Müslümanların, Medine’de sarsılmaz bir İslam binasını yükselttiklerini gören müşrik ve münafıkların telaşı, gün geçtikçe artıyordu. Geniş çaplı savaşlarda mü’minleri yenmek de artık mümkün olmuyordu. Resulullah’ın gücünü zayıflatmanın en uygun yolu, onar-yirmişer kişilik gruplar hâlinde Müslümanları merkezden uzak bölgelere çekip baskınlar yaparak imha etmekti.
26-05-2021Kutlu Nebi’ye heyetler gönderip kabilelerini irşad için mürebbiler isteyeceklerdi. O’nun aslî vazifesi, tebliğ ve irşad olması hasebiyle, göndermemezlik yapamazdı. Böylece, yola çıkan mürşid heyeti, gece baskınları ile kolayca yok edilebilecekti. Fakat bâtıl taraftarların, her zaman unutageldikleri bir hakikat vardı: “Allah, mü’minlerin canlarını ve mallarını cennet karşılığında satın almıştır.”
Hicret’in dördüncü yılı. Adal ve Kâre kabileleri Resulullahtan irşad heyeti istiyordu. Asım b. Sabit’in riyasetinde on kişilik bir heyetle yola çıktılar. Başlarına gelecek şeylerden habersiz olarak yollarına devam ettiler. Nihayet Mekke ile Usfan arasında Raci adı verilen tenha bir bölgeye gelmişlerdi ki, iki yüz kişilik müşrik çetesinin baskınına mâruz kaldılar.
Mürşid isteyenlerle, bölgenin sakinleri olan Hüzeyl kabilesi anlaşmışlar; Müslümanları yakalayıp Mekke müşriklerine satacaklardı. Asım b. Sabit, arkadaşlarına hemen dağın yamacına sığınmalarını söyledi.“Teslim olursanız sizi öldürmeyeceğiz” diyorlardı câniler. Asım; “Ben, bir kafirin sözüne güvenip de aşağıya inmem” dedi. Rabbine yönelerek; “İlahi, durumumuzu Resul’üne haber ver, selamımızı ilet” diyerek niyazda bulunduktan sonra kâfirlerle çarpışmaya karar verdi.
Kıyasıya bir mücadele başladı. Neticede Hubeyb ve Zeyd b. Desinne dışındakiler şehid düştü. Hubeyb ve Zeyd ise, kafirlerin sözüne aldanıp teslim olmuşlardı. Zâlimler, bu iki Müslümanı Mekkelilere sattılar. Hubeyb, Hârisoğullarına satıldı. Zira, o, Bedir günü Hâris’i öldürmüştü. Buna karşılık olarak idam edilecekti. Etek tıraşı olmak için bir ustura istedi, verdiler. Bu esnada, Hâris’in kızlarından birinin küçük çocuğu, Hubeyb’in yanına koştu. Kucağına oturuverdi. Çocuk, bütün herşeyi altüst etmişti. İdam edilecek bir düşmanın kucağına oturmuştu. Herkes manzarayı uzaktan seyrediyordu. Heyecan doruktaydı. Çocuğun annesi feryad ediyordu. Fakat henüz Müslümanları tanıyamamıştı. Bilmiyordu ki Müslüman, değil bir çocuğu, masum bir insanı hatta bir hayvanı bile haksız yere incitmez, zulmetmez, öldürmez. Ancak müşrik kadın, kendi kafa yapısı ile düşünüyor, Hz.Hamza’nın ciğerini yiyecek kadar vahşileşen müşrik kadınların mantığıyla değerlendiriyordu:
Hubeyb ustura ile çocuğun boynunu uçuracak diye kalbi ağzından fırlayacaktı kadının. Hubeyb, kadına dönerek; “Onu öldüreceğimden korktun? Haksız yere bir masumu öldürmek, ihanet etmek biz Müslümanların özelliklerinden değildir” der. Çocuğu okşar,annesine teslim eder. İdam yerine getirildiğinde Hubeyb, namaz kılmak için izin ister. İki rekât namaz kılar. “Korktu demeyecek olsaydınız, şüphesiz daha fazla kılardım” der. Bir ağaca asarlar; şehid olur.
Zeyd b. Desinne ise Ebu Süfyan’ın elindedir. “Hayatının bağışlanması karşılığında Muhammed’in öldürülmesini ister misin?” diye sorar. Zeyd’in cevabı, balyoz gibi kafalarına iner: “Canım O’na feda olsun! Değil şurada öldürülmesi, ayağına bir dikenin batmasına bile razı olmam.” Bu cevap karşısında Ebu Süfyan; “Muhammed kadar, arkadaşları tarafından bu derece sevilen biri yoktur” demekten kendini alamaz. Bu itiraf; mü’minlerin, kendilerine Hakk’ı tanıtan ve Hakk’a götüren önderlerine itimat, muhabbet ve teslimiyetin ölçüsünü işaret etmesi açısından dikkat çekicidir.
Devam edecek