İSLAM MEDENİYETİNDE KADININ YERİ.....

  Prof. Dr. Haydar Baş Hocamızın, 'Veda Hutbesinde İnsan Hakları' eserinde kadının İslam medeniyetindeki yeri hususunda şu bilgilere yer veriliyor: "Kadın her şeyden önce mükellef bir insandır. Yaradılış gayesi Allah'a kulluktur. Yetkisi, sorumluluğu, hakkı, hürriyeti, şerefi, yüceliği, hizmet ve vazifeleri hep bu temel gaye çerçevesinde düşünülmelidir. 

İSLAM MEDENİYETİNDE KADININ YERİ.....
Mimar Gökhan Demir

İSLAM MEDENİYETİNDE KADININ YERİ.....

Kadın da erkek gibi kulluk yolunda ilahî adalete tâbidir. Nisa Suresi'nin 121. âyetinde, "Erkek ve kadın kim mümin olarak salih amellerden işlerse, işte böyle kimseler cennete girerler ve onlara zerre kadar zulmedilmez" buyurulmaktadır.

Mümin Suresi'nin 4. âyetinde ise, "Kim bir kötülük yaparsa ancak onun kadar ceza görür. Kadın ve erkek kim inanarak yararlı iş yaparsa işte onlar cennete girerler, orada hesapsız rızıklanırlar" buyurulur.

Kadın mânevî mertebelere ulaşmaya aday bir varlıktır. Kadının her şeyden önce 'saliha' olması, kendisinde aranılacak en önemli vasıftır. Muhammed bin Ka'b El-Kurzi, "Allah-u Teala'nın, 'Rabbimiz bize dünyada hasene ver' âyetindeki hasene'den kastedilen saliha (iyi) kadındır" der.

Resûl-i Ekrem de bir hadis-i şerifinde, "Sizler şükreden kalbe, zikreden lisana ve ahiret hususunda sözlere yardımcı olacak saliha bir kadına sahip olmaya çalışın" buyurmuştur. (Tirmizi).

Kadının saliha olması da, kullukta yüce mertebelere varmasının vesilesidir. Nitekim İslâm tarihinde Hakk'a yakın nice örnek kadınların var olduğu bir gerçektir. 

Kadının mülkiyet ve tasarruf hakkı vardır. Kadın müstakil olarak mülk sahibi olur ve mülkünde dilediği gibi tasarruf edebilir. Malını dilerse elinde tutar, satar veya bağışlayabilir.

Kadın evlenirken, bağımsız olarak tercihini kullanır. Evlenecek çiftlerin birbirlerini görmeleri, meşru şartlarda konuşmaları ve sonra evlenmeye karar vermeleri fıtrî haklarındandır. Kimse bu hakkı sınırlandıramaz ve kadını istemediği bir istikamete zorlayamaz. Bu bakımdan nikah merasiminde, "aldım, kabul ettim" gibi hüküm ifade eden, kesinlik arz eden sözlerle kararını beyan eder.

Kadın bir ana, insanı yetiştiren muallime olması sebebiyle de ayrı bir yere ve şerefe sahiptir. Kadın, insanlığın temel çekirdeğini oluşturan ailenin de muallimesidir. İnsanlığa yön veren insanlar hep o aileden ve özellikle o kadının elinden çıkacaktır. Düzgün bir aile ortamından uzakta ve bilhassa anne şefkatinden mahrum yetişen insanların ileriki hayatlarında büyük ruhsal problemler yaşadıkları bir hakikattir.

İslâm'da kadın onuru zedelenmeyecek bir biçimde çalışma hakkına sahiptir. Ancak çalışmakla mükellef tutulmamıştır. Çünkü kadının geçimini, temin etmek gibi bir mükellefiyeti yoktur. Onun geçimi bekarsa babasının, evliyse kocasının veya oğlunun üzerinedir. Bu maişetin helalinden olması da şarttır. Böylece kadının iktisadî hayatı teminat altına alınmıştır.

Ancak farklı şartların olduğu durumlar olabilir. Kadının kimsesi olmayabilir veya kendi özgür tercihiyle çalışmayı seçer. Bu durumda iffetini, namus ve şerefini koruyabileceği bir ortamda çalışma hayatına girmesi esastır. Bu ortamı sağlamak da yükümlü kurumların görevidir. Kadının yerine getireceği meslek de önemlidir. Ona çöpçülük, temizlikçilik gibi onurunu kıracak işler verilemez. Yüceliğine ve şerefine yakışır meslekler yaptırılabilir. İdarecilik, emirlik vs gibi. Hz. Ömer (ra) devrinde kadınlar müfettişlik görevlerini ifade etmişlerdir. İşte İslâm, kadının bu şartlar çerçevesinde çalışma hayatına girmesini uygun görür ki, bu da Allah'ın kadına verdiği değerin bir ifadesidir."