Devam eden
Bir seyahat esnasında ashab acıkmış, yemek hazırlamağa karar vermişlerdi. Bunun üzerine ashab, yapılacak işi taksim etmişler, Resul-i Ekrem’e, yakacak tedariki düşmüştü. Ashab, Hz. Peygamber’in yerine bu işi de görmek istemişler, Resul-i Ekrem, “Hayır, Benim sizden bir farkım yoktur. Kendisini dostlarından ayıran insanı, Allah sevmez” demişti.
23-03-2022Bir milletin kalkınması için millî bütünlüğün ve millî beraberliğin de gerçekleşmesi gerekir. Birlik ve beraberlik de karşılıklı sevgi ve kardeşlik üzerine kurulur. Kardeşliğin, kendisine iman etmekle ve üzerinde anlaşmakla tamamlandığı bir akideye bağlı olması gerekli olduğuna göre; her biri bir fikre veya biri diğerine muhalif bir akideye inanan iki şahıs arasındaki kardeşlik hayal ve vehimden ibarettir. Hele; fikir veya akide, sahibini pratik hayatta muayyen bir yola sevk eden türden olursa… Resulûllah (s.a.v.), ashabının gönülden birleştiği kardeşlik esasını, Allah katından getirdiği İslam akidesi üzerine kurdu.
Resulûllah (s.a.v.), Mekke’den Medine’ye hicret ettiklerinde Allah’ın emriyle kardeşlik müessesesini kurdu. Her bir Muhacir’i Ensar’dan birisine kardeş yaptı. Bu kardeşliği, soydan gelen kardeşlikten üstün tuttu. Müslümanlar, Mekke’den hicret ettikleri zaman Ensar, Muhacirler için münakaşa ediyorlardı. Herkes yeni gelen Muhacir için, “Ben kendi evime götüreceğim” diyordu. Öyle oldu ki, Muhacirler, kur’a ile Ensar’ın evlerinde misafir ediliyorlardı. İşte Resulûllah’ın mü’minlere verdiği bu şuur sayesinde büyük problemlerden çoğu halledilmişti.
Milletler ve kabileler, birbirlerine karşı iftihar etmek değil, birbirlerini tanıyıp, kaynaşmak için yaratılmışlardı. Bütün milletler, Allah nezdinde eşittir. Birbirlerine üstünlük ancak takva iledir. Bu konuda Cenab-ı Hak şöyle buyurmuştur: “Ey insanlar! Biz, sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Sizi sırf birbirinizle tanışasınız diye büyük büyük cemiyetlere, küçük küçük kabilelere ayırdık. Şüphesiz ki, sizin, Allah nezdinde en şerefliniz, takvaca en ileri olanınızdır.” (Hucûrât, 13)
Günümüzde hâlâ Birleşik Amerika’daki beyazlarla Kızılderililerin ve siyahların arasındaki ayrılıkları düşününce, Resulûllah’ın Vedâ Hutbesi’nde buyurduğu eşitlik ve kardeşlik mesajının hikmeti daha iyi anlaşılacaktır.
Bir dava lideri, bir yanlışı kaldırıyor, fakat onu hemen tatbike koyuyor, hem de kendi kabilesinden başlayarak… Öncülerin söz ve fiille nasıl örnek olacaklarının en güzel numunesini gösteriyor. Çifte standart uygulayarak, haksızlığa sebep olmuyor.
Vedâ Hutbesi’nde, insanların ubûdiyet (kulluk) şartları içinde eşitliği vurgulanmaktadır. Herkes kuldur. Allah indinde eşittir. Üstün olan, takvası yüksek olandır. Resul-i Ekrem’in bu husustaki vahye dayalı mübarek sözleri her devirde ulaşılamayacak üstünlüktedir:
“Ey mü’minler! Sözümü iyi dinleyin, iyi anlayın! Muhakkak ki, Rabbiniz birdir. Hepiniz Âdem’densiniz, Âdem de topraktandır. Hiç kimsenin başkaları üzerinde üstünlüğü yoktur. Şeref ve üstünlük ancak faziletledir. Müslüman Müslüman’ın kardeşidir. Bütün Müslümanlar kardeştir. Eşit hakka mâliktir. Din kardeşinize ait herhangi bir şeye, bir hakka tecavüz etmek, gönül rızası olmadıkça başkası için helal olmaz. Haksızlık yapmayın. Haksızlığa da boyun eğmeyin. Ahalinin haklarını gasbetmeyin. Sakın Benden sonra kâfirlerin yaptığı gibi, birbirinizle boğuşmayın.”
Yine Resulûllah (s.a.v.) Efendimiz, insanların eşitliğini şöyle beyan eder:
“Ne Arab’ın Acem’e, ne Acem’in Arab’a, ne kırmızının siyaha, ne de siyahın kırmızıya takva (yani Allah’tan korkup O’nun emirlerine imtisal ve nehiylerinden kaçınma fazileti) dışında asla üstünlüğü yoktur.” Dikkat edilirse; bütün insanların kardeşliği, Rablerinin birliğine, sonra da babalarının bir oluşuna bağlanıyor. Bütün insanların topraktan yaratılmasının vurgulanması ise eşitliğin en güzel gerekçesidir. Şeref ve üstünlük ise fazilet ve takva iledir. Böylece kan kardeşliği yanında ikinci bir köklü kardeşlik ortaya çıkıyor ki, bu da, iman ve İslam kardeşliğidir. Bu kardeşlik daha köklü, daha birleştiricidir. Ancak, bu husus genel kardeşliği ve insanlar arasındaki hakları ve eşitliği engellemez.
Nitekim, İslam’da sömürünün yasak edilmesi, hayat standardı eşitliğinin emredilmesi, eşitlik konusunda verilen önemi göstermektedir.
Prof.Dr. Haydar BAŞ Rahmetenli'l-alemin cilt 2 Kitabı sayfa : 515 /519
Yazıyı hazırlayan: Gökhan Demir