’İnsanoğlunun kalbi bir fotoğraf makinesine benzer’

İnsanoğlunun kalbi bir fotoğraf makinesine benzer. Devamlı surette suretleri, tabiatı, evreni, hadiseleri, olayları, kişileri, nebatatı, hayvanları hepsini çekiyor

<’İnsanoğlunun kalbi bir fotoğraf makinesine benzer’

TÜRK-AZ HABER / İMAN VE İNSAN

İnsanoğlunun kalbi bir fotoğraf makinesine benzer. Devamlı surette suretleri, tabiatı, evreni, hadiseleri, olayları, kişileri, nebatatı, hayvanları hepsini çekiyor.

Onu ilgilendirsin veya ilgilendirmesin. Gördüğü her şeyi, işittiği her şeyi onun kalbine yerleşiyor, gidiyor.

Eğer kalbinize yerleşenler, Allah'tan daha fazla yer işgal ediyorsa, namaza durduğun zaman da orası banyo odası oluyor. Eskiden fotoğrafçılar giderdi, banyo ederdi filmleri. Ne çıkardı önüne? Fotoğraf makinesinde çektikleri çıkardı.

Öyle değil mi? Sen şimdi günlük hayatta ne çekiyorsun, buraya koyuyorsun namaz banyo odası giriyorsun hepsi onlar.

Demek ki; gözle, kulakla namazın dışında Allah'la biz çok fazla iştigal edeceğiz, O'nunla alışverişimizi fazla yapacağız ki, kalp onunla beraber dolsun.

Banyo odası mesabesindeki namaza durduğumuz zaman da biz, Allah'tan başkasını hatırlamayalım.

E! Şimdi sen, namazın dışında hiç onu hatırladığın yok ki. Öyle değil mi? Bunun nedeni bu.

Bunu peki nasıl öyle yaparız? İşte /Zikrullah zikran kesiyra." Ayetindeki nükte "Beni çok zikredin"deki asıl mana namazın dışında, içinde, yürürken, otururken, kalkarken, uyurken, uykuya geçerken Allah'ı zikretmendir her zaman…

Zikirden müstağni bir zaman yok. Yani, her zaman her halinde Allah'ı zikredebilirsin.

O hallerinde Allah'ı zikrettin mi ne olmuş oluyor?

Kalbin sahibine orasını saray yapmış oluyorsun. Allah da oraya tecellisiyle şeref veriyor. Bu sefer onun dışında bir şey düşünmüyorsun.

"Ama Hocam dünya işleri var." Doğrudur, aklınla onu hallet. Gönlüne sevgiyle onu yerleştirme. Değil mi?

"Bu işi nasıl yapacağız?"

Dünya servetini cebine koy. Kalbini, Allah'a ayır. Değil mi? Dünyayı cebimize koyacağız. Allah'ı da gönlümüze koyacağız, kalbimize koyacağız.

Bu şekildeki bir hayat o zaman bizi hangi anda olursa olsun kalpten Allah'a bir pencere açılır. Allah'a açılan pencerede istesen de onu unutamazsın.

Gaflet hali yoktur. Olmaz. Kavga ederken, sohbet ederken, çocuklarınla konuşurken, ne bilim uyumaya giderken hatta uyurken hep o kalp, Allah'la beraberdir.

Çünkü sen o sınıra geldin, o pencereyi açtın, o perde açıldı. Allah'la dost oldun. Asıl bize düşen kul olarak vazife de budur.

Şimdi sen buraya geldin "Allahu ekber" dedin. Allah'ı unutur musun? İçinde ve dışında sen, zahirde ve batında Allah'la berabersin. Onun için kul bu mücadelenin içerisine girecek.

"A! Efendim ben bunu başaramam."

Öyle bir şey yok. Eğer o başarılamamış bir şey olmuş olsa, Allah bunu kulundan istemez. Öyle değil mi? İstediğine göre kul bunu yapabilecek iktidarda yaratıldı.

Milyonlarca insan bunu icra ediyor. Hayatına geçiriyor. İfa ediyor. Demek yapılıyor.

"Ama efendim o benden daha kabiliyetli."

Hayır, bu işin kabiliyeti yok. Her insan bu konuda müsavidir. Bazen şanslı kullar olur. Çok fazla emek çekmeden bir anda vasılı ilallah olur. Onlar nadirdir. Allah zaten onların halinden seni sorgulamıyor. Anlatabildim mi?

Ne diyor sana:  "Beni zikret Ben de seni zikredeyim."

Bu kadar iş basit. Bu her insanın elde edebileceği bir makamdır, bir rütbedir. Bir mevkidir. Hiç kimse bunda tereddüt etmesin. Bazı böyle beynamaz özürleri vardır. Namaz kılmaz, bir sürü bahane çıkartır. Onların kafasına takılıp da, adam sende ne lüzumu vardır, dersen, o zaman yaya kalırsın.  Bilmem anlatabiliyor muyum? (Prof. Dr. Haydar Baş Ramazan sohbetlerinden)