İNKITÂ-YI VAHY VE VAHYİN TEKRAR GELMEYE BAŞLAMASI…..

     Kaynaklar, ilk birkaç vahiyden sonra inkıtâ-yı vahyden (vahyin kesildiğinden) bahsederler. Kesilme müddeti hakkındaki rivayet­ler, 40 gün ile 3 sene arasında muhteliftir. Bu süre zarfında Hz. Muhammed (s.a.v.), derin bir teessür ve ümitsizliğe düşmüş ve Hz. Cebrail kendisine görünerek teskin etmişti. Bu inkıtânın gerçek se­bebini bilemeyiz ama görülen hikmetleri şöylece hülasa edebiliriz:

<İNKITÂ-YI VAHY VE VAHYİN TEKRAR GELMEYE BAŞLAMASI…..

- Resulûllah’ın, ıstırap ve elemlere dayanmaya önceden alıştırı­larak olgunlaşmasını temin etmek.

- Allah Resulü, ilk vahiy geldiğinde fazlaca telaşlanmış, ruhu vahyin ağırlığı karşısında sarsılmıştı. Vahye ara verilerek, ruhunun ve sâir latifelerinin biraz sükûn bulması ve sonraki vahiylere hazır­lanması.

- Vahye daha çok ihtiyaç duymasını temin etmek.

- Peygamber de olsa, vuslat için firkat gereklidir. Zira bu sûretle, Hakk’a hasret çoğalır. Varlık, hasret şeklinde zuhur eder.

       Enbiyâ ve evliyâ azaptan ziyade, Allah’ın rahmetinden ve de tecellisinden mahrum kalmaktan korkarlar. Allah Resulü, vahyin kesilmesiyle beraber bu hâli de yaşamış oldu.

- Müşrikler, vahyin kesilmesi olayını psikolojik baskı metodu olarak kullanmışlardır ki; bu sûretle de, inanan ve inanma meylinde olanlar imtihana tâbi tutulmuşlardır.

                                       VAHYİN TEKRAR GELMEYE BAŞLAMASI

Bir müddet aradan sonra Peygamber Efendimize tekrar vahiy gelmeye başladı:

“Ey örtüye bürünüp sarınan! (Resulüm) Kalk, artık (insanları) uyar! Sadece Rabbini büyük tanı! Elbiseni tertemiz tut! Putperest­lik pisliğini terk etmeye devam et!” (Müddesir, 1-5)

Böylelikle, Hz. Peygamber, alenî davete memur edilmiş oluyordu.

“Bu ayetlerde, neden ‘uyar’ denmiştir de; ‘müjdele’ denmemiş­tir?” diye bir soru akla gelebilir. Bunu şöyle izah edebiliriz:

- Herşeyden evvel; Peygamberimizin muhatap olduğu toplum kafirlerden oluşuyordu. Katılaşmış ve günahlara dalmış bir kalp, ancak Allah’ın azabı gibi sert tokmaklarla yumuşayacağı için bu tarzda bir metoda işaret edilmiştir.

İnsandaki nefis, her zaman kendini Hakk’a karşı haklı ve güçlü görür. Onun bu hâli tabiidir. Bu durumdaki nefsi, muhasebe ve mu­rakabeye ancak açlık ve tehdit ikna edebilir.

- Başka bir nükte de şudur: Mâsivâdan, pislikten ve putperest­likten kurtuluşun ancak Allah’ı büyükleyip zikretmekle mümkün olabileceği anlaşılmaktadır.

- Ayrıca; mü’mine, hem iç, hem de dış oluşa yönelmesi işaret edilmektedir.

 

Prof.Dr. Haydar BAŞ   Rahmeten li’l-Alemin cilt 1 Kitabı sayfa : 145 /148

Yazıyı hazırlayan: Gökhan Demir