Kader başa geldiği zaman gönderene kafa tutma.....

Kader başa geldiği zaman gönderene kafa tutmak, inancı öldürür; Tevhit nurunu söndürür; tevekkül ve ihlâsı yok eder.

<Kader başa geldiği zaman gönderene kafa tutma.....

"Allah'ım, Sana hakkıyla hamd edemem, çaresizim; bu halim Sana malûm. İstiyorum ki: Sana en güzel, en iyi hamdi yapan var ya! Hani ona esma ve sıfatın özünü açmıştın, işte onun hakkı için Sana yalvarıyorum. Tecellinin inceliğini ona göstermiştin. O da, Seni kemâline lâyık olarak bilmişti… İşte onun hürmetine Senden diliyorum.
 
Bu ilhamı, ona sen vermiştin, Ona hamdı, Sen ilham etmiştin. Başkası bu tecelliye erememişti. O, tek olarak zuhur ettiği gün, Zatını tezahür ettiriyordu. Senin varlığını ilân ediyordu, beyan ediyordu. İşte bu büyük insanın hakkı için istiyorum. Ona salât eyle; bizden bol bol selâm eyle. Bu salât ve selâm onun şanına lâyık olsun. Bu saygı duygumuzu, Onun enfes varlığına ilet, Allah'ım.
 
Allah'ım, salât ve selam'ın şümulünü arttır. His ve mana duvarlarını aşırt. Alemlerin, emir ve halk kısmına da kavuştur. Hatta bu salât ve selâmdan faydalanmayan ne bir peygamber kalsın ne de bir melek… Salih kullar da bundan faydalansın.
 
Hamdımız Sana, salât ve selâmımız onlara olsun. Bunu bize Sen nasip ettin. Büyük fazlındır; anlıyoruz, biliyoruz; işte yolundayız.
 
Kader başa geldiği zaman gönderene kafa tutmak, inancı öldürür; Tevhit nurunu söndürür; tevekkül ve ihlâsı yok eder.
 
İman sahibinin kalbi, niçin ve neden oldu, gibi sözleri bilmez. Belki 'şundan veya bundan oldu', gibi yersiz lâfları da dile getirmez. Bildiği tek şey vardır, oda: 'Baş üstüne, hoş geldi; safalar getirdi' diye karşılamaktır.
 
Nefis, tümüyle muhalefet safında durur. Durmadan niza çıkarır; daima karışıklık ister. Onun ıslahını dileyen, cihat ehli olsun. Ta şerrinden emin oluncaya kadar.
 
O nefis, şer içinde şerdir. Onunla cihat edersen emin olabilirsin. Neticede göreceksin ki, hayır içinde hayır oluyor. Cihat devam ettiği müddetçe onu her iyiliğe uyar bulursun. İbadetleri hoşlukla yapmaya koyulur ve bu uyarlık mükâfatı olarak şu İlâhî hitap ona gelir:
 
"Ey mutmein olmuş nefis, Rabbine dön. O, senden razı; sen de O'ndan hoşnut olarak…» (Fecr/27, 28, 29)
 
Bu cihat sonunda, nefse itimat caiz olur. Çünkü şerli yönü ıslah olmuştur. Nefsi halkın eline bırakma… Ta ki, manevi pederi İbrahim'e (a s.) nispeti yerinde olsun…
 

 
O ki, nefsi bir yana atmıştı ve herkesten ayrı tutmuştu. Şahsî hevesini söndürmüştü. Boşlukta uçuyordu. Bütün varlığı ile sakindi. Her şey onu ateşten korumaya geliyordu. Ama onun bunlara aldırış ettiği yoktu. Allah'tan başka kimseden talebi yoktu.
 
Onun hâlimi bilmesi, bana yeter, diyordu. Çünkü tam teslim olmuştu. Hakkı ile tevekkül etmiş, Rabbin zatına sığınmıştı. İşte bu sığınmadır ki.
 
"Biz ateşe: İbrahim'e yakıcı olma, serin ve selâmet üzere ol dedik." (Enbiya/69) mealinde gelen İlâhî fermanın inzaline sebep oldu.
 
Sabırlı kullara, Allah'ın bu dünyada hesapsız yardımı olur. Ahirette ise sayısız nimetleri… Şu Âyet-i Kerime sözümüze şahittir: "Sabırlı kulların mükâfatı bol ve hesapsız verilir." (Zümer 10)
 
Sabırlı kulların bu âlemde çektiği cefa, onun gözünden kaçmaz. Siz, bir an olsun O'nun uğruna sabır yolunu tutun; yıllarca ecrini alırsınız. Zaten ömür boyunca 'kahraman' lakabıyla gezen, onu, bir anlık cesaret sonunda almıştır.
 
"Allah sabırlı kişilerle olur". (Bakara 153). Bu oluş, maddî bir terim değildir, manevîdir. Sabırlıyı Allah zafere ulaştırır, yardımını bol eder.
 
Siz sabra devam ettikçe her an yardımcınız O olur. Yeter ki, O'na bağlanmayı ve O'nun varlığına sığınmayı bilesiniz. O'nunla sabredin, O'nunla ayık olun; gaflet uykusundan uyanın." (Abdülkadir Geylani (k.s) Hazretleri İlahi Armağan eserinden) H: Akın Aydın