Kerbela’da şehadet şerbetini içen canlar -1-

Artık savaş tüm şiddeti ile yaşanmaya başlamıştı. İmam Hüseyin (a.s.) bu şuurla savaşıyor ve askerlerine cesaret veriyordu

<Kerbela’da şehadet şerbetini içen canlar -1-

Artık savaş tüm şiddeti ile yaşanmaya başlamıştı. İmam Hüseyin (a.s.) bu şuurla savaşıyor ve askerlerine cesaret veriyordu. Ashabı onun yanına geliyor, son defa kendisini selamlıyor ve ondan aldıkları izinle birkaç dakika içinde kanlara boyanarak şehadet şerbetini içiyorlardı.

Ama başta kendisi olmak üzere kimsede üzüntü veya korku eseri kalmamıştı. Herkes, en mutlu sona kanını, canını feda ederek kavuştuğunun farkındaydı.

"Selam olsun sana ey Resulüllah (s.a.v.)'in torunu" diyerek son kez selam veriyor, savaş meydanına girmek için izin istiyorlardı.

İmam Hüseyin (a.s.), "Sana da selam olsun, biz de senin arkandan geliyoruz" şeklinde izin veriyordu.

Ve her izin verdiğinin ardından şu ayeti okuyordu: "Onlardan bazıları Allah ile yaptıkları ahide (Allah'ın yolunda şehit olmaya) sadakat gösterdiler, onlardan bazıları da beklemektedirler ve onlar ahidlerini hiçbir şeyle değiştirmediler." 

Nafi b. Hilal İmam (a.s.)'ın ölüme giderken takındığı hâli şöyle aktarmıştır:

"Ben, Hüseyin b. Ali (a.s.)'a hayret ediyordum. Çünkü şehadeti yaklaştıkça ve işi zorlaştıkça yüzü daha da parlıyordu.

Aynen özlediğine kavuşması yakın olan bir insan gibiydi. Hatta son dakikalarında ezelî ve ebedî lanetlik onun mukaddes başını bedeninden ayırırken, Hüseyin b. Ali (a.s.)'ın yanına gittim. Hüseyin (a.s.)'ın yüzünün o nuru ve parıltısı beni öylesine kendimden geçirdi ki, öldüğünü unutmuştum."

İmam (a.s.) bu moral ve şecaatle sabahtan ikindi vaktine kadar ashabının yanında yer aldı. Her şehit düşeni kendisi çadırların yanına getiriyor, onlara dualar ediyordu. Yakınlarına teselli veriyordu.

Böyle bir manzarada ashabının ve yakınlarının gözleri önünde birer birer kanlara boyanmasına rağmen ondaki dirayet, kudret ve iradede zerre bir eksilme olmamıştır.

Bu manzarayı gören İbn-i Sa'd, onunla savaşmaktan çekinen askerlerine cesaret vermek için şöyle bağırıyordu: "Anneniz yasınıza otursun! Kiminle karşılaştığınızı biliyor musunuz? Bu Arab'ı katledenin oğludur."

Ve yine bağırıyordu: "Bu Ebu Tâlib oğlu Ali'nin oğludur. Allah'a yemin ederim ki, babasının ruhu bunun omuzları arasındadır."

Şimdi onu müdafaa eden ashabına bakalım…

Hürr bin Yezid er-Riyahî'nin şehit edilişi

Hürr, Habib şehit edildikten sonra Züheyr ile birlikte düşmana saldırdı. Hürr'ün atını yaraladılar ve atından düştü. Kırktan fazla düşman askerini öldürdükten sonra, düşmanın yoğun saldırısı karşısında dayanamayarak yere yığıldı.

Eyyub b. Mişrahü'l-Hayvanî der ki:

"Vallahi, Hürr b. Yezid'in atını karnından bir okla ben vurmuştum. Biraz sonra at titredi, sarsıldı ve yüzünün üzerine kapandı. Hürr atın üzerinden bir arslan gibi yere saçıldı. Kılıcı elinde idi. "Beni mi korkutacaksın? Ben Hürr b. Yezid im! Arslanlar topluluğunun en cesaretlisiyim!" diyordu.

Ben onun kadar korkusuz, telaşsız hiçbir kimse görmedim."

İmam Hüseyin (a.s.)'ın askerleri onu can vermek üzere iken, kendi çadırları yanına aldılar. İmam (a.s.) can vermekte olan Hürr'ün bedeninin yanına gelip kana boyanmış bedenini görünce defalarca söylediği sözü bir defa daha tekrarladı:

"Bunlar peygamberler ve peygamberlerin evlatlarını öldüren katiller gibidirler."
Daha sonra Hürr'ün başı ucunda oturarak onun baş ve yüzündeki kan ve toprakları temizleyerek şöyle buyurdu: "Annenin adını koyduğu gibi gerçekten de hürsün sen; hem bu dünyada, hem de ahirette."

Ali bin Hürr'ün şehadeti

Rivayet edilir ki, Hürr'ün Ali isminde bir oğlu vardı. Çok cesurdu. Bu olayları görünce Urve adındaki bir köleyle atlarına su vermek bahanesi ile düşman safları arasından çıktılar. Hz. Hüseyin (a.s.)'ın tarafına geçtiler. İsimlerini söylediler. Meydana atıldı. Çarpışıp vuruştu. Şehitlik saadetine kavuştu.

Urve'nin şehadeti

Ali bin Hürr'ün şehadetinden sonra vefakâr Urve, efendilerine bahadırlık nişaneleri göstererek ve hürriyet mertebesini kazanmak için ortaya çıktı. O da şecaatler gösterdi. Şehitlik rütbesine erdi.

Müslim bin Avsece'nin şehadeti

Müslim bin Avsece, bedeni kanla boyanmış bir hâlde yere düşüp en son nefeslerini aldığı bir anda İmam Hüseyin (a.s.) Habib-i Mezahir'le birlikte onun başucuna gelip yanına oturarak, "Ya Müslim! Allah sana rahmet etsin" deyip, şu ayeti okudu:

"Onlardan bazıları kendi ahidlerine amel ettiler, bazıları da beklemektedirler ve onlar  ahidlerini hiçbir şeyle değiştirmediler."

Bu sırada Habib bin Mezahir, Müslim'e şöyle dedi: "Ya Müslim! Senin ölümün bana çok ağır gelir ama sana müjde veriyorum ki, az sonra cennete gideceksin."
Müslim de ona cevap olarak, "Allah seni hayırla mükafatlandırsın" dedi.

Habib sözüne şöyle devam etti: "Eğer senden sonra hemen savaş meydanına gitmeyeceğimi bilseydim, mutlaka vasiyetini yerine getirirdim."

Müslim çok zayıf bir sesle, İmam Hüseyin (a.s.)'ı işaret ederek şöyle dedi: "Sana vasiyetim onu savunarak ölmendir."

Habib cevaben şöyle dedi: "Allah'a and olsun ki, senin bu vasiyetini yerine getireceğim."

Bu konuşma sırasında Müslim b. Avsece, canını Allah'a teslim ederek yüce ruhuyla diğer İslam şehitlerinin kervanına katıldı." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Hüseyin eserinden)