İNSAN-I KÂMİL ÜNİVERSİTESİ: SUFFA III …..

Dünden devam eden

  Kutlu Nebi’nin gözbebeği mesabesindeki bu insanlardan, sadece biri ya­ralı olarak kurtulabilmişti.

<İNSAN-I KÂMİL ÜNİVERSİTESİ: SUFFA III …..

Efendimiz, minbere çıkarak bu elîm hadiseyi haber verdi. Bu hadiseye üzüldüğü kadar hiçbir şeye üzülmemişti. Otuz veya kırk gün, sabah namazlarının son rekâtlarında rükûdan kalkınca kabi­lelerin isimlerini de sayarak beddua etti. Ashab-ı Kiram “amin” dediler. Pek kısa bir müddet sonra nice felaketler, bu yakarışların kabulüne işaret ediyordu. (Buharî, Cihad, 9, III, 204; Ahmed b. Hanbel, III, 270; Müslim, İmare, 147, 677)

Bugün Mısır’dan Şam’a; Yemen’den Kıbrıs’a; Halep’ten İstan­bul’a uzanan bölgelerde bulunan sahabe kabirlerinin çoğu irşad ve tebliğ için çevreye yayılan Suffa ehline aittir. Asr-ı Saadet’ten bir mânâ ve ruh ile insanların bağrında yer etmişlerdir. Bu kutlu in­sanları bağrına basan memleket halkı için kıyamet günü onlar, bir önder ve nur olarak mahşere kaldırılır. (Tirmizî, Menakıb, 59, 3865, V, 697)

Onlar örnek insanlardır. Hakk’a bağlılık, onları dünyanın süsüne gönül kaptırmaktan alıkoydu. Hakimlere, âriflere örnek oldukları gibi, dünya metaından sıyrılıp kendilerini Allah yoluna vakfeden­lere de örnek oldular... Ticaret veya başka bir meşguliyet, onları Allah’ı zikirden alıkoyamadı. Dünyadan kaybettiklerine üzülme­diler, ahiret için kazandıklarına da güvenip şımarmadılar. Onla­rın huzurları, Ma’bud’ları ile birlikte oldukları zamandır. Onların üzüntüleri ise, vakitlerinden ve evradlarından kaçırdıkları fırsatlar sebebiyledir. (el-İsfehanî, Hilye, I, 337, 338)

Görünen şu ki; Suffa, bir ilim meclisi olmanın yanında, aşk ve irfan ocağı özelliğini de taşıyordu. Öğrenilen şeyler, onların haya­tında pratiğe aktarılıyor, müşahhas hâle dönüşüyordu.

Onlar, ilimlerini amellerle ortaya koyuyor, amellerini ihlas ve samimiyetle kuvvetlendiriyorlardı. Böylece iman, İslam ve ihsan noktasında ümmete örnek oluyorlardı.

Ashab-ı Suffa hazerâtı, kimsesiz, evsiz-barksız ve yoksul kişi­ler olduklarından bazen Hz. Peygamber (s.a.v.) beşer-onar kişilik gruplar hâlinde hane-i saadetlerinde doyurur, bazen de onlardan aç olanları yedirmeleri için hâli-vakti iyi olanlara emir buyururlardı. Ayrıca hurmalık sahiplerine, hasad mevsiminde, hurmaları topla­dıkları zaman hurmaların sadakalarını Ehl-i Suffa için salkım hâ­linde getirip mescide asmalarını emrederdi. Konuyla ilgili olarak Hz. Bera şunları anlatmaktadır:

“Biz hurma sahipleri idik. Herkes hurmasının çokluk veya az­lığına göre Suffa Ashabı’na getirirdi. Mescide asardı. Suffalıların da yiyeceği olmazdı. Herhangi biri mescide geldiği zaman asılı salkımın altına gelir, değneğiyle vururdu. Yaş ve kuru hurma dü­şer, bunları yerdi. Hayırda gönlü olmayan bazı kimseler, hurmanın adi ve ezilmiş salkımını getirip asarlardı. Allah; “Ey iman edenler! Kazandıklarınızın ve yerden sizin için çıkardığım nimetlerin iyi­lerinden infak ediniz. Kendinizin göz yummadan alamayacağınız fena şeyleri vermeye yeltenmeyiniz. Biliniz ki Allah (her şeyden) mustağnidir ve hem de övülmüş olandır” (Bakara, 267) ayetini indirdi. Bu aye­tin inişinden sonradır ki, herkes yanında bulunanın en iyisinden getiriyordu.” (Tirmizî, Tefsir, 2/2987; İbn Arabî, Ahkam, I, 234)

Hz. Peygamber (s.a.v.), kendisine gelen hediyeleri bile Suffa As­habı’yla paylaşıyor, onların ihtiyaçlarını gidermek için özel çaba sarfediyordu. Nitekim bir gün Hz. Fatıma validemiz, un öğütmek için değirmen çekmesi sebebiyle elleri şişmişti. Hz. Ali Efendimiz­le beraber, Resulûllah’a gelerek bir köleyi kendilerine vermesi için ricada bulundular. Kutlu Nebi, kızının bu teklifine; “Vallahi size hizmetçi veremem. Zira, Ben, daha Suffa ehlini çağırıp da karın­larına sokacak bir dürüm, onları geçindirecek bir şey bulamadım. Esirleri satıp, bedelleri ile Ehl-i Suffa’yı doyurmayı, geçindirmeyi düşünüyorum” cevabını verir.

 

 

Prof.Dr. Haydar BAŞ   Rahmeten li’l-Alemin cilt 1 Kitabı sayfa : 383 /392

Yazıyı hazırlayan: Gökhan Demir

 

Devam edecek