Dünden devam eden
Zira, Suffa ehlinin, kemiyet ve keyfiyet noktasında durumlarını en iyi bilen o idi. Adeta onu öğrenci başkanı olarak görüyoruz. (el-İsbehanî, Hilye, I, 376) Aynı zamanda Muaz b. Cebel de iaşenin pay edilip dağıtılmasında yardımcı vazifesi görür. (Samhudî, Vefa, I, 458)
10-11-2021Suffa talebelerinin sayısı ise, zaman zaman değişmekle beraber, 400’ü bulduğu olmuştur.
Ebu Hureyre’nin riyasetindeki Suffa Mektebi’nde şu simalara rastlanır: Büyük İslam hukukçusu İbn Mes’ud, Resulûllah’ın müezzini Bilal-i Habeşî, çile abidesi Ebuzer Gifarî, cenazesini meleklerin yıkadığı Hanzale, Irak Fatihi Sa’d b. Ebi Vakkas, Peygamberin (s.a.v.) sünnetine tâbi olmak konusunda örnek şahsiyet Abdullah b. Ömer ve daha niceleri... Süheyb-i Rûmî, Ebu Ubeyde b. Cerrah, Osman b. Ma’zun, Huzeyfetü’l-Yemanî, Ebu Eyyüb el-Ensarî, Ebu’d-Derda, Abdullah b. Ummi Mektum, Abdullah b. Amr, Ebu Said el-Hudrî, Ebu Lübabe, Utbe b. Gazvan, Ükkaşe b. Mihsan... Klasik İslam biyografilerini süsleyen daha yüzlerce öğrenci.
Hz. Peygamberin, hayatın her alanındaki tatbikatları idare ve teşkilatçılık açısından da oldukça dikkat çeker. Farz ibadetlerde iki mü’min biraraya gelirse birinin imam olması ve böylece cemaat oluşturulması nebevî bir emirdir. Hatta cemaatle kılınan namaz feyz, bereket ve sevab bakımından ferdî olandan kat kat üstün tutulmuştur. Diğer yandan Allah Resulü, herhangi bir yolculuğa çıkarken bile mü’minlerin bir rehber ve imam tayin etmelerini emreder. Tebliğ için olsun, cihad için olsun, uzak yerlere gönderdiği hiçbir grup yoktur ki başlarında bir emir, bir itaat mercii bulunmasın. Böylece o, ibadet hayatından sosyal hayatın her cephesine dek bir nizam, düzen, hiyerarşi ve itaat anlayışı getirmiştir. Nitekim öğrencilerin meselelerine çare bulmada “talebe başkanı” olarak Ebu Hureyre’nin gayretleri az olmamıştır.
Suffa Ashabı, Allah Resulü’nden dinin tamamını öğrenme imkânına kavuşuyor, öğrendiklerini yaşıyordu. ‘Cibril Hadisi’nde zikredilen “İman, İslam ve İhsan” üçlüsü, onlarda müşahhas hâle geliyordu. Suffa, bir ilim yuvası olmanın yanında, bir aşk ve takva ocağı olma özelliğini hep muhafaza ediyordu. Hatta Kur’an-ı Kerim, bu öğrencileri yâd ederken bilhassa takva ve aşk yönlerine dikkat çeker:
“Rablerinin cemalini dileyerek sabah-akşam O’na yakaranları sakın kovma.” (En’âm, 52) “Cemâlini dileyerek sabah-akşam Rablerine yalvaranlarla beraber nefsini tut, candan sabret. Gözlerin dünya hayatının süsünü arzulayarak onlardan başka yana sapmasın. Ve de kalbini zikrimizden alıkoyup nefsinin arzusuna uyan, işi hep aşırılık olan kişiye itaat etme.” (Kehf, 28)
Hz. Peygamberin “öğrenci evi”nde kalan bu kutlu talebeler, ilim ve irfan ocağında eğitim görmekle beraber, Arap Yarımadası’nın her köşesine Peygamberin mesajını taşıyan muallim ve mürşid vazifesi de görüyorlardı. Hamdi Yazır Hoca’nın ifadesi ile; “Bunlar, medrese-i risaletin Allah yoluna vakf-ı nefs etmiş talebesi idiler. Buna binaen idi ki, İslam âleminde medreseler, hep cami-i şeriflerin etrafında yapılır ve medrese-nişîn talebe-i ulum’dan da Ashab-ı Suffa’nın mesleğine süluk beklenir idi: İlim tahsili, ibadet, din uğrunda bir nevi meşakkate tahammül ile muhafaza-i iffet, neşr-i dine hizmet, icabında cihad…” (Hak Dini Kur’an Dili, II, 940)
Aralarında seçilen bazıları, ihtiyaç duyulan yerlere gönderiliyordu. Nitekim bir keresinde 70 kişilik güzide Suffa grubu, Amiroğulları’na gönderilmişti. Bu seçkin topluluk, Ma’une suyunun başına varınca orada konakladılar. Müşrikler etraflarını kuşattılar. Bazılarını göğüsten mızrakladılar. Bu esnada, şehid olacaklarını anlayan sahabiler şu niyazda bulundular: “İlahi! Resulü’ne durumumuzu haber verecek Sen’den başkasını bulamıyoruz. Ya Rab, selamımızı O’na ilet. Resulü’nün vasıtasıyla yakınlarımıza haber ver ki, biz Rabbimize kavuştuk. Rabbimiz bizden râzı, biz de O’ndan râzı olduk.” Cebrail (a.s.) da durumu Efendimize (s.a.v.) arzetti. (Buharî, Megazî, 28, V. 43-44; Cihad 9, III, 204; İbn Sa’d, II, 514)
Prof.Dr. Haydar BAŞ Rahmeten li’l-Alemin cilt 1 Kitabı sayfa : 383 /392
Yazıyı hazırlayan: Gökhan Demir
Devam edecek