

c- Kitap Ehliyle Mübahale: Hz. Resulûllah (s.a.v.), hak üzere olduğunu ispatlamak için bir grup kitap ehlini mübahale yapmaya davet ederek, "Gelin kendimiz, çocuklarımız ve kadınlarımızla mübahale edelim; Allah'ın lanetini yalancıların üzerine dileyelim" dedi.

Şüphesiz mübahale iki taraftan birinin yok olmasına neden olur fakat Hazret mübahale yapmaya hazır olduğunu bildirdi.

Kitap ehli Hz. Resulûllah'ın (s.a.v.) bu kararlılık ve direncini ve mübahale meydanına en azizlerini getirdiğini görünce gerileyerek, Hz. Resul-i Ekrem'in (s.a.v.) şartlarını kabul ettiler. 

Gaybdan haber verme konusunda da daha önce Hz. İsa'nın (a.s.) gaybdan haber verdiğini söyledik. 

Hz. Resulullah (s.a.v.) de vahiy yoluyla gaybdan haber veriyordu; Rumların İranlılara zaferi ve Mekke'nin fethi bu cümledendir.

Bunlar Kur'an-ı Kerim'de zikredilen mucizelerdir. Bunların dışında tarihçiler ve muhaddisler, Resulullah (s.a.v.) hakkında, tümü mütevatir olan mucizeler rivayet etmişlerdir." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Cafer eserinden)