KORUNMASI GEREKEN BEŞ MUKADDES VARLIK I.....

         Vedâ Hutbesi, tarihî mesajında, muhtevasına korunması gereken ‘beş mukaddes varlık’ almıştır. Bu beş mukaddes varlığın her türlü zâhir-bâtın tecavüzden korunması, aslında dünya barışının ve iki cihan saadetinin teminatıdır. Resul-i Ekrem (s.a.v.), bu hitabesinde, esasen İslam hukukunun temel gayesini de vurgulamıştır. Zira, hak ve hürriyetler ve mukaddes mefhumlar, hukukla korunur. Tabiî; hu­kukun koruyuculuğu yanında, vicdanî, ahlakî ve imanî müeyyide­lerin de muhafızlığı esastır.

<KORUNMASI GEREKEN BEŞ MUKADDES VARLIK I.....

Korunması gereken beş mukaddes varlık şunlardır: Can, mal, namus, din ve akıl. Bu varlıkların emniyeti, insanın ve insanlığın emniyet ve selametidir.

Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.), Vedâ Hutbesi’ndeki şu ifadele­riyle, beş mukaddes varlığın üçüne aynı anda işaret etmiştir: “Bu gününüz nasıl mukaddes bir gün, bu ayınız nasıl mukaddes bir ay, bu şehriniz nasıl mukaddes bir şehir ise, biliniz ki, canlarınız, mal­larınız, ırzlarınız da, ta Allah’ın huzuruna çıkıncaya kadar bu mu­kaddes gün, bu mukaddes ay, bu mukaddes şehir gibi yekdiğerinize karşı mukaddestir. Bunlara tecavüz haramdır.”

Şimdi, İslam’ın teminat (güvence) altına aldığı mukaddesleri in­celeyelim:

1. Can emniyeti:

Cenab-ı Hakk’ın “Hayy” ism-i şerifinin tecellisiyle insana bah­şedilen hayat, onun en mukaddes varlıklarından biridir. Zaten bü­tün hayatî faaliyetler, yaratılış gayesindeki çalışmalar ancak can emniyetinin sağlanmasıyla yerine getirilebilir. Allah’ın verdiği canı, ancak O alır. Meşrû gerekçe gözetilmeden hiçbir cana kıyıl­maz. Kur’an-ı Kerim, insan hayatına verdiği önemi şöyle vurgular:

“Kim, bir can karşılığı yahut yeryüzünde bir fesat çıkarmasın­dan dolayı olmaksızın bir canı öldürürse, sanki bütün insanlığı kat­letmiş gibi olur. Kim de, bir nefsi ihya ederse sanki bütün insanlığı ihya etmiş olur.” (Mâide, 32)

İslam’da, şirk ve küfürden sonra en büyük günah haksız yere bir cana kıymaktır.

Bir insanı kasten ve haksız yere öldürenler, Allah indinde büyük vebal altında kalır, cehenneme sürüklenirler:

“Kim bir mü’mini kasten öldürürse cezası, içinde temelli kalaca­ğı cehennemdir. Allah, ona gazap etmiş, lanetlemiş ve büyük azap hazırlamıştır.” (Nîsâ, 93)

Bir cana haksız yere kıymanın, İslam hukukuna göre dünyevî cezası da mevcuttur. ‘Kısas’ hükmü, bunu ifade eder.

Can, ancak kendisinden daha değerli bir şey uğruna feda edilebi­lir. Bu ise, Allah yolunda cihad yahut i’lâ-yi kelimetullahtır: “İnananlardan, özürsüz olarak yerlerinde oturanlar ile mal ve canlarıyla Allah yolunda cihad edenler birbirine eşit değildir. Al­lah mal ve canlarıyla cihad edenleri, mertebece, oturanlardan üstün kılmıştır.” (Nîsâ, 95)

Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.), can emniyetine büyük önem vermiş, birbirine kılıç çeken iki mü’minin ikisinin de azaba çarptı­rılacaklarını beyan etmiştir. Ölen de, öldüren de suçludur. Ölen de suçludur; zira, fırsat bulsaydı kardeşini o öldürecekti.

İslam, insan hayatına büyük önem vermiş, onu Allah’ın binası olarak vasfetmiştir. Bu sebeple İslam’a göre, “Bir masum hayatı ve kanı, bütün insanlık için dahi olsa feda edilmez” düsturu esas olmuştur. Kur’an-ı Kerim, herhangi bir kimseye işlemediği suçtan dolayı eza-cefa edilmesini men eder:

“Mü’min erkek ve kadınlara işlemedikleri ve yapmadıkları bir suç­tan dolayı eziyet edip işkence eyleyenler, hem bir bühtan suçu işlemiş ve hem de çok açık bir günah yükünü yüklenmiş olurlar.” (Ahzab, 58)

 

Prof.Dr. Haydar BAŞ   Rahmetenli'l-alemin cilt 2 Kitabı sayfa : 495 /512

Yazıyı hazırlayan: Gökhan Demir

 

Devam edecek