İmam Zeynelabidin ve nefis terbiyesi.....

Ancak, ahlak-ı zemime vasıflarını terk ederek, ahlak-ı hamideye ulaşan insan gerçek kulluk şuuruna erişebilir

<İmam Zeynelabidin ve nefis terbiyesi.....

TÜRK-AZ HABER / İMAN VE İNSAN

Ancak, ahlak-ı zemime vasıflarını terk ederek, ahlak-ı hamideye ulaşan insan gerçek kulluk şuuruna erişebilir. Bunun sağlanmasının yolları ile ilgili olarak şu duasında önerileri vardır:

"Allah'ım! Hırsın kabarmasından, öfkenin sersemliğinden, hasedin galebesinden, sabrın zayıflığından, kanaatin azlığından, huyun kötülüğünden, şehvetin azmasından, bağnazlığın sultasından, nefsin tutkusuna uymaktan…

Hidayete karşı çıkmaktan, gaflet uykusundan, zorluklara düşmekten, bâtılı hakka yeğlemekten, günahlara ısrarla devam etmekten, günahı küçümsemekten, itaati büyük görmekten, zenginlerin övünmesinden, fakirleri hor görmekten, elimizin altındakilere kötü davranmaktan, bize iyilik yapanlara teşekkürü terk etmekten…

Zâlime yardımcı olmaktan, mazlumu yalnız bırakmaktan, hakkımız olmayan bir şeyi istemekten ve bilgiyi gerektiren konularda bilgisiz konuşmaktan Sana sığınırım.

Kıyametteki en büyük tesessüften, din hususunda söz konusu olan en büyük musibetten, en acı bedbahtlıktan, kötü dönüşten, sevaptan mahrum kalmaktan ve azaba düçâr olmaktan Sana sığınırız."  

Havf ve reca

İmam Seccad (a.s.)'ın ekolünde, Cenab-ı Hakkın övülmesi kadar, kulun âcizliğini kabul ederek günahlarının affını dilemesi de önemlidir.

İmam Seccad (a.s.), büyük bir alçakgönüllülükle, yalvararak kendini affedecek tek olan Allah'a yönelmiştir. Burada, hem Allah'ın büyüklüğünü kabul, hem de O'na sığınma hali bir arada görülmektedir:

"Allah'ım! Ey rahmetinden günahkârların medet umduğu!

Ey darda kalanların ihsanını anmaya sığındığı!

Ey korkusundan hatalıların şiddetle ağladığı!

Ey kimsesi olmayan garibin munisi!

Ey gamlı tasalının ferahlığı!

Ey yardımsız bırakılmış yalnızların imdadı!

Ey dışlanmış muhtaçların destekçisi!

Sen, rahmeti ve ilmiyle her şeyi kuşatansın. Sen, her yaratığa nimetlerinden bir pay ayıransın.

Sen, affı cezalandırmasından üstün olansın. Sen, rahmetinin genişliğine bütün yaratıkların sığındığı Zat-ı Kibriya'sın."

İlahi! Senden başka ihsanda bulunacak birini tanımayanın ümidini boşa çıkarma. Senden başka ihtiyacını giderecek birini bilmeyeni yardımsız bırakma."
 
İmam Seccad (a.s.)'ın dualarında, af kavramı, işlenen günahlar karşısında Allah'ın büyüklüğünden medet ummak demektir. Ona göre, kullar tevbe etse de, kurtuluş ancak Allah'ın büyüklüğü ile affı sayesinde olacaktır.

"Allah'ım! Dilersen lutfunla bizi affedersin; dilersen adaletinle bize azap edersin. O halde, nimetinle affını bizim için kolaylaştır ve mağfiretinle bizi azabından kurtar. Çünkü gerçek şu ki, bizim adaletine dayanacak gücümüz yoktur; affın olmadan hiçbirimiz kurtulamayız." 

Ve şu duasında, Allah'ın ayetleri ile tevbe kapılarının ardına kadar açık olduğunu, O'nun affetmek için bahaneler aradığını göstererek, kulları bu af kapısına çağırmaktadır:

"Sen öyle şefkatli bir Ma'budsun ki, affına ulaşmaları için kullarına tevbe adında bir kapı açmışsın; şaşmasınlar diye vahyinden bir delil dikmişsin o kapıya.

Kutludur ismin. Buyurmuşsun ki: "İçten bir tevbeyle Allah'a dönün. Umulur ki, Rabbiniz sizin kötülüklerinizi örter ve sizi altından ırmaklar akan cennetlere sokar.

O gün, Allah, Peygamberi (s.a.v.) ve O'nunla birlikte inananları utandırmaz; nurları önlerin-den ve sağlarından gider. Derler ki: Rabbimiz, nurumuzu bizim için tamamla ve bizi bağışla. Hiç kuşkusuz, Sen her şeye kâdirsin."

Şimdi, Sen bu kapıyı açmış, delilini de önüne dikmiş olduğun halde, o ağırlanma mahalline (cennete) girmekten gaflet edenin mazereti olabilir mi?"  

AFFOLACAĞINA DAİR ÜMİDİNİ YİTİRMEMEK

İmam Zeynelâbidin (a.s.)'a göre, kul, Allah'ın kapısında affolacağına dair ümidini hiç yitirmemelidir:

"Zührî, Ali bin Hüseyin (a.s.)'ın faziletini ve fıkhî üstünlüğünü kabul ederdi. Zührî, şer'i hükümlerle ilgili olarak önemli meselelerin sorulduğu kişiler arasındaydı.

Rivayete göre, Zührî rüyasında ellerine kına yakıldığını görür. Rüyası, yanlışlıkla bir adamın kanını akıtmakla sorumlu tutulma musibetine uğrayacağı şeklinde yorumlanır.

Zührî, o sırada Ümeyyeoğullarının valisi idi. Bir adamı cezalandırırken, adam ölür. Zührî, paniğe kapılır, Allah'ın azabından korkar. Kaçarak bir mağaraya sığınır ve orada kendini ibadete verir.

İmam (a.s.) da Allah'ın Beyt-i Haramını hac maksadıyla ziyaret etmek üzere oradan geçiyordu. Zührî'nin içinde bulunduğu mağaranın önünden geçti.

İmam (a.s.)'ın yanında bulunanlar, "Zührî'yi görmek istemez misiniz?" dediler.

İmam (a.s.), onların bu isteklerine olumlu karşılık verdi. Zührî'yi ürkmüş, korkmuş, Allah'ın rahmetinden ümidini kesmiş bir halde gördü.

İmam ona dedi ki:

"Senin işlediğin suçtan korkmadığım kadar, senin bu şekilde Allah'ın rahmetinden ümidini kesmiş olmandan korkuyorum. Ce-zalandırırken öldürdüğün adamın diyetini ailesine gönder. Ailenin yanına dön ve dininin şiarlarını korumaya çalış."

Zührî sevindi ve şöyle dedi:

"Ey efendim! Beni rahatlattın. Allah, dilediklerinden risaletini kime vereceğini herkesten daha iyi bilir." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Zeynelabidin eserinden)