Kadere uyanlara saadetler olsun.....

Allah'a ve kaderine iman besleyen zât, bütün işlerini O’na ısmarlar. Hiçbir işinde O'na ortak koşmak aklına gelmez

<Kadere uyanlara saadetler olsun.....

Allah'a ve kaderine iman besleyen zât, bütün işlerini O'na ısmarlar. Hiçbir işinde O'na ortak koşmak aklına gelmez.

Şirk koşma. Halkı Hakk'a ortak etme. Mevlâ'ya gitmene halk perde olmasın. Söylediğim şeyleri yapmak, her iman sahibinin vazifesidir.

Söylediklerimizi varlığına sindirene âfetler dokunmaz. Bütün hâlinde selâmet üzere olur. Mücerred (taklidi, soyut) imandan, hakikî iman hâline geçer.

Sonra velayet, bedeliyet hâli gelir. Daha sonra gaybiyet âlemi başlar. Bunlardan sonra, kutbiyet hâli çıkar. Bu, yâni kutbiyet, hâllerin sonu sayılır. Allah bu hâle gelen kulu ile övünür. Cin tayfasına, insanlara ve meleklerine onu gösterir. Ruhlar âlemine de onu tanıtır. Kendine yaklaştırır. Halkın emrini ona verir.

Bu işlerin bir temeli, bir de başlangıcı olur. Başta Allah'a ve peygambere iman sonra her ikisini de dille tasdik etmek gelir.

Bu işin temeli İslâm dinine girmekle başlar, sonra kalbi imanla doldurmakla olgunluk yolunu alır. Allah'ın kitabında bulunanlarla amel gerek. Peygamberin (s.a.a.v) çizdiği yolu izlemek icab eder. Daha sonrası, kalbe tevhid nurunu yerleştirip ihlâs sahibi olmaktır. Bunlar, imanın kemâl devresi sonunda başlar.

İman sahibi amelini ve işini görmeyi bir yana bırakır. Hak varlığını perdeleyen her şeyden habersiz durur. İşler görülür; fakat o, bunların yapılmasından haberli değildir.

O zât, nefsi ile daima cihad eder. Bütün yaratılmışları Hakk'a sığınmış olarak görür. Hak yoluna koyulmayan da O'ndan ayrı değildir. Ancak, O'nun rahmet nazarına erebilmek için emrettiği yolda çalışmak lâzımdır.

Cenâb-ı Hak şöyle buyurur: "O kimseler ki, uğrumuzda cihad ederler, muhakkak onlara hidayet yollarımızı açarız." (Ankebut/69).

Bütün eşyaya karşı istiğna duyunuz. Cebrine boyun eğiniz. O, su arkını kader eli ile çevirir. İman sahipleri O'nun kaderine boyun eğerlerse, kudret âlemine erdirir.

Kadere uyanlara saadetler olsun. Kadere uyup kudret sahibinin işini seyre dalan ne hoştur. Kaderle iş tutan, onunla yürüyen, onun nimetlerine küfretmeyen ne kadar mübarektir.

Kudret sahibinin en büyük nimetini gösteren, kullara sonsuz rahmetidir. O rahmete ermek için yapılacak tek iş O'na yakın olmaktır. Bütün halkın varlığını bir yana itip O'nun varlığına gidebilmektir.

Kulun kalbi, Hakk'a vasıl olduktan sonra, halkın zenginliğini neyler? Hakk'a yakın olduktan sonra halkın yakınlığı ona ne yapar? Hak Teâlâ iç varlığından ona mülk verdikten sonra, halkın yönelttiği geçici mülkü ne eder?

Yeter ki, insan iman sahibi olsun. Böyle olduktan sonra ona denir ki: "Bugün mülkümüzde eminsin." (Yusuf/54)

O iman sahibi kutub olur; mülkün idaresi kendisine verilir. Mısır ülkesinin sahibi, Yusuf (a.s) peygambere itimat ettikten sonra, bütün mülkünü ona verdi. Ne kadar mülkü varsa hepsini ona teslim etti. Sonra ona şöyle dedi: "Hazinelerimi ve her şeyi sana bıraktım".

Kalp, bir mutemed şeydir. Fakat her zaman değil. Onun mutemed olduğunu Mevlâ görürse kulların kalbini, ona teslim eder. Bütün kalpler bir yönden idare edilir. O da kutbun kalbidir. Asıl mutemed kalbe kutublar sahib olabilir. Kutub hâlini bulduktan sonra, o dem ona şu hitap gelir: "İşte kalpler, onlarda arzu ettiğini yap. Onlar benim hazinelerimdir; gereğini yerine getir"

Kutub olan büyük zat için dünya ve âhiret yüce ülkeler olur. O yüce insan, Allah yolcularının uğrağı sayılır. Buna ermek herkes için sevindirici iştir. Fakat ona kolay erilmez. Bilgi sahibi olmak gerekir. Bilgi ile amel lâzımdır. Zahirde öğrenilen İslâmî bilgilerin hepsini yerine getirmek lüzumlu sayılır.

Battal ve Allah'a kulluk etmekten yana tembel olan kimselerle oturmayınız; onlara uymayınız. Onlara uymak, sizi içinden çıkılmaz felâketlere sürükler.

Peygamber (S.A.) efendimiz şöyle buyuruyorlar: "Bir kul, Allah'a kulluğu eksik kılarsa, Allah ona belâ verir. Kalbini kederle doldurur."

Eline geçmeyecek şeyi aramak en büyük belâdır. İbâdeti eksik eden, geçim sıkıntısı çeker. Evinden eziyetler çeker. Kazancı azalır, çocukları isyan eder. Hanımından nefret duygusu görür. Hangi tarafa yönelse ayağı tökezler. Bunların hepsi, az kulluk etmenin sonucudur. Onun ibâdetini bir yana atıp dünyalık işlerle uğraşmasının neticesidir. O'na kulluk eden herhalde rahat yaşar.

Allahü Teâlâ şöyle buyurur: "İman edip şükür yolunu tutarsanız, Allah size niçin azâb eylesin" (Nisa/147).

Allahü Teâlâ kaza ve kader hükmünün icrasında serbesttir. Her türlü tasarrufunda ona karışan olamaz. Yaptığından ötürü hiç kimse, O'na çıkış yapmaya güçlü ve yetkili değildir. Geçmişe dayanarak, kaderin gereği böyledir diye, Hakk'ı ithama hiç kimse kalkışamaz." (Abdülkadir Geylani Hazretleri Fethur'r Rabbani eserinden) H: Akın Aydın