İNSAN HAKLARI AÇISINDAN VEDA HUTBESİ-I

     Prof. Dr. Haydar Baş Hocamızın, "Veda Hutbesinde İnsan Hakları" eserinde, insan hakları açısından Vedâ Hutbesi'nin keyfiyeti hakkında şu bilgilere yer veriliyor: "Eşitlik ve kardeşlik:

İNSAN HAKLARI AÇISINDAN VEDA HUTBESİ-I
Mimar Gökhan Demir

İNSAN HAKLARI AÇISINDAN VEDA HUTBESİ-I

  Vedâ Hutbesi, ubûdiyet şartları içinde insanlar arası eşitliği vurgulamıştır. Her şeyden evvel bu hitabede, prensipler ve kanun önünde eşitlik hususunu görüyoruz. Resûl-i Ekrem (s.a.v), yaptığını söylüyor, teori ile pratiği birleştiriyordu. Meselâ; faizin ve kan davalarının kaldırılması gibi. 

"Eskiden (cahiliyet devrinden) kalma bütün kan davaları tamamen kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davası da, Abdülmuttalib'in torunu Rebia'nın kan davasıdır". 

"Her türlü faiz kaldırılmıştır. İlk kaldırdığım faiz de, Abdülmuttalib'in oğlu Abbas'ın ettiği faizdir... Ne zulmediniz, ne de zulme uğrayınız."

Peygamberimizin nazarında zengin-fakir, büyük-küçük, efendi-köle herkes eşitti. Bu yüzden Peygamber (s.a.v), insanlar arasında ayrılık-gayrılık gözetmezdi. Bu mânâda İslâm tarihi ve siyer-i nebî en güzel misâllerle doludur. 

Bir zamanlar Selman, Suheyb ve Bilâl hep köle idiler. Fakat bunlar, Resûl-i Ekrem'in nazarında, Kureyş'in en büyük reislerinin derecesinde muhterem ve vakarlı idiler. Nitekim bir kere Mahzumoğullarına mensup bir kadın hırsızlık etmiş, onun cezaya uğramamasını isteyenler, Hz. Peygamber'in çok sevdiği Usame'yi aracı kılmışlardı. Resûl-i Ekrem de; "Üsame! İlâhi kanunları tadil etmek mi istiyorsun?" demiş, sonra cemaate dönerek; "Eski milletler, bu yüzden helâk olmuşlardı. Çünkü zenginlere ve nüfuzlulara müsamaha gösterilir, onlara karşı ceza hükümleri tatbik edilmez, fakirler ise ezilirdi. Yemin ederim ki, Muhammed'in kızı Fâtıma hırsızlık etmiş olsa onun hakkında hırsızlık cezasını derhal tatbik ederim" buyurmuştu. (İbn Mace, Hudud, 6, 2547).

Yine Bedir Savaşı esnasında Peygamber'in (s.a.v) amcası Abbas, müşrik esirler arasında bulunuyordu. Esirler, fidye verdikten sonra tahliye ediliyorlardı. Ensar'ın bazıları, Resûl-i Ekrem ile Abbas arasındaki akrabalığın derecesini anlayınca Abbas'ın affedilmesini istemişler; Resûl-i Ekrem ise; "Hayır; böyle bir şey olamaz. Onun, ödemek zorunda olduğu fidyenin bir dirhemi bile bağışlanamaz" demişti. (Prof. Dr. Haydar Baş, Rahmeten li'1-Âlemin, c.l, s.285).

Resûl-i Ekrem bir hediye aldıkça, onu arkadaşları arasında dağıtır; hiç fark gözetmeksizin bu tevziatı yapardı. Ashab, ittifakla bir şey yaptılar mı, Resûl-i Ekrem de onlara iştirak ederdi. Meselâ, Resûl-i Ekrem, Medine'de mescidin inşasında bir amele gibi çalışmış, taş taşıyarak ashaba yardım etmişti. Ashab, istirahat etmesi için ısrar ettikleri halde, Resûl-i Ekrem, onlara yardıma devam etmişlerdi. (H. Algül, İslâm Tarihi, s. 371).

Ahzab Savaşı esnasında, hendek kazılırken Resûl-i Ekrem de eline bir çapa alarak çalışmış, üstü-başı toz-toprak içinde kalmıştı. Bir seyahat esnasında ashab acıkmış, yemek hazırlamağa karar vermişlerdi. Bunun üzerine ashab, yapılacak işi taksim etmişler, Resûl-i Ekrem'e, yakacak tedariki düşmüştü. Ashab, Peygamber'in (s.a.v) yerine bu işi de görmek istemişler, Resûl-i Ekrem; "Hayır, benim sizden bir farkım yoktur. Kendisini dostlarından ayıran insanı, Allah sevmez" demişti." (devam edecek…)