İNSAN-I KÂMİL ÜNİVERSİTESİ: SUFFA II …..

Dünden devam eden

    Zira, Suffa ehlinin, kemiyet ve keyfiyet noktasında durumla­rını en iyi bilen o idi. Adeta onu öğrenci başkanı olarak görüyoruz. (el-İsbehanî, Hilye, I, 376) Aynı zamanda Muaz b. Cebel de iaşenin pay edilip dağıtılmasın­da yardımcı vazifesi görür. (Samhudî, Vefa, I, 458)

<İNSAN-I KÂMİL ÜNİVERSİTESİ: SUFFA II …..

Suffa talebelerinin sayısı ise, zaman zaman değişmekle beraber, 400’ü bulduğu olmuştur.

Ebu Hureyre’nin riyasetindeki Suffa Mektebi’nde şu simalara rastlanır: Büyük İslam hukukçusu İbn Mes’ud, Resulûllah’ın mü­ezzini Bilal-i Habeşî, çile abidesi Ebuzer Gifarî, cenazesini melek­lerin yıkadığı Hanzale, Irak Fatihi Sa’d b. Ebi Vakkas, Peygamberin (s.a.v.) sünnetine tâbi olmak konusunda örnek şahsiyet Abdullah b. Ömer ve daha niceleri... Süheyb-i Rûmî, Ebu Ubeyde b. Cer­rah, Osman b. Ma’zun, Huzeyfetü’l-Yemanî, Ebu Eyyüb el-Ensarî, Ebu’d-Derda, Abdullah b. Ummi Mektum, Abdullah b. Amr, Ebu Said el-Hudrî, Ebu Lübabe, Utbe b. Gazvan, Ükkaşe b. Mihsan... Klasik İslam biyografilerini süsleyen daha yüzlerce öğrenci.

Hz. Peygamberin, hayatın her alanındaki tatbikatları idare ve teşkilatçılık açısından da oldukça dikkat çeker. Farz ibadetlerde iki mü’min biraraya gelirse birinin imam olması ve böylece cemaat oluşturulması nebevî bir emirdir. Hatta cemaatle kılınan namaz feyz, bereket ve sevab bakımından ferdî olandan kat kat üstün tu­tulmuştur. Diğer yandan Allah Resulü, herhangi bir yolculuğa çı­karken bile mü’minlerin bir rehber ve imam tayin etmelerini em­reder. Tebliğ için olsun, cihad için olsun, uzak yerlere gönderdiği hiçbir grup yoktur ki başlarında bir emir, bir itaat mercii bulunma­sın. Böylece o, ibadet hayatından sosyal hayatın her cephesine dek bir nizam, düzen, hiyerarşi ve itaat anlayışı getirmiştir. Nitekim öğ­rencilerin meselelerine çare bulmada “talebe başkanı” olarak Ebu Hureyre’nin gayretleri az olmamıştır.

Suffa Ashabı, Allah Resulü’nden dinin tamamını öğrenme im­kânına kavuşuyor, öğrendiklerini yaşıyordu. ‘Cibril Hadisi’nde zikredilen “İman, İslam ve İhsan” üçlüsü, onlarda müşahhas hâle geliyordu. Suffa, bir ilim yuvası olmanın yanında, bir aşk ve tak­va ocağı olma özelliğini hep muhafaza ediyordu. Hatta Kur’an-ı Kerim, bu öğrencileri yâd ederken bilhassa takva ve aşk yönlerine dikkat çeker:

“Rablerinin cemalini dileyerek sabah-akşam O’na yakaranları sakın kovma.” (En’âm, 52) “Cemâlini dileyerek sabah-akşam Rablerine yal­varanlarla beraber nefsini tut, candan sabret. Gözlerin dünya haya­tının süsünü arzulayarak onlardan başka yana sapmasın. Ve de kal­bini zikrimizden alıkoyup nefsinin arzusuna uyan, işi hep aşırılık olan kişiye itaat etme.” (Kehf, 28)

Hz. Peygamberin “öğrenci evi”nde kalan bu kutlu talebeler, ilim ve irfan ocağında eğitim görmekle beraber, Arap Yarımadası’nın her köşesine Peygamberin mesajını taşıyan muallim ve mürşid va­zifesi de görüyorlardı. Hamdi Yazır Hoca’nın ifadesi ile; “Bunlar, medrese-i risaletin Allah yoluna vakf-ı nefs etmiş talebesi idiler. Buna binaen idi ki, İslam âleminde medreseler, hep cami-i şerifle­rin etrafında yapılır ve medrese-nişîn talebe-i ulum’dan da Ashab-ı Suffa’nın mesleğine süluk beklenir idi: İlim tahsili, ibadet, din uğ­runda bir nevi meşakkate tahammül ile muhafaza-i iffet, neşr-i dine hizmet, icabında cihad…” (Hak Dini Kur’an Dili, II, 940)

Aralarında seçilen bazıları, ihtiyaç duyulan yerlere gönderiliyor­du. Nitekim bir keresinde 70 kişilik güzide Suffa grubu, Amiroğul­ları’na gönderilmişti. Bu seçkin topluluk, Ma’une suyunun başına varınca orada konakladılar. Müşrikler etraflarını kuşattılar. Bazıla­rını göğüsten mızrakladılar. Bu esnada, şehid olacaklarını anlayan sahabiler şu niyazda bulundular: “İlahi! Resulü’ne durumumuzu haber verecek Sen’den başkasını bulamıyoruz. Ya Rab, selamımızı O’na ilet. Resulü’nün vasıtasıyla yakınlarımıza haber ver ki, biz Rabbimize kavuştuk. Rabbimiz bizden râzı, biz de O’ndan râzı ol­duk.” Cebrail (a.s.) da durumu Efendimize (s.a.v.) arzetti. (Buharî, Megazî, 28, V. 43-44; Cihad 9, III, 204; İbn Sa’d, II, 514)

 

Prof.Dr. Haydar BAŞ   Rahmeten li’l-Alemin cilt 1 Kitabı sayfa : 383 /392

Yazıyı hazırlayan: Gökhan Demir

 

Devam edecek