İmam Zeynelabidin’in saray erkânına karşı duruşu.....

Halifelik makamı ile naspedilmiş imamın birbirinden ayrıldığı dönemden itibaren, mâsum imamların siyaset anlayışı Allah tarafından kendilerine verilen, hak ettikleri bu makamı elde etmek için verdikleri mücadele ile şekillenmiştir

<İmam Zeynelabidin’in saray erkânına karşı duruşu.....

TÜRK-AZ HABER / İMAN VE İNSAN

Çünkü İslam'dan sapmaların asıl sebebi de bu hakkın sahibinin elinden alınmasıdır.

İmam Zeynelâbidin (a.s.), kendinden önceki naspedilmiş imamlarla karşılaştırıldığında en ağır baskılara mâruz kalmıştır.

Siyaset olarak dedesi İmam Ali (a.s.), amcası İmam Hasan (a.s.) ve babası İmam Hüseyin (a.s.) gibi mevcut halifenin yanlışlarına karşı ciddi tavır içindedir.

Ancak, onun dönemi baskıların çok arttığı bir süreç olduğu için, direkt ve açık bir müdahale yerine, halkı, dualarında verdiği mesajları ile halifenin yanlışlarına ve bozuk düzene karşı bilinçlendirme şeklindedir.

Siyasî iktidar, hilafet makamının ellerinden alınmasında bir tehdit olarak gördükleri Ehl-i Beyt imamlarına karşı cinayetten kaçınmamışlardır.

Siyaset olarak dedesi İmam Ali (a.s.), amcası İmam Hasan (a.s.) ve babası İmam Hüseyin (a.s.) gibi mevcut halifenin yanlışlarına karşı ciddi tavır içindedir.

Ancak, onun dönemi baskıların çok arttığı bir süreç olduğu için, direkt ve açık bir müdahale yerine, halkı, dualarında verdiği mesajları ile halifenin yanlışlarına ve bozuk düzene karşı bilinçlendirme şeklindedir.

Siyasî iktidar, hilafet makamının ellerinden alınmasında bir tehdit olarak gördükleri Ehl-i Beyt imamlarına karşı cinayetten kaçınmamışlardır.

İmam Muhammed Bâkır (a.s.) şöyle buyurmaktadır:

"Bu cinayetler, Muaviye zamanında ve İmam Hüseyin (a.s.)'ın şehadetinden sonra doruk noktasına tırmandı. Öyle ki, her şehirde bizim sevenlerimiz öldürülüyor, ithamlar yüzünden el ve ayakları kesiliyordu.

 


Bizi sevdiğini söyleyen herkes zindana atılıyor, malı yağmalanıyor ya da evi yıkılıyordu. Bu üzücü durum her gün daha beter oluyor, işkenceler artıyordu.

Nitekim Hüseyin (a.s.)'ın katili Ubeydullah bin Ziyad'ın zamanı geldi, sonra Haccac, derken mâsum imamlar bölük bölük kılıçtan geçirildi, suizan ve ithamlarla insanlar zindana atıldı. Bu durum öyle bir hal aldı ki, birinin zındık ve kafir adı alması, "Ali (a.s.)'ı sevendir" diye anılmasından çok daha iyi görülür oldu..." 

İmam Seccad (a.s.) ve yanındakiler hürriyetlerin kısıtlandığı bir dönemde hayatlarını geçirmişlerdir.

Mevcut siyasî tabloda naspedilmiş imama ve onun hak yoluna karşı düşmanların izlediği yolları da Sahife-i Seccadiye'de yer alan 49. duasının bir kısmından verelim:

"… Nice düşmanlar, düşmanlık kılıcını üzerime çekti; hançerinin ağzını benim için biledi; keskin tarafını benim için inceltti; öldürücü zehirlerini benim için sulandırdı; oklarını tam bana doğrulttu; casusu gözünü benden ayırmadı, beni kötü duruma düşürmeyi ve zehirli suyunu bana içirmeyi amaçladı.

Fakat ey Yüce Allah'ım! Benim bu acılara dayanamayacağımı, benimle savaşmaya niyetlenenlerle baş edemeyeceğimi, bana kötülük etmek isteyenlerin ve ihtimal vermeyeceğim yerlerde bana pusu kuranların çokluğu karşısında yalnız olduğumu görünce, bana yardım etmeye başladın; gücünle beni destekledin.

Sonra, düşmanımın keskin kılıcını körelttin; kalabalık bir topluluğu varken onu yalnız bıraktın; beni ona üstün tuttun, onun bana yönelttiğini kendisine çevirttin, bana olan hiddetini yatıştırmadan ve intikamını alamadan kendisine yönelttin.

Ordusunu kendisine muhalefet etmesiyle gerisin geriye çevirdin ve şimdi o parmaklarını ısırmaktadır.

Nice zâlimler yaltaklıkla yüzüme gülüp, kızgın bakışlarla bana bakarak hileleri ile bana zulmetti; benim için tuzaklar kurdu, beni sürekli gözetledi, pusuya yatıp avını yakalamak için münasip fırsatı kollayan yırtıcı hayvan gibi pusumda yattı.

Fakat ey Allah'ım! Sen ne kadar yüce ve kutlusun, onun içinin hainliğini ve gizlediği şeyin çirkinliğini görünce, hazırladığı tuzak çukuruna tepetakla kendisini düşürdün.

Böylece, taşkınlığından sonra zelil bir halde, beni içine düşür-meyi planladığı tuzağın içinde kendisini buldu.

Senin rahmetin olmasaydı, onun başına gelen az kalsın benim başıma gelecekti. Nice hasetçi de var ki, bana karşı hasedinden çatlayacak hale gelmiş, kini boğazında düğümlenmiş, keskin diliyle beni yaralamış, kendinde olan kusurlarla beni suçlayarak gözden düşürmeye çalışmış, iftira oklarıyla şerefimi hedef almış; içine gömüldüğü kötü sıfatlarını bana giydirmeye kalkışmış; hilesiyle bana kin kusmuş ve bana tuzak kurmak istemiştir.

Ben de imdadını umarak, hemen icabet edeceğine güvenerek, rahmetinin gölgesine sığınanın ezilmeyeceğini, desteğini arkasına alanın korkusu olmayacağını bilerek, Seni çağırınca, ey Allah'ım, kudretinle beni onların şerrinden korudun.

Nice felaket yüklü bulutları benden uzaklaştın, nimet yüklü bulutları üzerime yağdırdın..."

İmam Zeynelâbidin (a.s.), bu duası ile din düşmanlarının onunla olan mücadelesini açıklamaktadır. Burada hilafeti gasp edenler ile din düşmanları aynı kişilerdir.

Düşmanların her şekilde mücadele ettiğini, canına kast ettiğini, ancak Allah'ın yardımı ile bu tuzaklardan kurtulduğunu ifade etmektedir.

Münafık düşmanların bu projelerine tarih boyunca farklı yöntemler adı altında her zaman rastlanılmıştır. Ancak, Cenab-ı Hak, kendine sığınan mü'mini hiçbir zaman yalnız bırakmamış, bu duada yer aldığı gibi, düşmanların tuzaklarına düşmanları atmıştır.

Hak ve bâtılın mücadelesinde kazanan Allah'ın izni ile hep Hak olmuştur." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Zeynelabidin eserinden)