‘İrfan sahibi olmaya bak’

Uzun emelli olmanın şomluğu (uğursuzluğu) odur ki: Seni, Allah'a isyana ve O'nun emrine muhalif hareket etmeye iter

<‘İrfan sahibi olmaya bak’

TÜRK-AZ HABER / DİNİ

Uzun emelli olmanın şomluğu (uğursuzluğu) odur ki: Seni, Allah'a isyana ve O'nun emrine muhalif hareket etmeye iter.

Ümitlerini her ne zaman kırarsan hayır gelir; ona yapış. Kurtuluş, felah istiyorsan, emelini kısalt ve hayrı görünce de yapış, bırakma.

Kader hangi şeyi getirirse onu almak, azına çoğuna bakmadan razı olmak iyidir. Ki, şeriatın da buna uygun şekilde bir emir vermiş olması elzemdir.

İslâm dininin hoşnut olduğu bir işte, nefse, hayvanî arzulara, hevese ve şeytana yer yoktur. Bu sözle nefsin tamamen yok olacağını kast etmiyorum. Nefis ve diğer hayvanî arzular baki kalır.

Ancak kula bu uğurda yardım gelir; nefsini ve diğer iyi olmayan duyguları yener. Çünkü içimizde peygamberlerden sonra masum olan kimse yoktur.

Hak Teâlâ'dan yardım gören kimsenin nefsi, hak isteklere uyar olur. Tabiat ateşi söner. Şeytanı hapse atılır, eline bir şey verilmez. Ve o kulu kandırmak için çevresinde gezemez.

Tevekkülün asıl mânası odur ki, sebeplere vukuf olmamalı...

Yâni işlerde sebebin sözü geçmesin... Tevhidin de hakikî manası odur ki, iyilik ve kötülükte Hakk'ın kudretinden gayri kimsenin sözü geçmeye...

Sen ki, nefis, boş arzu ve bir sürü yersiz âdetle dolusun ne tevhidden haberin olur ne de tevekkülden...

Önce acılık, sonra tatlı... Kırılmak... Sonra cebir, sonra ölüm, daha sonra sonsuz hayat... Önce zillet, sonra izzet; önce fakirlik, sonra zenginlik... Tam bir yokluk, sonra icat...

Şu hâlde sana bir şey yok. Ancak saydıklarımız bitince olagelen bu hâllere sabırla karşı koyarsan Hak'tan istediğin her dilek yerine gelir. Aksi hâlde senin için bir şey olmaz.

Hangi şey ki, seni Hak'tan ayrı kılar, o senin için şomdur. İsterse namaz ve oruç nevinden olsun...

Ancak farz ve sünnet bundan hariç... Farz olan orucu yerine getirdikten sonra, nafile olarak kalbinde huzur olmadan, aç ve susuz kalarak oruç tutarsan, sana fayda sağlamaz.

Hakk'ı daim kendine yakın bilmeden ve O'nunla hoş hâl bulmadan, O'nun sohbetinde kendini toparlamadan her işin boş olur: Perdelere, halka, nefsine ve harama köle olursun.

İrfan sahibi olmaya bak. Marifet âlemine geçen insan, Hakk'ın yakınlık bayrağı altında bulunur; ilmi ve sırrı, O'nun kaza ve kaderinde deveran eyler. Güçsüz durumda kendi hareketi olmadan işleri çevrilir, hareketi olmadan hareket ettirilir. Kendi isteği olmadan sükûna erdirilir. Hulâsa o kul, haklarında: "Biz onları sağa ve sola çeviririz." (Kehf, 18/18)

Buyrulan zümreye dâhil olur. O kullarda bir acizlik olunca, hemen hareket kudreti verilir. Hareket kudretle olur. Güçsüzlük anında teslim olmak ve sessiz durmak icap eder; Hakk'ın kudreti o zaman yetişir.

Varlığın varsa hareket edersin; yoksa sükûna gömülür beklersin. Beklemen de olmaz. Hükümde hareket vardır; bilgide ise sessizlik...

Nefsi, hevâyı, tabiatı, bütün halkı bırakırsan, özün sıhhat bulur.

Senin kârına ve zararına malik olmayan halka bağlanma. Rabb'inden başkası sana nasip veremez. Sonuna kadar O'nun hizmetinde kal. O'na itaat et.

Yasaklarını sakın yapma, Hak'tan gayrisi kalmasın; böylelikle halkın en zengini hâline gelirsin. Ve herkesten aziz, Âdem Peygamber gibi olursun.

Her şeye emir verilir, sana secde ederler. Bu, halkın ötesinde bir iştir. Avam halkın buna aklı ermez; bu iş onların aklının ötesindedir. Avamın aklı ermediği gibi havastan da çoğunun aklı ermez. Bu hâl Âdem'deki varlığın bir zerresi olup onun tüm varlığından bir parçadır." (Abdülkadir Geylani Hazretleri Fethu'r Rabbani eserinden)