İman sahibi iki hâl arasındadır.....

Anlattığımız hâle ermenin evveli, İslâm dinine girmekle başlar. Emri tutmak, yasaklardan kaçmak, afetlere sabırla karşı koymak da yetiştirir

<İman sahibi iki hâl arasındadır.....

"O'nu bilen önünde eğilir. O'nu anlayan konuşamaz, dili tutulur, Allah'a ve iyi kullarına tevazu gösterir. Hüznü ve gamı artar. Allah'tan çok korkar ve utanır. Geçmiş zamanlarda yaptığı aşırı işleri dolayısı ile pişmanlık duyar.

Yanında bilgi ve marifet sırları vardır; bunların kaybolmasından korku duyar. Çünkü "Hak Teâlâ, dilediğini yapar. Yaptığından O'na soru sormak olmaz! Onun gayri, hep yaptıklarından sorumludurlar." (Enbiya/23)

İman sahibi iki hâl arasındadır. Bir defa geçmişte yaptığı hataları, yanlış işleri, bilgisizliğini hatırlar, utanır, utancından erir. Hesaba çekilmekten korkar.

Bir defa da, bulunduğu hâle bakar. Yaptığı kulluk makbul mü, yoksa değil mi? Verilmiş nimetler kalacak mı, yoksa alınacak mı? Yoksa haliyle bırakılacak mı? Acaba kıyamet günü hâli nice olur?

Arkadaşı inananlar mı olur, yoksa imansızlar mı? Bunları hep o iman sahibi düşünür. İşte bundandır ki, Peygamber (sa.a.v) Efendimiz şöyle buyurur: "Allah'a en çok arif benim, bununla beraber en ziyade korkan yine benim."…

Anlattığımız hâle ermenin evveli, İslâm dinine girmekle başlar. Emri tutmak, yasaklardan kaçmak, afetlere sabırla karşı koymak da yetiştirir.

Sonu ise zühtle biter. Hakk'ın gayri her şeyi bırakmakla da olgunlaşır. Bu âlemin kapısına varan için altınla toprak bir olur. Öğülmekle söğülmek eşitlik kazanır. Vermekle almak arasında ayrılık kalmaz. Keyif sürmekle cefa içinde kıvranmak aynıdır. Zengin olmakla fakir kalmak bir mana taşımaz. Halk, onca olsa da olur, olmasa da...

Bunların bitiminde Hak tecelli eder. O'nun tecellisi küllî olur, sonra anlatılan hâlin sahibine şahlık verilir. Halka veli olarak gönderilir. O'nu her gören ondan fayda alır. Çünkü onda Allah'ın heybeti vardır. O'nun nuruna belenmiştir.
"Rabbimiz, bize dünyada iyilik ver. Âhirette de iyilik ihsan eyle. Bizleri ateşten sakla." (Bakara/201) Amin!

Ey evlat! Kur'an ile amel etmek seni, Kur'an'ın bulunduğu makama erdirir. Sünnetle iş yapmak ise Peygamberimizin makamına çıkarır. (Ona ve aline salât olsun, selâm olsun).

Peygamberimizin ruhaniyeti, Allah yolcularının kalbi çevresinde durur. Orayı süsleyen o ruhtur. Onların sır âlemleri onun ruhuyla parlar. Yakınlık kapısını o açar.

Allah yolcularının perişan saçlarını o ruh düzeltir; tarar. Kalp, sır ve Yaratan arasında elçiliği o ruh yapar. Peygamber (s.a.a.v) Efendimizin ruhaniyetine bir adım yanaşan, şükür yolunu tutmalıdır. Yaklaştıkça kulluğu artmalıdır. Bundan ayrı şeylerle ferah bulmak isteyen, boş hevese kapılmış olur.

Cahil kimse, dünya ile ferahyâb olur. Bilgi sahibi, dünya ile hüzünlü olur. Cahil kişi, kaderle niza çıkarır, ona karşı durmak ister. Bilgi sahibi, ona uyar ve razı olur.

Zavallı! Kaderle çekişme! Onu kırmaya uğraşma. Azap sana iner; razı oluncaya kadar başından kalkmaz.

Kadere razı olmalısın ve kalbinden halkı bir yana atmalısın. Halkın Yaratan'ına böyle varmalısın. O'na kalbinle varsan gerek. Sırrınla O'na yol bulmak icap eder.

Hakk'a uymaya güçlü isen, yap. Peygamber (s.a.a.v) Efendimizin yoluna koyulmaya niyetli isen, durma. Salih kullarına hizmet diliyorsan, bekleme.

Dünya ve âhirette sana bunlardan daha yararlı şey yoktur. Dünyanın bütün varlığına sahip olsan, kalbine bir şey koyma. Diğer dünyalık kişilerin kalbine benzetme.

Kendiliğinden bir toza bile sahip olamayacağına inan. Asıl hazine, yalnız Hak Teâlâ'nın birlik nurunu kalbe koyabilmektir. Bunu yapabilen her halinde onunla olduğunu bilir. Vereceği her hükmü onun emri ile verir. Bütün insanlar, onun vereceği hüküm önünde eşittir." (Abdülkadir Geylani Hazretleri Fethur'r Rabbani eserinden) H: Akın Aydın