İmamların Kum’daki evlatları

Hz. Mâsume’nin (a.s.) hareminde, Hz. Resûlullah’ın (s.a.a.) dört torunu defnedilmiştir

<İmamların Kum’daki evlatları

TÜRK-AZ HABER / İMAN VE İNSAN

Hz. Mâsume'nin (a.s.) hareminde, Hz. Resûlullah'ın (s.a.a.) dört torunu defnedilmiştir:

Mûsâ Muberka: Mûsâ Muberka, dokuzuncu İmam Hz. Muhammed et-Tâki'nin(a.s.) oğludur. Hicrî 256 veya 259'da Kum'a gelip yerleşen seçkin şahsiyetlerdendir. Rezevî seyyidlerinden Kum'a gelen ilk şahıs, o olmuştur.

Mûsâ Muberka Hicrî 296'da vefat etti ve şimdi mezarı olan mekanda (Kum'un Azer caddesinde) defnedildi. Torunlarından ibadet ve cömertliği ile tanınan Ahmed de onun yanı başında defnedilmiştir.

Çehil Ahteran: Mûsâ Muberka'nın kabrinin yanında "Çehil Ahteran" isminde bir yer vardır. Burada on sekiz mezar bulunmaktadır. Burada ilk önce Mûsâ Muberka'nın oğlu Muhammed defnedilmiştir.

Sonraları Hz. Ali (a.s.) ve Hz. Fâtıma'nın (a.s.) torunlarından olan bir grup onun kabrinin yakınlarında defnedilmişlerdir. Bunların hepsi Mûsâ Muberka'nın soyundan olan kimselerdir.

Yine o mekanın yanında İmamzade Zeyd isminde diğer bir türbe daha vardır. Bu türbenin Hz. İmam Zeynelâbidin'in (a.s.) evlatlarından birine ait olduğu kaydedilmiştir. Kabrinin üzerinde küçük bir kubbe vardır. Bu yerlerin hepsi Çehil Ahteran (kırk güneş) mezarları olarak anılmaktadır.

Seyyid İsmail: Azer caddesinin sonlarında Çehil Ahteran'a yakın bir yerde "Seyyid Serbahş" isminde bir ziyaretgâh vardır. Büyük bir binadır ve çiniyle süslü bir kubbeye sahiptir. Burada yer alan bir levha üzerinde, İsmail b. Muhammed b. Ca'fer Sâdık diye yazılıdır. Onun şehid edildiği nakledilir.

Seyyid Hamza: Kum'daki İmam evlatlarından biri de İmam Mûsâ b. Ca'fer'in (a.s.) oğlu Seyyid Hamza'dır. Ama ona nisbet edilen birkaç mezar vardır. Biri Kum şehrinin ortalarında Azer caddesindedir. Bu mezarın güzel bir kubbesi, avlusu ve şebekesi vardır. Biri de Şiraz şehrinin çevresindedir.

Ama büyük bir ihtimalle o saygı değer cenab, Hz. Abdülazim'in ziyaretgâhının yanı başında defnedilmiştir. Zikredilen iki ziyaretgâh ise Hz. İmam Mûsâ b. Ca'fer'in (a.s.) diğer torunlarına aittir.

"Müntehab'üt-Tevârih" kitabının sahibi "Bedayi'ül-Envâr" kitabından naklen, Hamza b. Mûsâ b. Ca'fer'in (a.s.) Kirman'ın Sircan şehrinde defnedilmiş olduğunu yazıyor.

Seyyid Hamza'nın türbesinin yanında İmamzade Ahmed isminde diğer bir türbe daha vardır. Bunun, İmam Mûsâ b. Ca'fer'in (a.s.) evlatlarından birisinin mezarı olduğu söylenir.

Sultan Muhammed Şerif: Kadri yüce İmam evlatlarından biri de Ebu'l-Fazl Sultan Muhammed Şerif'tir. Mezarı Kum'un Çahermeran caddesinde Dervaze-i Kale semtinde, kendi ismiyle anılan bir mahallededir.

Sultan Muhammed Şerif çok faziletli, kadri yüce birisiydi ve kendi döneminde Kum seyyidlerinin büyüğü sayılırdı. Onun, İmam Zeynelâbidin'in (a.s.) evlatlarından olduğu söylenir. Onun Rey şehrinde, büyük makamlara ulaşan evlat ve torunları yaşamıştır.

Seyyid Nasiruddin: Kum'daki İmam Hasan el-Askerî Mescidi'nin karşısında Seyyid Nasiruddin'in türbesi vardır. Bazıları onun, Hz. İmam Hasan elMucteba'nın(a.s.) torunlarından olduğunu söylemişlerdir.

Hz. Ali bin Ca'fer: Ali b. Ca'ferilim ve takvasıyla tanınan bir İmam evladıdır. Onun faziletleri, bu kısa yazıya sığmayacak derecede çoktur.

Çünkü bu büyük şahsiyet, Masum İmamlardan dördünün döneminde hayatta olmuş ve onlardan istifade etmiştir. Özellikle kardeşi Hz. İmam Mûsâ b. Ca'fer'in (a.s.) yanında öğrenim görmüştür. O, Ehl-i Beyt Mektebi'nin en önde gelen râvilerinden biridir ve bazı telifleri vardır. Rical âlimlerinin hepsi onu övgüyle anmışlardır.

Merhum Muhammed Takî Meclisî, "Şerh-i Fakih" kitabında şöyle yazıyor:

"Ali b. Ca'fer'in mezarı Kum'da meşhurdur. Duyduğum üzere; Kûfe ehli o değerli insanı Kûfe'ye davet etmiş, o da Medine'den Kûfe'ye giderek orada Kûfe halkına hadis öğretmeye ve onlara dinî konularda öncülük yapmaya başlamıştır.

Sonra Kum halkı onu Kum'a davet etmişlerdir ve o da Kumluların isteğini kabul ederek buraya gelmiş ve vefat edinceye kadar Kum'da kalmış ve bu şehirde kendisine isnad edilen mezara defnedilmiştir. Mezarının onarım tarihi Hicrî 710 olarak kaydedilmiştir. Mukaddes mezarı Çahermerdan caddesinin sonunda yer almıştır."

Kum şehrine ve Hz. Mâsume'nin türbesine idarecilerin yaklaşımı

Mevcut idareler sürekli bu bölgeye karşı düşmanca politikalar geliştirdiler. Bunun sebebi Ehl-i Beyt'i gereği gibi sevmemiş olmalarıdır.

Aşağıdaki bölümde bu konuyla alakalı bazı tarihî olaylar zikredilmiştir.

Mirza Kummî ve Fethali Şah: Kum İlim Havzası, Kacarlar dönemine kadar bu metodla yüzlerce yıl çeşitli siyasî eserlere kaynak oldu. Büyük taklit mercii Ayetullah Uzma Mirza Ebu'l-Kâsım Kummî (Mirza Kummî), Kacar sultanı Fethali Şah'ın döneminde Kum'da ikâmet eden değerli âlimlerdendi.

Bu yüce insan, halka çözüm yolları sunmakla birlikte siyasette de etkin role sahipti. Yerinde ve etkin irşadlarıyla Fethali Şah ve diğerlerinin zulümlerine mâni oluyordu. Mirza Kummî ile Fethali Şah arasında geçen bir diyalog, tarih kitaplarında şöyle anlatılır:

Fethali Şah bazen Mirza Kummî'nin ziyaretine gelirdi. Görüşmelerin birinde Mirza, Fethali Şah'a şöyle dedi: "Ey padişah! Adaletli ol. Seninle olan ilişkimden dolayı Allah'ın gazabına uğramaktan korkarım. Çünkü Allah, Kur'ân'da, 'Zalime yaslanmayın, yoksa cehennem ateşine düşersiniz'   buyuruyor." 

Diğer bir ziyarette Mirza Kummî, Fethali Şah'ın huzurunda elini sakallarına çekerek şöyle dedi: "Ey Padişah! Kıyamet günü bu sakalları yakacak işlerden sakın." 

Ziyaretlerden birinde Fethali Şah, Mirza Kummî'ye, "İzin ver de kızımı oğlunla evlendireyim. Bu vesileyle ailelerimiz arasında bir bağ oluşsun" dedi.

Görüşmede evlilikle ilgili bir sonuç alınmadı. Mirza, bu tekliften dolayı oldukça endişeliydi. (Çünkü böyle bir bağ, Şah'ın yaptıklarını onaylamak anlamına gelirdi). Dolayısıyla, bu evliliğe izin veremezdi.

Ama diğer taraftan buna mecbur edilebilirdi. Elini duaya kaldırarak şöyle dedi: "Allah'ım! Eğer Şah'ın kızı oğluma eş olacaksa, gencimin ölümünü çabuklaştır." Bir müddet sonra Mirza'nın oğlu evin havuzuna düştü ve boğularak can verdi. 

Buna benzer bir olay da İran'ın meşhur âlimlerinden Molla Muhsin Yezdî ile Fethali Şah arasında olmuştur. Şah, ısrarla Ziyau'sSaltanat'ın kızını Molla Muhsin Yezdî'nin oğluyla evlendirmek istiyordu.

Ancak Molla Muhsin, şiddetle bu evliliğe mâni oldu.  Âyetullah Hâirî ve Rıza Han: Âyetullah Uzma Hacı Şeyh Abdülkerim Hâirî, Hicrî 1340 yılında Kum'a geldi. İlim Havzası'nı yeniledi ve belirli bir düzene soktu. Böylece ilim havzasının kurucusu unvanını aldı.

Âyetullah Hâirî'nin liderlik ve mercilik dönemi, Rıza Han'ın saltanatıyla aynı döneme rastlar. Rıza Han, din adamlarına karşı oldukça acımasızdı. Adamları, talebelerin ruhanî giysilerini üzerlerinden alıyor, onlara karşı her türlü edepsizliği ve eziyeti reva görüyorlardı. Böylesi bir baskı döneminde Âyetullah Hâirî asla Rıza Han'a teslim olmadı. Aksine, onun karşısında dimdik durdu.

Çok dikkatli ve dâhiyane tedbirleri ve makul siyasetiyle İlim Havzası'nı Rıza Han'ın ve adamlarının kötülüklerinden korumayı başardı.

Bu yüzden Âyetullah Hâirî, onunla açık bir muhalefete girişmiyordu. Zira o dönemde Havza'nın yeniden yapılanması her şeyden daha önemliydi. Buna rağmen Rıza Han'ın siyasetlerine karşı kayıtsız da kalmıyordu.

Rıza Han'ın çabalarına karşın ona bir itiraz telgrafı çekti. Rıza Han ise öfke dolu, tehditvâri bir cevap gönderdi. Âyetullah Hâirî, tesettür yasağı konusunda Rıza Han'a itiraz amacıyla Havza derslerini tatil etti. Cemaat namazı kıldırmadı.

Âyetullah Hâirî'nin vefatında dahi Rıza Han onu rahat bırakmadı. Vefatının ardından Kum'un İmam Camii'nde terhim meclisi yapıldığı sırada Rıza Han'ın özel timleri camiyi basarak meclisi dağıttılar ve o merhumun vefatından dolayı düzenlenen terhim meclisine dahi izin vermediler.

Oysaki, daha önce Ayetullah Hacı Şeyh Ebu'l-Kâsım Kummî ve Ayetullah Hacı Mirza Cevad Tebrizî'nin vefatlarından dolayı kırk gün terhim meclisi yapılmıştı.  Âyetullah Bafikî ve Rıza Han:

Hicrî Şemsî 1306 yılında Rıza Han'ın baskıcı hükümeti döneminde Kum kentinde, "Rıza Han'ın ailesinden birkaç kadın (eşi ve iki kızları Şems ile Eşref) tesettürsüz olarak Kum'a gelmişler ve bu halleriyle Hz. Mâsume'nin türbesine girmek istiyorlar" şeklinde bir haber yayıldı.

Bu haber, Âyetullah Hâirî'nin yakınlarından ve Kum İlim Havzası'nın büyük üstatlarından biri olan Ayetullah Muhammed Takî Bafikî'ye de iletildi. Âyetullah Bafikî, ilk iş olarak Rıza Han'ın ailesine bir mesaj göndererek şunları söyledi: "Eğer Müslüman iseniz, tesettürsüz olarak bu kutsal yere (Hz. Mâsume'nin türbesine) girmemelisiniz ve eğer Müslüman değilseniz, buna yine hakkınız yok. Çünkü kâfir buraya girmemelidir."

Rıza Han'ın ailesi Âyetullah Bafikî'nin uyarısını önemsemedi. Bunun üzerine Âyetullah Bafikî, bizzat Hz. Mâsume'nin türbesine gelerek Rıza Han'ın ailesini şiddetle uyardı. Bu sert uyarı sonucunda neredeyse Kum halkı, Rıza Han'ın hükümetine karşı ayaklanıyordu.

Kum Valisi tarafından Rıza Han'a şöyle bir haber gönderildi: "Aileniz, din adamlarının emriyle bir odaya hapsedildi ve onlara tesettürsüz türbeye girmemeleri için uyarıda bulunuldu."

Rıza Han, bu haberi alır almaz bir tim askerle birlikte bizzat Kum'a gelerek ailesini kurtardı. Botlarıyla makama girerek Ayetullah Bafikî'yi tartakladı. Adamlarına işaret ederek Âyetullah Bafikî'yi yüzüstü yere yatırmalarını emretti. Rıza Han, elindeki kalın bastonuyla Ayetullah Bafikî'nin sırtına vurmaya başladı.

Neticede, Rıza Han'ın emriyle Ayetullah Bafikî'yi bir müddet hapse attılar. Bir süre sonra da Rey şehrine sürgün ettiler. Âyetullah Bafikî, ömrünün sonuna kadar gözaltında tutuldu. Hayatının sonuna kadar ibadetle meşgul oldu ve Hicrî Şemsî 1332 yılında sürgün edildiği bu yerde hayata gözlerini kapadı. 

Vefatının ardından cenazesi Kum kentine getirildi. Kabr-i şerifi, Hz. Mâsume'nin türbesinin yanı başında bulunan Mescid-i Bâlaser'dedir.

Âyetullah Burucerdî ve Rıza Şah: Hicrî Şemsî 1324 yılında Kum'a gelen Ayetullah Burucerdî, Kum İlim Havzası'nın önderliğini bu tarihte ele aldı ve bu kutsal görevi, vefat yılı olan H. Ş. 1340 yılına kadar devam ettirdi. Bu zaman içerisinde Kum İlim Havzası tamamen bağımsız idi. Havza, Muhammed Rıza Şah hükümetiyle asla barışık olmadı.

Bu konuda şöyle yazılıdır: "Muhammed Rıza Pehlevî, Hindistan gezisinden döndükten sonra, Âyetullah Burucerdî'yi ziyaret etmek amacıyla Kum kentine geldi. Ancak Âyetullah Burucerdî, onunla Hz. Mâsume'nin hareminde görüşmeyi kabul etmedi. Bu konuda diretenler olduysa da Âyetullah Burucerdî hiçbirini kabul etmeyerek şöyle söyledi: 'Ben, Hindistan'da hanımını çıplak olarak file bindiren, gayrimüslimlerin arasında dolaştırarak Müslümanların onurunu zedeleyen biriyle nasıl görüşebilirim!'

Şah, bazı kanunları kendi arzusuna göre değiştirmek istiyordu. Ancak, bununla birlikte Âyetullah Burucerdî'yi yıkılmaz bir kale olarak görüyordu. Bu yüzden ülkenin başbakanını Âyetullah Burucerdî'yi ikna etmesi için Kum'a gönderdi.

Başbakan, Şah adına Âyetullah Burucerdî'ye bu kanunların komşu ülkelerde uygulandığını, dolayısıyla kendilerinin de bunu uygulamaları gerektiğini söyledi.

Bunun üzerine Âyetullah Burucerdî, başbakana şöyle cevap verdi: 'Şah'a söyleyin, sözünü ettiği komşu ülkelerde şahlık, cumhuriyete dönüşmüştür.' (Yani, kanunları değiştirmek istiyorsan önce cumhuriyeti ilan etmelisin, diyordu). Başbakan, Âyetullah Burucerdî'nin bu sözü karşısında konuşacak bir şey bulamadı. Çünkü bu söz, Rıza Şah'ın saltanatını sarsacak nitelikte büyük ve küçümsenmeyecek bir sözdü. Âyetullah Burucerdî yaşadığı sürece Şah, kendi başına kanun koyamadı." 

Diğer bir rivayete göre; Âyetullah Burucerdî, Şah'ı ülkeyi terk edeceği konusunda uyarmış ve "Eğer dilediğini yaparsan ülkeyi terk eder, giderim" demişti. Bu haber Şah'a ulaştığında tedirgin oldu. Âyetullah Burucerdî'nin ülkeyi terk etmesi, iç ayaklanma anlamına gelirdi. Bunu çok iyi bildiği için, kadın-erkek eşitliğinin istismarı fikrinden vazgeçti. 

Âyetullah Burucerdî'nin Şah'a karşı ilgisizliği ve metaneti öyle bir hadde gelmişti ki; Şah, Âyetullah Burucerdî'nin varlığını görmezden gelemiyordu.

Şah, eşi Süreyya ile Huzistan'dan trenle dönerken Kum kentine geldi. Hanımını trende bırakıp kendisi faytonla Kum'un caddelerinden geçerek Hz. Mâsume'nin türbesine vardı.

Harem'de Âyetullah Burucerdî'yle görüşmeyi umuyordu. O günlerde üniversite öğrencileri, Şah'ın eşinin Avrupa'da erkeklerle aynı havuzda çektirdiği fotoğrafları Âyetullah Burucerdî'ye göndermişlerdi.

Şah, Harem'in görevlilerine, "Âyetullah Burucerdî burada mı?" diye sordu. Görevliler de onun Harem'de olmadığını, Kum'un dışına çıktığını söylediler. Bu durumdan rahatsızlık duyan Şah, ziyaretini yarıda keserek geri döndü. Bu olaydan sonra bir daha asla Ayetullah Burucerdî ile arasında bir görüşme olmadı." (Prof. Dr. Haydar Baş Hz. Zeynep ve Hz. Masume eserinden)