İSLÂM’IN İLK DÖNEMLERİNDEKİ İTİRAZLAR VIII.....

Dünden devam eden

  f) Müşriklerin Azap İstemeleri ve Kur'ân-ı Kerîm'in Cevabı

İSLÂM’IN İLK DÖNEMLERİNDEKİ İTİRAZLAR VIII.....
Mimar Gökhan Demir

İSLÂM’IN İLK DÖNEMLERİNDEKİ İTİRAZLAR VIII.....

Müşrikler sapıklıkta o derece ileri gitmişlerdi ki; inatları yüzünden azap istemeye dahi kalkışmışlardı. Hâlbuki Resûlullah (sav) onlar için bir hidayet ve esenlik elçisi olarak gönderilmişti. Onların azap isteme konusundaki sabırsızlıkları ve inatları başta Bedir olmak üzere Müslümanlarla yaptıkları birçok savaşta, Allah'ın vadettiği azabın dünyadaki yansıması olarak kısa sürede üzerlerine indi. Bu gerçek Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle vurgulanır:

"Hani ( o kâfirler ) bir zaman da: `Ey Allah'ım! Eğer bu Kitap senin katından gelmiş bir gerçekse; üzerimize gökten taş yağdır yahut bize elem verici bir azap getir' demişlerdi.

Hâlbuki sen onların içerisinde iken Allah, onlara azap edecek değildir. Ve onlar mağfiret dilerlerken de Allah onlara azap edici değildir." (Enfal: 32-33)

Ve Bedir'de müşriklerin uğradıkları hezimet tam bir azap sahnesi idi. Nitekim müşrikler alay ettikleri ve Allah'ın vaad ettiği azabı tatmışlardı. Savaştan sonra müslümanlar müşriklerin ölülerini bir kuyuya topladılar.  (M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, c:IX, s:165; Buhâri c: V, s: 8).

Resûlullah (sav) onlara şöyle seslendi:

"Biz Rabbimizin bize vaad ettiğini gerçek bulduk, siz de Rabbinizin size vadettiğini gerçek buldunuz mu?" (Araf: 44)

Bu azap daha büyük çapta Mekke'nin yerle bir olması şeklinde de tezahür edebilirdi. Fakat böyle olmaması, Resûlullahın onların arasında bulunmasından ve belki iman ederler diye; "Allah'ım, kavmime hidayet et çünkü onlar bilmiyorlar" şeklinde dua etmesinden kaynaklanıyordu. (Bkz. Prof. Dr. Haydar Baş, a.g.e. c: I, s: 198)

"Azabı acele istiyorlar. Eğer muayyen bir müddet (takdir) edilmiş olmasaydı, onlara azap gelirdi. Elbette onlara azap birdenbire, hiç beklemedikleri bir zamanda gelecektir. Azabı acele istiyorlar, şüphesiz cehennem kâfirleri kuşatacaktır." (Ankebut: 53-54)

"Allah insanları zulümleriyle cezalandırmış olsaydı, yeryüzünde hiç bir canlı yaratık bırakmazdı. Fakat Allah, onları belirtilmiş bir süreye kadar erteliyor." (Fatır: 45)

"Eğer biz bundan ( Kur'ân'dan ) önce onları bir azapla helak etseydik muhakkak ki şöyle diyeceklerdi: Ya Rabbi! Bize bir elçi gönderseydin de, şu aşağılığa ve rüsvaylığa düşmeden önce ayetlerine uysaydık!" (Taha: 134)

"... Biz, bir peygamber göndermedikçe (kimseye) azap edecek değiliz." (İsra: 15)

"De ki: Kim sapıklıkta ise, çok merhametli olan Allah ona mühlet versin! Nihayet kendilerine vaad olunan şeyi -ya azabı (müminler karşısında yenilgiyi) veya kıyameti gördükleri zaman, mevki ve makamı daha kötü ve askeri daha zayıf olanın kim olduğunu öğreneceklerdir." (Meryem:75)

 

g) Müşriklerin Kibir ve Hasetleri Yüzünden Kur'ân-ı Kerim'i Hz. Muhammed (sav)'e Lâyık Görmemeleri

Müşrikler Peygamberimizi küçümsüyor ve Kur'an'ın O'na inmesine tahammül edemiyorlardı. İçlerindeki haset ateşi onların İslâm'ı kabul etmelerine de mani oluyordu. Bu husus Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle ifade edilmektedir:

"Ve dediler ki: Bu Kur'ân, iki şehirden bir büyük adama indirilse olmaz mıydı? Rabbinin rahmetini onlar mı taksim ediyorlar? Onların dünya hayatındaki geçimlerini aralarında biz taksim ettik. Ve bir kısmını diğerlerine derecelerle üstün kıldık..." (Zuhruf:31-32)

Elbette ki; üstünlüğün ölçüsü ne mal zenginliği ne de hatırı sayılır olmaktır. Allah katında üstünlük ancak takvaca olan üstünlüktür:

"O gün ne mal fayda verir, ne de evlat. Ancak Allah'a kalb-i selim (temiz kalp) ile gelenler (o günde fayda bulur)."( Şuara: 88-89)

" ... Allah indinde en üstün olanınız, Allah'tan en çok korkanınızdır…” (Hucurat: 13)

 

Devam edecek