İmam Zeynelabidin’in saray âlimleri ile mücadelesi.....

İmam Zeynelâbidin (a.s.), yöneticileri altı kısma ayırmıştır

<İmam Zeynelabidin’in saray âlimleri ile mücadelesi.....

TÜRK-AZ HABER / İMAN VE İNSAN

"Yöneticileri arslanlara ve Müslümanları koyunlara benzetmişlerdir. Onlar arslan, kurt, tilki, köpek ve domuz arasında sıkışıp kalmışlar ve etleri, kemikleri arslan tarafından didilmektedir." 

İmam (a.s.)'a göre yöneticilerin asıl vasfı, Ehl-i Beyt'in nurunu taşımalarıdır. Bu vasfı olmayanın idaresinde olanlar helak olacaklardır:

"Allah'ın dininde eksik akıllılarla, yanlış görüşlülerle, fasit kriterlerle doğruya ulaşılmaz. Ancak, teslim olmakla doğruya ulaşılır. Bize teslim olan kurtulur. Bizi örnek edinen hidayete erer. Kıyas ve kişisel görüşle amel eden ise helak olur.

Bizim söylediğimiz veya hükmettiğimiz şeye karşı içinde rahatsızlık hisseden bir kimse, tekrarlanan yediyi ve yüce Kur'an'ı indiren Allah'ı, bilmeden inkâr etmiş olur." 

Bu yöneticiler arasında sarayda vazife yapan din âlimlerinin yeri ayrıdır. Çünkü onlar, İslam'ı kullanarak yanlışları örtmektedir.

SARAYDA GÖREV YAPAN KİŞİLERİN HALİ İLE İLGİLİ GÖRÜŞLERİ

Emeviler ve Abbasiler döneminde öyle bir âlim sınıfı ortaya çıkmıştı ki, bunlar, saray fakihleri, hafızları, muhaddisleri ve kadılarıdır. Vazifeleri, halkın kendilerine olan güvenini kullanarak, siyasî iktidarın yönetimine karşı onları sessiz ve pasif bir hale getirmekti.

Baskı ve zulmün had safhaya ulaştığı bu dönemde, özellikle Zührî gibi âlimler, ümmete, "teslimiyetle yapılanları kabullen, sesini çıkarma" telkininde bulunuyorlardı.

Kerbela sürecinde işlediğimiz gibi İmam Hüseyin (a.s.)'ı şehit edenler, onun mübarek vücudunu atlara çiğnetenler, bu vahşetten, "Allah rızasını ve cenneti kazanmayı" umuyorlardı.

Bu âlim tabakası da, mü'minlerin emiri kabul ettikleri halifeye biati ve ona teslimiyeti dinin bir gereği olarak anlatmakta idiler.

İmam Zeynelâbidin (a.s.), halkın üzerinde bu kadar etkisi olan saray ulemasına da nasihatlerde bulunmuştur. Onlara da, esas olanın kulluk olduğunu hatırlatarak, bulundukları mevkide kalıcı olmadıklarını ikaz etmiştir.

İmam (a.s.) döneminde en fazla mücadele ettiği saray âlimi olarak Muhammed b. Müslim Zührî'yi görüyoruz.

MUHAMMED B. ZÜHRÎ NASIL BİR SARAY ÂLİMİ İDİ?

Zührî, Tabiinden olan muhaddislerdendir. On sahabe ile beraber olmuştur.

Mekhul'a, "Bugüne kadar gördüğünüz en bilgili kimse kimdir?" diye sorulduğunda, "Zührîdir" demiştir.

"Ondan sonra?"

"Zührî."

"Ondan sonra?"

"Zührî."

"Ondan sonra?"

"Yine Zührî'dir" dedi. 

İmam Zeynelâbidin (a.s.)'ın sohbet meclislerinden çok istifade ettiğini her zaman dile getiren Zührî, onun hakkında şöyle demiştir:

"Hiçbir Kureyşli'yi Hüseyin oğlu Ali'den daha takvalı ve daha üstün görmedim."

Kaynaklara baktığımızda, Zührî'nin önceleri İmam Zeynelâbidin (a.s.)'ın dizinin dibinde terbiye gördüğünü ancak daha sonra Emevi sarayındaki ihtişama ve paraya kapılarak, bu büyük insanı terk ettiğini görüyoruz.

"Ömrünün sonlarına doğru kendisine dediler ki, "Keşke ömrünün bu son günlerinde Medine'de olsaydın, Peygamber (s.a.v.)'in camiinde bir direk dibinde otursaydın ve biz etrafına dizilip otursaydık, sen de halkı eğitseydin."

Buna Zührî'nin cevabı şu oldu: "Eğer böyle yaparsam, derim soyulur bu da benim yararıma olmaz. Ancak, dünyaya sırt çevirip ahirete sarılırsam, başka!" 

Yani Zührî, dünyadaki makam ve parayı ahiretine tercih etmiştir.

Zührî'nin İmam (a.s.)'a olan hürmeti ile ilgili sözleri meşhurdur: "Ali b. Hüseyin (a.s.)'dan daha fakih birini görmedim." 

Zührî, Ali b. Hüseyin (a.s.)'ı hatırladığı her an ağlıyor ve şöyle diyordu: "İbadet edenlerin ziynetidir o."  

ZÜHRÎ AZ BİR PAHAYA İLMİNİ VE İMANINI EMEVİ SARAYINA SUNMUŞTU

Emevi iktidarı döneminde ümmet, Yezid gibi sarhoş halde namaz kıldıran, maymunlarla oynaşan halifeler gördü. Abdullah b. Zübeyr, Mervan b. Hakem gibi halifelik makamı için her şeyi göze alan kişilerle idare edildi.

Abdülmelik b. Mervan ise, Ehl-i Beyt soyunu, mâsum İmam'ı zincirlerle bağlamaya cüret edebildi.

Siyasî makamın bu icraatleri, İslam'dan sapmaların yaşanmasından kaynaklanmaktadır.

Bu ortamda ümmet ise, İslam itikadına olan inancını hep muhafaza edebilmiştir.

Kaldı ki, bu bozuk düzende yapılanlar hep İslam'a mâl edilmiş, mü'minlerin emiri sıfatını taşıyanlar, İslam'ı kullanarak istedikleri gibi hareket etmişlerdir. Halk onlara ve söylediklerine inanmış ve ayaklanmanın önüne geçilmiştir.

Hadis uydurtma ve yalan hadis yayma metodu, Muaviye döneminden beri kullanılan bir taktiktir.

Ebu Hureyre, Amr b. As ve Muğayre b. Şu'be yalan hadis uyduran kişilerdendi. İmam Seccad (a.s.) zamanında ise bu vazife saray âlimi Zührî'ye verilmişti." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Zeynelabidin eserinden)